‘Pop sosyolog'un saldırıları

Türbanlı bir kadına aşık olur muydunuz, diye sormuş biri Ertuğrul Özkök’e.

O da bir saniye dahi düşünmemiş “kadınları başörtülü başörtüsüz diye ayırmıyorum” cevabını vermiş.

Yani evet, başörtülü bir kadına da aşık olabilir-miş.
Ama bunun evvel ezelden beri böyle olduğunu sanmayınız sakın.

Bilakis, zaman içinde gelişmiş bir durum-muş bu.
Bir tür idrak hali. Bir büyük aydınlanma. Dünyayı hayatı yeniden yorumlamayı gerektirecek kadar farklılık yaratacak bir dank ediş… Böyle bakın.

Zaten bu durum bildiriminden hemen sonra vaat ettikleriyle bizleri umuda boğan kıymeti yüksek bir itirafta da bulunuyor:

“Son yıllarda öğrendiğim en önemli şeylerden biri başörtülü kadınların da kadın olduğu gerçeğidir”.

Bravolar! Alkışlar!

Dikkat buyurun. 2008 yılında başörtüsü yasaklarını kaldıracak Meclis oylamasını “411 el kaosa kalktı” manşetiyle duyuran genel yayın yönetmeni böyle söylüyor!
Yıllarca toplumun “makbul vatandaşlar” dışında kalan diğer kesimlerine karşı olduğu gibi özellikle dindarlara karşı itina ile ayrımcılık yapan, başörtülülerin hak gasplarını meşrulaştırmakta üstüne olmayan bir anlayışın içinden tüm zamanların en kristalize manşetini atmış biri söylüyor bunu, hu!

Acele etmeyin, devam eden kutlu bir aydınlanma çünkü bu yaşanan.

Kronolojisine şöyle bir bakarsak “türbanı siyasi simge sanırdım yanılmışım” veya “başörtülü kızların ikna odasındaki ıstırabını nasıl oldu da anlayamadık” deyişi mesela, hala “gözlerine bakamasa da” onların varlığını bir şekilde kabul ediş aşamasından sonraya denk gelir.
Bu aşamadan sonra hatta, içlerinden bazılarını takdir etmişliği, listeler yayınlamışlığı vardır.

Gerçi, Kabataş’ta sadece başörtülü olduğu için aşağılık bir saldırıya uğrayan genç kadını, mağduriyetini ispata zorlayarak başka bir kolektif şiddete maruz bırakan koronun da etkin bir elemanıdır kendisi.

Üstelik başörtüsüne ve başörtülülere dair imgeye, olabilecek en negatif çağrışımların yüklenerek insanların zihnine yerleştirilmesi ve en kritik zamanlarda harekete geçirilmesi amacına matuf bir dizi çalışmanın müellifi değilse de bizzat uygulayıcısıdır.

Yani esasen Kabataş’ta biçilen vaktiyle ekilendir!

Ama olsun.

Mühim olan aynı Ertuğrul Özkök’ün bugün başörtülülerin “de” kadın olduğunu idrak etmiş olmasıdır.

Demek ki her şey yolunda giderse üç vakte kadar başörtülülerin “de” insan olduğunu kabul edebilir!
O kutlu gün geldiğinde, belki, daha düne kadar haklarının gasp edilmesinde üstün hizmetler sunduğu geçmişini unutmamızı dileyerek “o kadın”lara tüm haklarının bahşedilmesini buyurabilir!

Bahşedilenin gasp edilebilir olmasını falan da sorun etmeyiniz lütfen!

Bunca yaşanmışa rağmen hala kendinde üstenci bir dille konuşabilme, tanımlama, tasnif etme, dilerse takdir dilerse tekdir etme hakkını ve gücünü vehmedebilmekte ve üstelik bunu bize dikte edebilmektedir!

Elbette ki değişen şey ne üstenci bakışı ne saldırganlığı. Değişen sadece saldırının biçimi.

Düne kadar başörtülüleri diğer kadınlardan toplumdan kamusal alandan ayrıştırırken, suçu dindar kimliğiyle bilinen bazı siyasetçilere bazı yazarçizer erkeklere başka dindarlara atıyordu bugün başörtülü kadınların kadınlıklarına vurgu yaparak, lütfedip başörtülü bir kadına da aşık olabileceğini ilan ederek ve “başörtülü kadınların da şarap içen bir erkeğe aşık olabileceklerini kamuoyu önünde açıklamaları” şartını koşarak hem konuyu en iyi bildiğini iddia ettiği alana çekiyor, hem başörtülüleri yeniden indirgiyor, hem de kriter koyan olarak kendini ve alanını bir kez daha tahkim ediyor.

Eh bu kadar cüret de yılların eskitemediği bir pop sosyolog için bile fazla, fazla.