Ergenekon davasý bitti. 200’den fazla sanýk mahkum oldu. 19 kiþi ömür boyu hapse çarptýrýldý.
Bunun üzerine söylenmesi gereken ilk þeyi de Baþbakan Yardýmcýsý Bülent Arýnç bey söyledi:
“Biz kimsenin mahkum olmasýndan, kimsenin tutuklanmasýndan þahsen sevinen, el çýrpan insanlar deðiliz. Herkese geçmiþ olsun.”
Evet, kimsenin mahpusluðundan ötürü sevinmemek, el çýrpmamak, “oh olsun, canýmýza deðsin” havasýna girmemek lazým.
Çünkü evvela o mahkumlarýn aileleri var. Gözü yaþlý anne-babalarý, eþleri var. Babalarýyla bir daha hiç doya doya kucaklaþamayacak çocuklarý var. En azýndan onlarýn acýsýna saygý göstermek lazým.
Dahasý, söz konusu mahkumlarýn ezici çoðunluðu da, eli hiç kana bulaþmamýþ, “adi suç” iþlememiþ, ancak siyaseten doðru gördükleri bir dava için yanlýþ yola sapmýþ insanlar. (O da eðer sahiden suçlu iseler.)
Öcüleþtirmemek, þeytanileþtirmemek, “bir tekme daha atmamak” lazým...
Kurular ve yaþlar
Evet, “eðer sahiden suçlu iseler” dedim.
Çünkü, bu sütunda daha önce de defalarca belirttiðim gibi, gerek Balyoz gerekse Ergenekon davalarýnda “kuru” ile “yaþ”ýn fazlaca karýþtýðýný düþünüyorum.
Ergenekon’da, örneðin, AK Parti’nin ilk yýllarýnda onu devirmek için bir “cunta” arayýþýna girenler olduðu aþikar. Bunlarýn, hem “derin devlet”in olaðan þüphelileriyle, hem de kimi sivil kafadarlarýyla iþbirliði yaptýðý da ortada.
Ancak bunlar “kuru” ise, bir de dava geniþledikçe torbaya dahil olan “yaþ”lar var.
Ýlker Baþbuð’un durumu, bunun en çarpýcý örneklerinden biri. Ýki yýl boyunca genelkurmay baþkanlýðý yapan, hükümetle uyum içinde çalýþan, hatta bunun için hükümetin teþekkürünü alan, sonra da emekli olan bir askerin “darbeci” olduðuna nasýl inanacaðýz?
Hem de iddia olunan darbenin hedefi olan Baþbakan Erdoðan bizzat þöyle demiþken:
“Ýlker paþamýzla alakalý olarak ben yapýlan benzetmeleri ve yakýþtýrmalarý asla doðru bulmuyorum. Yani bir örgüt elemanýymýþ, bir örgütün mensubuymuþ gibi bu tür yaklaþýmlarý kesinlikle çok çok çirkin buluyorum... Ýnsaf dýþý olduðunu düþünüyorum.”
Umudum, Ergenekon mahkumiyetleri içinde var olduðundan kuþkulandýðým bu haksýzlýklarýn, Yargýtay aþamasýnda düzeltilmesidir. O da olmadý, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi tarafýndan bozulmasýdýr. (Çok þükür ki AÝHM diye bir þey var yeryüzünde. Ve çok þükür ki Türkiye “tam baðýmsýz” deðil.)
Toplum ve adalet
Gelelim iþin siyasi yönüne, Ergenekon davasýnýn Türkiye üzerindeki etkisine.
Bu davanýn askeri darbe devrinin defterini dürdüðü söyleniyor ki, doðrudur.
Hatta, 2007’de baþlayan Ergenekon soruþturmasýnýn, o sýralar býçak sýrtýnda olan Türkiye demokrasisini kurtardýðý da söylenebilir. Ayný sýralarda yürüyen rezil “kapatma davasý”ný bile frenlemiþtir bu soruþturma. Faili meçhul cinayetlerin sona ermesi de cabasý.
Ancak, geldiðimiz noktada bir de olumsuz sonucu var bu davanýn: Adalete olan toplumsal inancý sarsmasý.
Toplumun bir kýsmý sonuçtan çok memnun kuþkusuz. “Adalet yerini buldu” diye düþünüyor. Ama toplumun diðer kýsmý da kýrgýn ve kýzgýn. Adaletin intikama kurban gittiðine inanýyor.
Keþke böyle olmasaydý. Keþke, en koyu darbeciye bile, “adamlar bizi yargýladýlar, ama Allah var, adil yargýladýlar” dedirten bir süreç yaþansaydý.
Post-Ergenekon halet-i ruhiye, ne yazýk ki böyle deðil. Ve bu da, zaten çok artmýþ olan toplumsal kutuplaþmayý daha da derinleþtiriyor.
Baksanýza etrafýnýza; neredeyse her siyasi cenahýndan kuþku, öfke ve nefret fýþkýrýyor memleketin.
Acilen itidale, sükunete, öz eleþtiriye, affediciliðe ihtiyacýmýz var.
Bir mübarek vesile olmasý dileðiyle, hepimize hayýrlý bayramlar.