Postacı Orhan Abi

Gönül adamlarını anlamak zordur. Çağın diliyle konuşmazlar. Dilleri halleridir, halleriyse yüzleri...

Bakmaya doyamazsınız ya, öyledir işte. ‘Eser’in yansıdığı simalar...

Yeryüzünün telaşından uzak, bambaşka bir dünyanın bilmediğimiz koridorlarında yürürler adeta.

Herkese kısmet olmayan, bilsek anlamaktan, anlasak yürümekten mahrum olduğumuz yollarda...

‘Rahman’ın yeryüzünde tevazuyla yürüyen’ ve kendilerine sataşan cahilleri muhatap bile almayan kullarıdır onlar...

***

Postacı Orhan Abi...

Ortaokul yıllarında evimizin tam karşısında oturuyordu. Yaşı uygun olanlar hatırlar. O dönem posta memurlarının hayatı bir hayli meşakkatliydi.

Yağmur, çamur demeden kara kışa aldırış etmeden yürürler, yürümek ne kelime adeta hayatın önünde koşarlardı.

Sabah erken okula giderken, sıkça da öğle yemekleri için eve gelirken karşılaşırdık Orhan Abiyle. Aralıksız tam yedi sene boyunca yüzünden asla eksilmeyen bir tebessümle selamlaştık. Her defasında ‘Allah zihin açıklığı versin güzelim’ duasıyla uğurladı beni.

Kolunun altında hiç eksik etmediği kocaman çantasıyla Mucur’daki her kapıda bir izi vardır kuşkusuz. Kimbilir kimlere hangi mektupları, telgrafları, müjdeleri, hasretleri, ölüm haberlerini taşıdı. Kimbilir kimler onun gelmesini pencere önlerinde bekledi. Bilinmez.

Ama bu hengamenin ötesinde bir başka Orhan Abi daha vardı. Bir gönül eri, bir derviş, bir güzel adam saklıydı o telaşın gerisinde.

Sessizce, sanki bastığı toprağı incitmekten ürkercesine hareket eden insanlar akın ederdi gecenin ilerleyen saatlerinde evine. Bazen çocuklar, biz yaşlarda gençler. Hep aynı sessizlikte, hep aynı ürpertiyle yürüyüşlerini hissederdim pencereden onlara bakarken.

***

Korku dolu günlerdi. 12 Eylül’ün acımasız günleri...

Bir kitabın değil, attığınız yanlış bir adımın, bahçe duvarınızda silinse de okunan bir sloganın hesabını verdiğiniz günler.

Orhan Abi, sanki gün boyunca sokakları arşın arşın gezen adam o değilmişcesine yıllar yılı o gönül yürüyüşünü sürdürdü. Bir gün bile, bir an bile kesintiye uğratmadan.

İlk Tam İlmihal’i bana hediye ettiğinde ‘Siz mekteplisiniz bunları daha iyi bilirsiniz, ama elinin altında bulunsun’ diye tembihlemişti. Tam İlmihal ya da meraklısı için tam adıyla ‘Saadeti Ebediyye’. Müellifi: Hüseyin Hilmi Işık.

Bunları sizinle niye paylaştım. Birkaç gün önce Hakk’a yürüyen Enver Ören’i, onun ve yakın dostlarının sevdiği ifadeyle Enver Abi’yi anmak için.

Türlü çekişmelerin, meşrep farkından doğan ayrışmaların gölgesinde bırakmadan, kendisini hayırla ve rahmetle ve duayla anmak için.

Bir türlü geride bırakamadığımız bunca ihtilafın, ayrılığın, bitmek bilmeyen ve marifet gibi yeniden ürettiğimiz olumsuzlukların, Postacı Orhan Abi gibi gönül dostlarının gayreti, himmeti ve muhabbeti yanında bir hiç olduğunu hatırlatmak için.

Yine ebediyete uğurladığımız Aydın Menderes’le birlikte birkaç kez görüşmek kısmet oldu Enver Ören’le. Muazzam bir enerjisi vardı, bitmek bilmeyen bir gayreti.

Allah rahmet etsin, hem kendisine, hem de bu vesileyle unutulup gidilmesine gönlümün razı olmadığı Orhan Abi’ye.

Nice büyük eserin ardında, nice sessiz sesdasız gönül erinin olduğunu, hiç olmazsa ara sıra hatırlamaya vesile olur ümidiyle.