PKK’yı kurtarmak?

PKK terörü 1980’lerin başından beri bağlamı ve siyasal atmosferinde farklılıklar olsa da, değişmeyen bir tahripkar körlüğe denk geliyor. Sol-liberal aydın patronajının Fanon’dan devşirme ‘ilk kurşun’ klişelerinin kurtaramayacağı kadar derin olan ‘tahripkar körlük’ sadece basiretlerini değil kulaklarını tıkamış durumda. Anlamsız ve nihilist bir makineye dönüşen yapı, silahlı eylemlerine nerede başladığını, niye başladığını ve bugün ne yaptığını sorgulamaktan korktukça, öğrenilmiş cehaletine, bir morfin etkisi umuduyla, silahına çok daha fazla sarılmaya devam ediyor. 

Üzerine efsaneler uydurulan, kanın ve şiddetin sinematografik bir kurgu eşliğinde yüceltildiği, Kemalist tarih yazımının eline su dökemeyeceği ölçekte zırvanın sınırlanın zorlandığı, aynı şekilde uğruna darbe yapılan seküler rejimin en berbat versiyonunu absürtlüğün zirvesinde tüketildiği, çoluk çocuğa kanları ve canları karşılığında Kantonculuk, Özyönetimcilik oynatan bir yapı ortaya çıktı.

Dönüp dolaşıp Suriye’de Baas rejimine asker yazılan, Irak’ta Kürtlerin iyi kötü tek kazanımına sözleşmeli muhalif yazdırılan, Kürtlerin ilk kez nefes almasını sağlayan AK Parti’ye düşmanlık karşılığında yabancı başkentlere devre mülk terör örgütü hizmeti veren bir yapıya ‘kral çıplak’ diyemeyenlerin ciddiye alınmasının istediği bir dönemden geçiyoruz. Bu yetmiyormuş gibi elbirliği ile yaşanan trajediden PKK’yı aklamayı veya kurtarmayı düşünecek kadar hayattan ve siyasetten kopan bir akıl var karşımızda.

PKK’yı gerçekten kurtarmak mümkün mü? Başka bir deyişle, silahından başka bir anlamı kalmayan bir örgütün, silahsızlanmasını beklemek ne kadar gerçekçi bir bekleyiş olabilir? PKK kendisiyle birlikte anılabilecek, değerlendirilebilecek ne kadar unsur varsa tamamına son süreçle toplu katliam yapmaya devam ederken, her hangi bir çözümün ya da çıkışın anlamlı bir parçası olma ihtimalini ne kadar koruyor? Eğer bu sorulara siyasal bir pornografiye ram olmadan ‘hayır’ cevabını verebilen varsa, gerçekten duymak isteriz. 

Medya manipülasyonu eşliğinde mitomani müptelası olacak kadar saçmalayacaksanız ne diye böylesine kanlı bir savaşın içerisine giriyorsunuz? Hem terör estirip hem de haklı çıkma, barışçıl görünme, çözüm isteyen aktör olma beklentiniz ne diye var? Bu denli barış isteyen bir terör örgütüne insanlık tarihi daha önce şahit olmuş mudur? Silahların sustuğu bir senaryoda konuşmak istediğiniz ciddi ve çözülemez ne vardı da, kanlı eylemler öncesi konuşamıyordunuz? 

Gelinen noktada, cevaplardan çok soruların olduğu bir durumun içerisinden PKK’yı kurtarma girişimi imkansız bir misyondan ibaret olduğu ortaya çıkıyor. PKK her geçen gün daha kanlı bir hal aldıkça daha primitif bir meseleye de dönüşüyor. Bu da başta PKK’ya müzahir kesimlerin ve aktörlerin benzer bir kaderi yaşamalarına sebep oluyor. Yani PKK ve irtibatlı aktörler siyaseten anlamlı bir tartışmanın ya da çözümün parçası olmaktan hızla uzaklaşıyorlar.

PKK kendisini silahtan başka herhangi bir dinamikle anılmasını imkansız hale getirerek tam teşekküllü ‘tahripkar körlüğe’ gömülmüş durumda. Türkiye’yi terk etme ve silahsızlanma yaşanmadığı sürece, bu körlükten çıkışın yolu Ankara’dan değil Kandil’den geçmeye devam edecek. PKK ve müzahir unsurlarının içerisine düştüğü karanlıktan çıkarmak için kimsenin el uzatacak hali de yok. Zira ortada uzatılan bir el yok, namlu var.