Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Selahaddin E. ÇAKIRGİL
Tüm Yazıları

‘Propaganda Savaşı’nda ‘Benim ayranım ekşi’ diyen olur mu?

Günümüzde ‘savaş’ kavramı, eskiden olduğu gibi, sadece düşman veya hasmı yenmeyi, baş eğmesini sağlamayı, esir almayı ya da onların bedenlerini öldürmeyi hedef alan mücadeleler için kullanılmıyor. 

Bugün, karşı tarafı altetmeyi hedef alan her hareket, bir ‘savaş’ şekli olarak değerlendiriliyor. Bu ‘savaş’lardan birisi de, ‘propaganda savaşı’ olup, daha geniş çapta, ‘psikolojik savaş’ şeklinin bir çeşididir ve hiç kimse bu çeşitli savaş türlerinin den dışında kalamaz. 

‘Propaganda Savaşı’ uzmanlarının, ‘Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız, insanlar ona o kadar fazla inanırlar..’ gibi tavsiyeleri ilginçtir. 

*** 

Bugünlerde, bazı isimler, yıllarca bünyesinde çalıştıkları ve en üst makamlarında vazife aldıkları bir siyasî hareketten ayrılma idmanları içindeler. Ve toplumda da, dünkü liderlerini hedef tahtasına koymaya çalışıyorlar. 

Düne kadar çok yakın işbirliği içinde olanların kopmalarına tepki, başka saflarda olanlara duyulan husûmetten daha şiddetli olur. Çünkü birbirlerini çok yakından tanıyorlar ve birbirlerine karşı kullanacakları mücadele silah ve malzemelerini biliyorlar. 

Bir hareketin içinde yıllarca kaldıktan sonra sergilenen bu gibi tavırlar, hareket içi hainlik suçlamalarını ya da, ‘Yoksa, bu bir proje miydi?’ gibi sualleri de beraberinde getirir, tabiatiyle.. 

Nitekim,  13 yıl kesintisiz ‘Bakan’lık yapan bir ismin etrafında şimdi bu gibi ihtimaller dile getiriliyor. 

Öyle suçlamalar için elde bir belge olmadığına göre, sadece bir ihtilaf ve kopmadan büyük neticeler çıkarmaya çalışmak da sağlıklı olmayabilir. Ama Hareketin lideri, o kişiye, ‘Geliniz, Ümmeti bölmeyin’ çağrısında bulununca, ‘Birlikte çalışmamız artık mümkün değil.. Çünkü, aklen ve kalben bir kopukluk meydana geldi’ diye cevap vermiştir. 

Bu kopma, herhalde, faizleri düşürmemek için direnen eski birMerkez Bankası Başkanı’na, Hareketin Lideri tarafından, ‘Siz kime hizmet ediyorsunuz’ diye suçlama yapıldığında, o Bakan’ın, 13 yıldır kendisini en etkili bir makamda tutan Lider’e karşı, o Merkez Bankası Başkanı’nı desteklemesiyle gerçekleşmişti. Hem de kamuoyuna açık bir beyânla. 

Bu ‘faiz muhafızlığı’nın ardında uluslararası sermaye çevrelerinin olmadığını iddia etmek de zordur. 

*** 

Bilindiği üzere bazıları, ‘Enflasyon yüksek olduğu için faiz yüksek’ diyorlar. Bu yaklaşım, kapitalist mantığın genel kabulüdür. Hareketin Lideri ise ‘Faiz yüksek olduğu için, enflasyon yüksek’ diyor. Bu temel zıdlaşma üzerine, herhalde, Hareketin Lideri’nin kendi tâyin ettiği kişilere teslim olup çekilmesi düşünülemezdi. 

Şimdi, Lider’ine uzak düşen bir- iki isim, yeni bir parti kurmaya hazırlanıyor. Kendi bilecekleri iştir. Ama, bir araya gelmiş millet çoğunluğunu zaafa uğratmak gibi bir neticenin ortaya çıkması, mâlum sermaye çevrelerince de planlanmış değil midir?   

*** 

Diğeri ise, kendisi kenara konulunca her şeyin bozulduğunu sanıyor. Hattâ, 7 Haziran 2015 Seçimleri’nden sonra rejimin kurucu partisiyle koalisyona hazırlanırken, Hareket’in Lideri’nin ‘Hayır!’ deyip 1 Kasım 2015’te girilen seçimde yüzde 49,5 oy alınmasını da kendi başarı hânesine yazıyor ve sadece kendisinin seçimle geldiğini sanıyor. Halbuki o da tâyinle gelmişti.   

Bu arkadaşların özel kabiliyetlerinin olmadığı söylenemez elbette. Nitekim, Hareketin Lideri de onları en yüksek ve yetkili yerlere yıllarca getirmiştir. Ama onlar yoksa, sadece bilgi ve kabiliyetlerle Lider olunabileceği vehmini nasıl izah etmeli? Eğer öyleyse, yazık!.. 

Her Hareket’in bir orkestra şefi olur. Orkestra Şefi dur işareti verdiğinde hâlâ, kendi havasını çalmaya devam edenler ise.. 

*** 

Bunları ifade ederken, bazıları hemen, ‘Hareket’in Lideri’nin hiç mi kusuru yok?’ diyebilir. Olmaz olur mu? Kusursuz, hatasız, yanlışsız birisi olmadığını bizzat o söylemiyor mu?