Post-Arap Baharý sürecinde Arap sokaðý

Pazar günü Tunus’ta seçim olurken biz de Ürdün’ün baþkenti Amman’da Stratejik Düþünce Enstitüsü’nün (SDE) dördüncüsünü gerçekleþtirdiði Türk-Arap Sosyal Bilimler Kongresi’ni (ATCOSS) takip ediyorduk. 

2010’da ATCOSS’un ilki gerçekleþtirildiðinde Arap isyanlarý henüz baþlamamýþtý ama bölgenin bir deðiþime gebe olduðu hissediliyordu. Türkiye baþarýlý bir demokrasi tecrübesi olarak Arap halklarý tarafýndan ilgiyle izleniyor, bunun Ortadoðu rejimlerine demokratikleþme talebi olarak yansýyacaðý tahmin ediliyordu.

25 Aralýk devrimiyle Mübarek’in devrildiði Mýsýr’da bugün Mübarek’i aratan bir darbe yönetimi var.

Savaþ sona erse bile Suriye’nin bütünlüðünü koruyamayacaðý ortada. Üstelik Irak gibi çok kötü bir tecrübeden sonra artýk kimse “bizim için önemli olan Suriye’nin bütünlüðü” de diyemiyor. Zaten Ýngiliz-Fransýz ortak aklýyla çizilmiþ Sykes-Picot sýnýrlarýný kutsamanýn da anlamý yok.

Bugün gelinen nokta ise Yugoslavya’nýn daðýlmasýndan daha beter. Ne de olsa Suriye Avrupa’nýn deðil Türkiye’nin yaný baþýnda! Bu durum Ortadoðu’daki istikrarsýzlýk ve iç savaþýn daha yýllarca sürecek düþük yoðunluklu bir rutin haline gelmesine sebep olabilir.

Post-Arap Baharý dediðimiz süreç ya iç savaþýn kronikleþmesinin zeminini hazýrlayacak ya da Raþid Gannuþi gibi özgün siyasi akýllar çýkacak ve Arap Baharý’nýn bir egemenlik deðil demokrasi mücadelesi olarak devam etmesinin imkanlarýný arayacak.

Geçen yýl yine bir baþka konferans için Libya ve Tunus’ta bulunmuþ Kaddafi ve Zeynel Abidin sonrasý dönemin bu iki ülkedeki farklý izdüþümlerini gözlemleme fýrsatý bulmuþtuk. Libya’da kabile düzeninden devlet düzenine geçilemiyordu. Biz oradayken selefi gruplardan biri Baþbakan’ý kaçýrabilmiþ sonra da sorgulayýp serbest býrakmýþtý. Libya böyle bir yerdi.

Gannuþi Tunus’un þansý

Arap isyanlarýnýn fitilini ateþleyen ülke olarak Tunus’un diðerlerinden farký ise Gannuþi gibi ince bir siyasi zekanýn en güçlü siyasi partinin baþýnda olmasý. Devrim sonrasý mütemadiyen darbe alan demokrasiyi iþletebilmek için inanýlmaz bir mücadele verdi Gannuþi ve partisi. Ömürlerini sürgünde ve hapiste geçirmiþ olmalarýna raðmen radikalleþmeden, selefiler ve eski rejim yanlýlarýyla ayný anda mücadele ederek ve ekonomik çöküþün negatif etkisiyle de baþ etmeye çalýþarak...  

Devrimin kazanýmlarýný geri alacak bir darbe tehlikesini bertaraf etmek için bu denli fedakar bir siyaset yürüttü Nahda.

Türkiye’ye Tunus’u örnek al diyenlere söylenebilecek tek þey var; demek siz de savunduðunuz Gezi eylemlerinin ve 17-25 Aralýk süreçlerinin hükümete karþý bir darbe giriþimi olduðunu kabul etmektesiniz.

Ürdün olmazsa ne olmaz?

Peki, üç tarafý sorunlarla çevrili olmasýna raðmen Ürdün nasýl bu durumdan etkilenmiyor.

Etkilenmediðini söyleyemeyiz. Arap Baharý Kral Abdullah’ý da korkutmuþ, ancak Ürdün neticede mültecisi kendi vatandaþýndan çok olan bir ülke. Krallýk, güçlü aþiretler arasýnda hakem rolü oynamak ve kendini yasalarla koruma altýna almak suretiyle bir statüko oluþturmuþ. Tahmin edileceði üzere muhaberat üzerine kurulu bir güvenlik anlayýþý hakim. Ve tabi ki en önemli etken Suud, Ýsrail ve ABD’nin her türlü korumasý altýnda. Hiçbir bahane olmaksýzýn bu ülkelerden doðrudan  bütçe yardýmý alýyor. Demek ki Ürdün bu ülkeler için olmazsa olmaz!

Son olarak þunu ifade etmek gerek; halkýndan korkan rejimler için Türkiye, baþtan çýkarýcý bir ülke. Arap halklarý refah ve demokrasisi bakýmýndan kendi ülkelerini Türkiye ile kýyaslýyor ve bu çaðda hala diktatörler tarafýndan ve krallýkla yönetiliyor olmanýn absürtlüðünü farkediyorlar. Bu farkýndalýk bile tek baþýna rejimleri tedirgin etmeye yetiyor. Fakat her þeye raðmen Türkiye, Arap sokaðýnda karþýlýðý olan, hala oralarda kongre yapabilen, sivil toplum düzeyinde iliþki kurabilen tek ülke. Bu kapýlarýn kapanmamasý lazým. Devrimin yýkýcýlýðýndansa sivil toplumun geliþmesine ve toplumlarýn içten dönüþümüne katkýda bulunacak bir iliþki modelinde ýsrarcý olmak gerek.

Türkiye yeniden ‘soft power’a aðýrlýk vermeli.