Prof. Dr. Mehmet Özcan: İdeolojik PKK’lılar silah bırakır, rantını yiyenler suça devam eder



ANKARA STRATEJİ ENSTİTÜSÜ BAŞKANI, PKK’NIN MATRUŞKASI KİTABININ YAZARI PROF. DR. MEHMET ÖZCAN


İdeolojik PKK’lılar silah bırakır, rantını yiyenler suça devam eder


Prof. Özcan: PKK dünyanın sayılı suç örgütlerinden biri ve ortada büyük bir rant var. Öcalan’ın ‘silah bırak’ talimatı ideolojik kadrolarda etkili olur ama yüzde 10’luk mafyatik kısım ranttan vazgeçmeyecektir.


PKK’ya silah bıraktırmak hedefiyle başlayan yeni süreç, Türkiye’de kış ortasında bahar havası estirdi. Hükümet yetkilileri bir süredir dile getirdikleri görüşmeler sürüyor olabilir açıklamaları yapmaktaydı. Başbakan Yardımcısı Prof. Beşir Atalay 3 Ekim 2012’de gazeteniz Star’da yayınlanan röportajımızda başlığa çektiğimiz “Görüşmelerin tek hedefi PKK’ya silah bıraktırmak” sözleriyle o günün ve bugün şifrelerini ifade ediyordu aslında. Ve nihayet Başbakan Erdoğan, 2012’nin son günlerinde net bir dille görüşmeleri doğruladı ve hedefin PKK’ya silah bıraktırmak olduğunu söyledi. Hemen ardından İmralı’ya giden BDP’li vekillerin silah bırakılması yönündeki net talimatlarla dönmesi, sürecin hızla ilerliyor görünmesi ihtiyatlı bir heyecana yol açtı.


Peki süreç nasıl gelişti, Oslo’dan farkı ne, Oslo sürecinden ne öğrendik, bundan sonra ne olabilir, Öcalan PKK’ya ne kadar hakim, örgüt liderleri açısından silah bırakın talimatı kolay rasyonalize edilebilecek bir şey midir, neye dikkat etmek gerekir, bölgedeki gelişmelerin sürece etkisi ne olur?


Bu çok bilinmeyenli denklemi PKK’nın Matruşkası kitabının yazarı, Polis Akademisi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Özcan ile konuştuk. Prof. Özcan aynı zamanda, 2010-2011 arasında Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nda dışişleri masasına başkanlık etmiş, Beşir Atalay’a yakın çalışmış bir isim.


2012 biterken Başbakan Erdoğan İmralı ile PKK’nın silah bırakması şartıyla görüşüldüğünü söyledi, ardından iki BDP milletvekili İmralı’ya gitti ve tüm bunlar büyük heyecana yol açtı. Eskinin devamı mı bu gelişmeler, yeni bir süreç mi?


Geçmiş tecrübelerden alınan derslerle oluşan yeni bir süreç bu. 2012 içinde geliştirildiği görülüyor. Sayın Başbakan açıklayıncaya kadar kamuoyunu hazırlamak amacıyla kamu diplomasisi yürüttüler. Meselenin parametrelerinden biri Kandil, biri Avrupa, biri Öcalan’dır, biri Hükümet, biri Meclistir, ama o parametrelerden biri de Kürt’üyle Türk’üyle bütün Türkiye’dir. Türkiye kamuoyu katkı vermezse süreç ilerlemez.


Kamuoyuna süreç işlerken yansıtılması, yeni süreci Oslo’dan ayıran noktalardan biri sanırım?


Oslo’da önce süreç yaşanmış, kamuoyu desteği sonradan görüşmelerin sızdırılmasıyla gelmişti. Öcalan 7 Temmuz 2011’den beri avukatlarıyla bir daha görüştürülmedi ama bu, Devletin bir daha Öcalan ile görüşmediği anlamına gelmiyor. Görüşmesi gerekiyordu, görüştü. Hakan Fidan’ın İmralı’da kaldığı iki gün boyunca yoğun görüşüldü ve bir noktaya gelindi.


OSLO’YU PKK ÜZERİNDEN İSRAİL SIZDIRDI


Silah bırakma şartı net ifade ediliyor ama yine de sormak isterim; Devlet Öcalan ile bunu hangi çerçevede görüşüyor olabilir?


Net olarak silahların bırakılmasını ve bunun devamında dağdaki teröristler ne olacak, af mı olacak, topluma entegrasyon nasıl sağlanacak, liderler nereye gidecek? Oslo’dan önce Habur sürecinde de liderler İskandinav ülkelerine gidecek gibi konuşmalar vardı. Yeni süreç olayın bütünü üzerinden değil silahların bırakılması şartıyla başlandı. Bu sağlandıktan sonra sonrasına ilişkin olarak normalleşme sağlanarak Kürt meselesinin çözümü için zemin hazırlanıyor. Terör devam ettiği müddetçe normalleşemeyeceğiz çünkü.


Oslo sürecini kim sızdırdı sizce?


Bence Oslo’yu PKK üzerinden İsrail’in sızdırdı.


OSLO TECRÜBESİNDEN FAYDALANILIYOR


Oslo süreci nasıl bir tecrübe kazandırdı iki tarafa da?


Oslo tecrübesinin artıları da var, eksileri de. Devlet Öcalan ile yeni görüşmüyor, 90’lı yıllardan beri belli dönemlerde görüşüyor. Oslo’da Öcalan olayın bir şekilde merkezindeydi ama Avrupa ve Kandil ayağı çok etkiliydi. Bu süreçte Kandil ve Avrupa’nın Öcalan ile irtibatı avukatları aracılığıyla oluyordu. Nisan 2010 – Temmuz 2011 arasında avukatları Öcalan ile 56 kez görüştü. Mesaj getirip götürdüler.


Ve mesajlar belli maksatlarla değiştirildi?


Öcalan üzerinde belli zamanlarda baskı hissettiğinde avukatlarına şifreli mesajlar verdi. Mesela, “artık eskisi gibi bir karakolu bombalamakla falan olmaz, bundan sonra topyekûn ayaklanma gerekir, devrimci halk savaşı denilen yöntem budur, Diyarbakır’da Batman’da şurada burada ayaklanın, gerekiyorsa on bin kişi ölsün” diyor. Şiddeti bu kadar açık teşvik eden mesajlar veriyor.


Üstelik görüşmeler sürerken!


Bir kişi bir şifreyi kendi kapasitesi anlayışı doğrultusunda çözebilir ve Öcalan’ın avukatları da şifreleri öyle çözdüler, bazen Öcalan’ı konuşturdular. Kendi düşüncelerini de sürece kattılar. Kandil’e ya da Avrupa’ya giden mesajın ne kadarı Öcalan’ın ne kadar avukatların mesajıydı bununla ilgili elimizde net veri yok ama soru işaretleri var.


İkincisi Oslo’da Öcalan’ın yol haritaları üzerinden gidildi ve bir şekilde Kürt meselesi de tartışıldı. Yeni süreçte iki artı var: 1) Sadece Öcalan ile görüşülüyor 2) Öcalan’ı birebir ilgilendiren konular dışında Öcalan’ın kapasitesi sınırlandırılarak terör örgütüyle ilgili kısımlar görüşülüyor. Öcalan’ın üç talebi var kendisiyle ilgili, güvenlik, özgürlük, sağlık. Bunların ne olacağına siyasi irade karar verir.


PKK RANTINI YİYENLER NASIL İKNA EDİLECEK? 


Karşımızda çok parçalı bir yapı var. Örgütün silahlı ayağında Avrupa, Kandil, Öcalan, siyasi ayağında BDP, DTK ve hepsinin üstünde KCK. Ve bu yapı içinde farklı klikler var, zaman zaman farklı odakların etkisi altına giren, Öcalan’ın talimatlarını dahi deforme eden. Dolayısıyla Oslo’da muhatap sorunu yaşandığı için yeni süreçte sadece Öcalan ile görüşülüyor fakat Öcalan sonuçta 1999’dan beri örgütten ve dış dünyadan kopuk biri. Dünya da değişti, PKK da. Devlet-İmralı ile anlaşsa bile örgüt Öcalan’ın sözüne ne kadar uyacak, uyacak mı?


Bu soru, yeni sürecin en kritik sorusu zaten. Burada konunun çerçevesi dar tutuluyor, silahlar bırakılınca dağdaki teröristlerin ve lider kadroların ne olacağı üzerinden bir görüşme devam ediyor anladığımız kadarıyla. Ama Öcalan silahları bırakın dediğinde diğer aktörlerin silah bırakmak için ne gibi gerçeklikleri var? Öcalan’ın bazı talepleri olacak. Bunların karşılanması örgütü acaba tatmin edecek mi? Acaba Öcalan’ın örgütle ilgili talepleri ne olacak? Örgütün talepleriyle vatandaşın talepleri de her zaman örtüşmüyor. Örgütte tek bilinmeyenli denklem olsa veya puzzle’ın büyük parçası Öcalan olsa Öcalan ile uzlaştığımızda iş bitti diyebiliriz. Ama karşımızda böyle bir örgüt yok.


Ne olursa lider kadro Öcalan’ın talimatlarını yerine getirir?


Eğer Öcalan lider kadroyu ikna edebilirse talimatları yerine getirilebilir. Ben örgütün ideolojik açıdan farklılaştığını düşünmüyorum ama örgüt içinde farklı çıkar grupları var. PKK sadece ideolojik bir örgüt değil, aynı zamanda bir mafyatik bir suç örgütü. Milyar dolarla ifade edilen inanılmaz bir çıkar var ortada. Öcalan’ın “biz bu işi bitirdik, siz artık Avustralya’da yahut Norveç’tesiniz” demesiyle örgüt liderleri bu ranttan nasıl vazgeçecek? Örgüt tabanı olan halk üzerinde Öcalan’ın etkisi vardır ama rant mekanizmaları devreye girdiğinde iş farklılaşıyor. 99’dan beri içerde olan Öcalan bu rantın bir parçası değil, bundan sonra da olmayacak. Ama o rantı nasıl bitirecek, bu kişileri bu ranttan nasıl vazgeçirtecek?


ÖRGÜT PARASINI ÇALIP KAÇAN O KADAR ÇOK PKK’LI VAR Kİ


Dağda karda kışta zor şartlarda ve hayatın güzelliklerinden bihaber şekilde yaşayan insanların ortadaki rant sistemini yönetmesi ve oradan gelen parayla örgütün giderlerini karşılaması, diyelim ki silah almak, bomba yapmak vs. gibi terörist faaliyetler için harcaması başka bir şey, o rant sisteminden gelen parayı İsviçre’deki hesabına yatırması başka bir şey. Hangisinden bahsediyoruz?


İkisi de var. İnsanoğlunun ümidi hiçbir zaman bitmez. Dağdaki illegal yapı için para harcadığı gibi kendisi için de para biriktiriyor bu insanlar. Bütün suç örgütlerinde yaşanan yozlaşma PKK’da da var. Avrupa ayağına baktığınızda örgütün parasını kendi hesabına yatırıp kaçan o kadar çok üst lider var ki. Kandil kadrosunun da bir şekilde Avrupa’dakilerle ilgisi var. Oradan birini kasası olarak kullanıyordur ya da beraber iş yapıyordur. PKK dünyadaki en büyük suç gruplarından biri ve ortadaki rant hiç öyle küçük bir rakam değil. İnsan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı, akaryakıt, sigara gibi kaçakçılığa konu olabilecek her şey söz konusu. İşin bir boyutunda bu, bir boyutunda da İran, Irak, Suriye, İsrail, Avrupa, Rusya gibi ülkelerin çıkarları var, PKK’ya silah satan ülkeler var. PKK yedi kocalı Hürmüz. Dolayısıyla hayalci olmamak, ihtiyatlı olmak gerekiyor. Çok bilinmeyenli bir denklem söz konusu ve Öcalan ile anlaşılsa bile yüzde yüz hayata geçecek demek çok iddialı olur.


İDEOLOJİK KADROLAR SİLAH BIRAKIR, MAFYATİKLER SUÇA DEVAM EDER 


Olabilecek olanı konuşalım, ne olur?


Öcalan’ın örgütün ideolojik kadroları üzerinde mutlaka etkisi olur, bunlar silah bırakacaktır. Ama yüzde 10-20’lik bir grup o silahı bırakmayacağı, Öcalan’ın talimatını yerine getiren gruplarla bir süre karşı karşıya gelmemek için pasif tutum takınmasından sonra tekrar atağa geçeceğini, eylemlere geçeceğini sanıyorum. Ama örgüt minimalize olmuş olur ve daha çok mafyatik bir yapılanma, bir suç grubu olarak devam eder.


Bu süreç bize şunu sağlayacaktır. Eğer PKK silah bırakırsa bir süre sonra normalleşme başlayacaktır. Bu sürede 1) Kürt meselesi 2) Anayasada mesafe alınır. Anayasada temel hak ve özgürlüklerle, vatandaşlıkla ilgili adımlar atılamazsa, Kürt meselesine yönelik açılım olamazsa, istenildiği kadar Öcalan örgüte silah bıraktırsın sonuç alınamayacaktır, 6 ay sonra, 10 ay sonra, bir baharda yine tekrar hortlayabilir.


Bu süreçte güvenlik güçlerinin alana hakimiyeti engellenir, operasyonlar durdurulursa çok kısa sürede örgüt yeniden toparlanabilir. Öcalan’la görüşülüyor demek operasyonların durması ya da Kürt meselesinde atılacak adımları durdurmak demek değildir ve bu anlama da gelmemeli.


MESELENİN YÜZDE 5’İ GÜVENLİK, YÜZDE 95’İ KÜRT MESELESİ


Her üç başlıkta da yani anayasa, Kürt meselesinin çözümü ve terörle mücadelede hükümet yola devam edeceğini deklare ediyor ve bu yönde çalıştığı görülüyor. Lakin önceki süreçlerden farklı olarak bu defa operasyonlar yoğun olarak devam ediyor, örgüte bugüne dek olmadığı oranda kayıp verdiriyor. Bu durum görüşmeler bakımından örgütte nasıl bir tazyike yol açıyor? Sabotaj ihtimali güçlü mü?


Dağdan baktığınızda Öcalan’la görüşülüyor bu iş oldu algısı ne kadar acaba, önce buna bakmak lazım. Cizre’de bir okula ses bombası atıldı mesela. Daha önce Oslo’da süreç devam ederken ve örgüt bunu bilirken Silvan’da bomba atıldı. Denklemde o kadar çok bilinmeyen var ki, kimin hangi aşamada nasıl hareket edeceğini, süreci sabote edeceğini bilmiyoruz ama öngörebiliyoruz. O yüzden sürecin çökmemesi için destekleri almak lazım. O yüzden terörle mücadele aynen devam etmeli, görüşmelere de şiddeti bitirmek şartıyla devam edilmeli, Kürt meselesi için adımlara devam edilmeli. Hükümetin en büyük başarılarından biri bunların ikisini net çizgilerle birbirinden ayırmasıdır. Bu işin yüzde 5’i güvenlik, yüzde 95’i Kürt meselesidir. Ama o yüzde 5 bütünü, bütün süreci zehirleyebilir. Toplumu ikna etmek lazım, bunun için de kan akmasının durması lazım.


GÜVENLİK GÜÇLERİ ALANA HAKİM


Hükümet silah bıraktırmak hedefiyle hareket ediyor, Öcalan’ın da bu yönde katkı sağlayacağı anlaşılıyor ama örgüt zaman kazanmak isteyecektir, başka şeyler isteyecektir. Bunun pratiği sizce ne olacak?


Örgütte psikoloji çok önemli, örgüt psikolojik olarak kendini iyi hissettiği dönemlerde dikte etmeye çalışıyor. O yüzden silahı sigorta olarak görüyorlar, bırakın teröristleri siyasetçiler bile bunu söylemişti. Ama şunu unutmamak lazım: Güvenlik güçleri geçmişten farklı olarak 2012 boyunca bölgeye hakimdi. Asker içindeki koordinasyonsuzluk kaldırıldı, polis, asker, MİT ve kurumlar arasında ciddi bir işbirliği var. Uludere vahametini bir kenara bırakırsak ayrıca geçmişten farklı olarak terörle mücadelede sivil halk mağdur edilmiyor. Bölgeden istihbaratçılar da “biz artık halktan haber alıyoruz” diyor. Bu durum yayılıyor, güvenlikçilerin kendine zarar vermediğini vermeyeceğini gördükçe vatandaş terör örgütünden şikayetçi oluyor.


PKK LİDERLERİNİN BAĞIMSIZ DEVLET HAYALİ VAR


PKK’nın silah bırakması için özellikle yönetim kadrosu bakımından hiçbir gereklilik görünmüyor. Bölge terör örgütünün beslenmesi bakımından çok elverişli, lider kadro zaten ömrünü dağda geçirmiş, kazandığı bir kariyeri var, genç PKK’lıların hayatta kalıp kalmaları da onlar için önemli olmadığına göre neden silah bırakıp bütün kazanımlarından vazgeçsin, bir bilinmeze evet desin? Onları değil de PKK ile iş tutan ülkeleri vazgeçirmek caydırmak da bir yol değil midir, PKK’yı silahsızlandırmakta?


Tek tek değil ama hepsini vazgeçirmek sizin gücünüzle ve ilişkilerinizin sağlamlığıyla alakalıdır. Siz güçlüyseniz kimse Aşil topuğunuza basmak istemez. Ama gelişmeler farklı seyredebilir. İki sene öncesine kadar Suriye ile ciddi işbirliği içindeydik ama uluslararası konjonktür olayları başka yere getirdi. İsrail ile de öyle. İsrail o zaman da PKK’ya destek veriyordu, şu anda da veriyor. PKK’nın stratejik aklı Batıdır, Avrupa’dır, lojistik desteğini bölge sağlar, bunu unutmayalım.


Akıl Batıdan geldiği için, Arap Baharı bölgeyi etkilediğinde, üstelik Suriye’de onlar açısından bir açılım mümkün olduğunda PKK’nın üst düzey lider kadrosu şunu dediler: Irak’ın kuzeyinde bir Kürt bölgesi var. Suriye’nin kuzeyinde de otonom bir Kürt bölgesi oluşacak. Biz Türkiye ile müzakerelere başladığımızda artık önümüzde bir değil iki emsal olacak. Ve otonom bir bölge üzerinden bu mücadeleyi vereceğiz”. Dolayısıyla biz PKK’nın lider kadrosunu silah bıraktırdıktan sonra şuraya buraya göndereceğiz diyoruz da onların hedefi orada özerk ya da bağımsız bir PKK devleti kurmak.


PKK OSLO’YU SURİYE İÇİN BOZDU


Şemdinli’de toprak kazanmaya kalkması da bunun somut bir adımı olarak mı görülmeli?


Elbette. Suriye’de Kamışlı’da Afrin’de çektiği gibi Şemdinli’de de bayrak çekmek ve bütün dünyaya “bakın Suriye ile Türkiye arasında bir fark yok” demek istedi. Hatta şunu söyleyebilirim, PKK’dan birinden aldığım bilgiydi bu, o kişi görüştüğümüzde, “Biz” dedi, “Oslo’yu Silvan’da falan bozmadık, kuzey Suriye’de meydana gelebilecek gelişmelerden dolayı, müzakerelere Suriye’deki gelişmelerden sonra başlayalım diye bozduk”. Ben bunu CNNTürk’teki bir yayında söyledim. Ertesi gün Murat Karayılan ANF’den cevap verdi bana: Bir profesör böyle böyle diyor, yok öyle bir şey, diye.


Doğruluğunu onayladı böylece.


Evet. Ve bana bunu söyleyen PKK’lı benimle bir daha temasa geçmedi. Demek ki kulağını çekmişler.


PKK VE İRAN PYD ÜZERİNDEN HESAP YAPTI


Bölgedeki denklem de değişti bu sürede. İran düne kadar PJAK ile mücadele ediyordu, şimdi tutumu farklı. Orada ne oldu?


İran ile PJAK Suriye’deki gelişmelerin hemen öncesinde anlaştı. O tarihten itibaren PJAK’ın İran’da herhangi bir faaliyeti yok. PJAK’taki güçler Esed’a destek vermek üzere Suriye’ye kaydırıldı. 1000, 1500 silahlı adamın gelmesiyle PYD oradaki diğer Kürt grupları baskı altına aldı. Çünkü oradaki tek silahlı grup PYD, Esed döneminde diğer grupların silahlanabilmesi mümkün değildi. Yani İran buna destek verdi. Esed orada alanı boşaltarak fiili bir destek verdi. Ön cepheyi tahkim etmiş oldu aslında İran PYD ile işbirliği yaparak. Türkiye de buna karşı Barzani ile diğer Kürtler üzerinden bir çaba içine girdi. Dolayısıyla şunu bilmeliyiz, biz PKK’ya silah bıraktırsak bile Esed sonrası Suriye’nin durumu Türkiye’yi etkileyecektir. Eğer orada anayasal düzen uzlaşmayla kurulmazsa çatışma ortamı olur ve PKK’ya Suriye’nin kuzeyinde barınma imkânı sağlar.


İRAN’IN PKK’YA AÇIK DESTEĞİ SÜRÜYOR


Dolayısıyla İran Suriye’deki çatışmanın bitmemesi için mi çalışacak?


İran diyor ki, “Suriye ön cephe, ön cephede savaşı kaybedersem bana gelecekler”. O yüzden Suriye’de çatışmanın derinleşmesini isteyebilir. Belki Lübnan’daki Hizbullah’ı salacak buraya. Dolayısıyla uluslararası kamuoyu baskı yapıp da Suriye’de anayasal düzen kuramazsa bu durum denklemi değiştirir, bizi zora sokabilir. Ülkelerle tek tek diplomasi mutlaka yapılmalı ama koşullar bazen sizi farklı bir yere götürebilir. İran örneği somuttur, İran bugün Şehidan kampında PKK’ya kucak açıyor. Karayılan kaçtığında İran hastanelerinde tedavi oldu.


İKTİDARDA CHP DE OLSA AYNISINI YAPARDI


Bu çok bilinmeyenli denklemde muhalefet partilerinin de işlem değeri var aslında, özellikle CHP’nin işlem değerinin yüksek olduğu ortada. Onlar bu fotoğrafta nerede?


CHP mesela hükümetin Suriye politikasını çok eleştiriyor ama eminim kendisi iktidarda olsaydı da aynısını yapmaya çalışacaktı. Çünkü konjonktür sizi bir yere itiyor. Ya sürüklenen olacaksınız ya müdahil. O yüzden CHP’nin terör politikasında da daha farklı olacağını düşünmüyorum. Geçmişte de rahmetli Ecevit, Öcalan’ın yakalanması sürecinde rol oynamıştı. CHP de devlet aklı olan bir parti. Hükümetin yaptığı dünyanın ve Türkiye’nin geldiği noktada yapılması gereken, CHP olsaydı da ufak tefek farklılıklar olsa da bunu yapardı. Normalleşmeyi sağlamak iktidarların görevidir çünkü.


GÖRÜŞMELER SEÇİMLERE HEBA EDİLMEMELİ


Hükümetin yeni süreci başlatmasını seçim yatırımı olarak yorumlayan CHP’liler oldu, kuşkuyla baktıklarını ifade ettiler. Çünkü çözüme destek olmayı iktidara destek olmak gibi görenlerden çekiniyorlar belli ki, ayrıca bu durumun MHP’ye oy kaybetmek olduğunu da hesap ediyor olabilirler. Malum seçimler yaklaşıyor. Bu durumda mesele partiler üstü nasıl ele alınacak?


Evet, ama bu ülkede terör sorunu da, PKK da, PKK ile görüşmeler de on yıl önce başlamadı. Bütün bunlar olurken bu ülkede seçimler olmaya devam etti. Eylemler sürerken de seçimler yapıldı. İkincisi 2011 seçimlerinden önce PKK’nın seçimleri çok büyük terör eylemleriyle sabote edeceğine dair devletin en üst kademelerinde bir kanaat ve tedbir hazırlığı vardı. Ama olmadı. Örgütün orada farklı bir siyaseti oldu sanırım. Ama devlet ona göre hazırlandı. Muhalefetin dediği gibi Hükümet bunu kontrol edebiliyor olsa, seçimlerden sadece üç hafta öncesinde bile alarm seviyesini en üst düzeye çıkaracak denli tehdit algısı vardı. Seçimler yaklaşıyor diye biz anayasayı tartışmayacak mıyız, ya da Kürt meselesini tartışmayacak mıyız, hayat mı duracak? Kaldı ki seçimleri olumlu da etkileyebilir olumsuz da etkileyebilir. Bu sadece iktidar partisini etkilemez, eğer AK Parti’nin çözüm arayışına girerek rant sağlamak istediğini düşünüyorsa o zaman muhalefet partileri de çözüme katkı sunsun, rant sağlasın.


BÖLGENİN NORMALLEŞMESİ ŞİDDETİN DURMASINA BAĞLI


Referandum ve 11 Haziran seçimleri öncesinde Kürt açılımı başlamış, Habur girişleri yaşanmıştı ve bu toplum sandığa gittiğinde muhalefetin tezlerinin iddiasının aksine çözüm iradesi gösteren, risk alan AK Parti’ye destek verdi. Bu bile halkın sorunun çözümünü istediğinin somut göstergesi lakin artık sorun çözülsün şehitler gelmesin diyen bu halk, çözüm için şartlar konuşulmaya başlandığında ana dilde eğitim, savunma hakkı, dağdan iniş gibi konularda, olamaz moduna da geçiyor?


Çözümün hangi parametrelerde konuşulduğuna bağlı olarak değişiyor bu. Parametreler sürekli değişken ve belirsiz çünkü. 2011 yazında onlarca şehit verdi Türkiye. O yüzden bu yeni süreç şiddeti bıraktırmak üzere ve çok önemli. Ayrıca güneydoğuda hayat normal değil. İnsanlar on yıllar boyunca süren bir durum yüzünden anormal bir hayata alıştırılmış alışmış. Orada o kadar çok rant alanı ve rant üzerinden giden bir hayat var ki. Ya kaçakçılıkla ya uyuşturucu ticaretiyle gelir sağlanıyor. Bir insan o zor koşullarda bedava yaşamaya alışmışsa ona bunu bıraktırmak zordur. Ama bu, o durumun anormal olduğu gerçeğini değiştirmez. İnsanları normal bir homo-economicus haline getirememişsiniz. Bunu yapabilmek için önce terörü bitirmeniz gerekiyor, sonra bunları konucağız. Başbakan Urfa’da dedi ya “artık elektriği kaçak kullanmayacağız değil mi” diye. Bu o kadar anlamlı bir soru ki.


RANT VE KAÇAKÇILIK TOPLUMU YOZLAŞTIRIYOR


Neden anlamlı?


Siz de sorumlu vatandaşlar olacaksınız, hizmet alıyorsanız vergi de ödeyeceksiniz anlamına geliyor. Güneydoğuda zor durumda olanlar var ama herkes de böyle değil ki. Kötü alışkanlıklar ve normalleşemeyen bir durum var. Türkiye’nin en verimli toprağında bir dönümden elde edebileceğiniz yıllık gelir 3 bin-4 bin liradır. Güneydoğuda bir dönüme Hint keneviri yani esrarın hammaddesini ektiğinizde 150 bin lira alıyorsunuz. Coğrafyayı düşünün dağda saklı yerlerde yaygın olarak yapılıyor bu. Bu durum, yozlaşmış bir toplumsal yaşama yol açıyor. Örgüt buradan rant sağladığı için devamını istiyor ve tabana baskı uyguluyor.


Üstelik Türkiye genel kamuoyunda da bölgeyle ilgili yatırımlar yahut ekstra bir durum için mesela “Batı şehirlerinde yoksulluk yok mu, ama onların (Kürtlerin) elektrik faturasını bile biz ödüyoruz” gibi bir yakınma oluyor.  


İşte bu da terörün yarattığı anormalliğin bir parçası. Normalleşmeyi sağladığımızda bunları da çok daha rasyonel olarak tartışabileceğiz. Şu an algılar üzerinden oluşan güneydoğuyu tartışıyoruz. Hem güneydoğuda böyle bir anormalitenin normalleşmesini, hem de batıda bu algıyı oluşturan PKK. Bunun değişmesi için önce şiddetin durması gerekiyor. Normalleşme sonra gelecek. 


GÖRÜŞMELERİ YAYINLAMAK İSTİHBARAT MANTIĞINA TERS


Evet. Yeni süreci Türkiye görüşmeler sürerken Başbakan’ın ağzından duydu. Bir takvime bağlı, tek muhatap Öcalan ve kesin silah bırakmak şartı ile görüşüldüğünü biliyoruz ama daha fazlasını bilmiyoruz. Öcalan’ın talebi görüşme tutanaklarının yayınlanması yönünde. Sizce ne yapılmalı?


Orada konuşulan her şeyin kamuoyuna yansıtılması istihbarat dünyasının gerçeğine ters. Orada siyasetçiler konuşuyor olsa tamam da istihbaratçılar konuşuyor. Görüşmelerde sırf muhatabınızı ikna için söylediğiniz kimi şeyler niyetinizin kastınızı çok dışında kamuoyunda çok farklı algılanabilir, Oslo’da algılandığı gibi ve bu süreci baltalar.


EV HAPSİ ŞU AN BİR FANTEZİ


Ev hapsi bahsi için ne diyorsunuz?


Ev hapsi şu an bir fanteziden ibaret. Başbakan bizim dönemimizde olmayacak dedi. Bu, dünyanın hiçbir ileri demokrasisinde olmaz zaten, insanların vicdanına kabul ettiremezsiniz. Bu kadar acının olduğu yerde bu konuşulmaz. Ancak her şey biter, şiddetin esamisi olmaz, normalleşilir, olup olmayacağı o zaman konuşulur hale gelir. Ayrıca Öcalan’ın güvenliğini nasıl sağlayacaksınız?


ÖCALAN’DA ÖRGÜT DE BİR ÜMİDE YASLANIYOR


Öcalan bunu görmüyor mu? Tamam, insandır, daha iyi koşullarda yaşamak ister ama sonuçta yaşı yetmişe dayanmış. Görüşmeler tamamlanacak, silah bırakılacak, kimselerin burnunun kanamadığı bir on yıl geçecek, şu bu olacak da eve çıksın mı diye belki konuşulacak. Yani kaybedeceği hiçbir şeyi olmayan biri neden bunca uğraşsın?  


Ümit, her insan için olduğu gibi onun için de değerlidir. Öcalan o yüzden kendisini görüşmelerin merkezinde görmek istiyor. Zaten örgütünden ziyade kendisini düşünen biri. Başından beri çözümlemesini şöyle yapıyor: “Devletle uzlaşabilirsem önüm açılır”. Öcalan’ın böyle bir ümidi var ve bunu ısrarla dile getiriyor. Uluslararası baskıyla, içerdeki yumuşamayla falan bunun günün birinde oluşacağını ümit ediyor. Açlık grevi sürecinde Öcalan’a örgüt üzerindeki otoritesini sağlama imkânı ve imajı oluşturulması imajı verildi. Öcalan’ın üç isteği var: güvenliği özgürlüğü sağlığı. KCK sözleşmesine göre önderlik komitesinin temel görevi bu üçünü sağlamaktır. Açıkça yazılıdır bu. Örgüt açısından da “bir gün olacak, Öcalan salınacak” ümit ve inancı var.


YUKARIDAN BASKI OLMASA ÖRGÜT BUGÜN SİLAH BIRAKIR


Öcalan’ın ümidi var ama görünen o ki silah bıraktırmakla yakın gelecekte kazanacağı bir şey yok. Kaybedeceği bir şey de yok. PKK’nın üst düzey yöneticilerinin kazanacağı değil ama kaybedeceği şeyler var, kariyer, alışkanlıklar, bilinmezliğe gitmektense bildiği dağ hayatını kendi konforunda sürdürme gibi. O piramidi oluşturan aralardaki kara kalabalık PKK’lılar ve onların aileleri için durum ne? Yukarıya talep görüş iletebilirler mi? Onlar hazır mı silah bırakmaya?


Dağ kadrosu için özellikle PKK’nın propagandası dışında bilgi edinme imkânı ve merakı yok. Örgüt sadece ve sadece propaganda üzerinden, efsaneler üzerinden, eskiden öldürülmüş teröristler ve Diyarbakır cezaevi üzerinden gidiyor. Bu propagandaya maruz kalanların Hükümetten gelecek sinyalleri algılayacak reseptörleri yok. Tavan silahları bırakacak hale gelirse taban bir günde bırakır, bunda sorun yok. Emir veren yapı bozulmadıkça bir şey değişmez. Hatta şunu net olarak söyleyebilirim: Örgüt yukarıdan aşağıya baskı yapmasa örgütün üçte ikisi bugün silah bırakır. İnanılmaz bir baskı var. Dağa gidiş “one way”dir, geri dönüşü yoktur, dağa çıktıysan işin bitmiştir. Yüzlerce binlerce insanı bunun için katleden, bu ülkede 50 bin insanın ölümüne yol açan bir örgütten bahsediyoruz.


ARTIK İNGİLTERE ARACI DEĞİL ÇÜNKÜ…


Bu yeni süreçte aracı ülke İngiltere yok, Oslo yok. Türkiye neden kendi göbeğini kendisi kesmeye karar verdi?


Bunun en önemli sebebi muhatabınız zaten içerde, elinizde. Oslo’da görüştükleriniz terörist olarak aradığınız insanlar. Karşı taraf size nasıl güvenecek gel görüşelim dediğinizde. Dolayısıyla muhatabınızın üçüncü bir tarafın varlığına ihtiyacı var. Öyle olması normaldi. Ama burada zaten elinizdeki kişiyle görüşürken başka bir ülkenin istihbarat teşkilatını cezaevinize sokmak çok yanlış bir şey olacağı için öyle olmamıştır.


HÜKÜMET YOL HARİTASINI AÇIKLAMALI


Hükümet ne yapmalı?


Hükümet Öcalan görüşmesiyle ilgili takvim vermeyebilir ama Kürt çözümüyle ilgili takvimini, yol haritasını, çerçeve belgesini açıklamalı. Şu şu meselelerde şu şu tarihlerde şunları, şunları şunları yapacağım demeli. Zaten yapıyor ama hedefini takvime bağlı olarak söylemeli, anadilde savunmayla ilgili şunları, eğitimle ilgili, bölgeyle ilgili, vatandaşlıkla ilgili şunları yapacağım demeli. Oslo’da, Habur’da çözüm için siyasi risk alan, İmralı görüşmesiyle ilgili risk alan hükümet için en az siyasi risk bu takvimi açıklamaktır. Bunu yaparsa bilakis hem şiddeti azaltır, hem toplumu rahatlatır hem Kürtlerin desteğini alır.


MECLİSTE KÜRT MESELESİ İÇİN KOMİSYON KURULSUN


BDP süreçte olmalı mı?


Mutlaka. Önceki süreçlerde ısrarla hükümetin çağrısına rağmen sürekli İmralı’yı işaret ettiler ama Kürt meselesinin konuşulduğu zeminde Kürt halkının temsilcilerinden biri olarak BDP de mutlaka olmalı. Terör boyutu örgütle, Kürt meselesi ve çözümü Kürtlerle ve Türkiye halkıyla görüşülür bunun da konuşulacağı yer Meclistir. BDP de meclisteki bir partidir. Mecliste BDP’nin en uç talep ve söylemlerine rağmen bunları konuşabilir ve nispi bir çoğunluğa ulaşabilirseniz tamamdır. Anayasa Komisyonu gibi Meclis’te mutlaka bir Kürt meselesini çözüm komisyonu oluşturulsun. Bölgedeki tüm sivil toplum kuruluşlarını içine alabilecek konvansiyon gibi bir çalışma olsun. Eksikler kusurlar çabalar nedir bunlara bakmak lazım, atılan bunca adıma rağmen BDP’li vekillerin sanki hiçbir şey yapılmamış gibi konuşmasının nedenlerini anlamak ve önlemek lazım.


ULUDERE’DE İRADE FESADA UĞRATILDI


PKK’nın hem şehirlerde hem kırsalda yoğun eyleme başladığı bir dönemde güvenlik güçleri çok ciddi, etkili ve başarılı operasyonlar yaptı. Genelkurmay başkanı bizzat operasyonları yönetiyor, sivil halktan kimsenin burnu kanamıyor. Ama Uludere hariç. Orada bir şey oldu. ne oldu?


Uludere net olarak hataen veya kasten terörle mücadeleye müdahaledir, çomak sokmadır. Uludere görüntülerini izleyenlerle görüştüm. Bunlar terörist değil diyen terörist diyen de var, inanarak. Şunu da net olarak yazabiliriz: Hava Kuvvetleri bunlar terörist değim vurulmasın diyor. Genelkurmay karargâhı hayır bunlar terörist vurulacak diyor. Hava kuvvetleri tekrar ısrar ediyor. Genelkurmay yeniden vurun talimatı veriyor.


HAVA KUVVETLERİ BUNLAR TERÖRİST DEĞİL DİYOR


Hava Kuvvetlerini ikna etmeyen hangi bilgi Genelkurmay’ı ikna ediyor?


Fehman Hüseyin’in kaçakçılarla birlikte sivil olarak buradan geçeceği yönünde o kadar ciddi ve uzun süreli olarak bilgi geliyor ki. Artık hah diyorsunuz beklediğimiz bu. Ben bu sürece “iradenin fesada uğratılması” diyorum. Geçen sürede o kadar inandırılmışsınız ki gelenlerin terörist olduğuna. Çift yönlü çalışan ajanların yönlendirmesi de olabilir hem içerden hem dışarıdan. Teyit edemedim ama mesela PKK’nın oradan kaçan iki kişiyi infaz ettiği söyleniyor, Uludere olayıyla bağlantılı olarak. O grubun içinde miydi, gözetleyici miydi, süreci yönlendiren kişiler miydi, PKK’nın infaz ettiği iki kişiden bahsediliyor.


Dolayısıyla olayın faili aslında PKK, o yönlendirdi öyle mi?


PKK yönlendirdi. O yüzden çift taraflı ajan devleti yanıltmış olabilir.


Ama devleti yanıltmak bu kadar kolay mı?


Devlette yanılmak isteyen birileri de olabilir, ama hataen da olabilir. İstihbaratta şöyle bir şey vardır. Bir kişi yüz haber getiriyorsa, yüzü de doğru çıkıyorsa yüz birincisine de güvenirsiniz.


ULUDERE’DE VUR EMRİNİ BAŞBAKAN VERMİŞ OLAMAZ


BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Uludere emrini Başbakan verdi, o yüzden sorumluları açıklayamıyor, diyor.


Mümkün değil. BDP bunu açıkça suiistimal ediyor. 30 ya da 10 kişi, sayıya bağlı olmaksızın bu tür operasyonlarla ilgili olarak Hükümet her gün birebir talimat vermez. Yetki devri diye bir şey var. Genelkurmay Başkanı’nın, Milli Savunma Bakanı’nın operasyon öncesi haberi bile olmayabilir. Alt mekanizmalarda yapılan işler bunlar. Ben de burada attığım her adımı yönetim kuruluna sormam. İcra yetkilerim vardır, kullanırım. Bölgede de sürekli operasyon hali var. Kalkan her uçak Başbakan’a haber verilir mi, böyle bir şey var mı? Fakat Uludere failleri veya ihmalleri olanlar mutlaka bulunmalı. Kürt meselesinin çözümünde çok önemlidir, sorumluların bulunması halkın devlete güvenini yüzde yüz katlar. Kaçakçı olmaları bir şeyi değiştirmez. Kaçakçılığın cezası bellidir. Geçenlerde işadamlarının olduğu bir ortamda “ama onlar da kaçakçıydı diyenler” oldu. Onlara cevabım şu oldu: Burada vergi kaçırmayan kaç kişi var. Ne farkınız var, mazot kaçıran adamdan, mazot kaçırmak devletten vergi kaçırmaktır”.