Psikolojik savaş açmışım!

Şayet ortada ciddi bir sorun olmamış olsaydı ‘Taraf’a karşı savaş başladı!” paranoyası üzerinden yürür gider, evlere şenlik bir yazı döşenirdim.

Kitaplara girecek, tarihe geçecek olan ‘psikolojik savaş’ın startını veren ve dahi bu ‘savaş’ın öncüsü olarak ‘muhatabımın’ da ‘savunma mekanizmaları’ konusunda iyi olduğunu söyleyerek başlardım yazıya da...

Psikolojiyle ilgilenenler pek tabii ‘Repression, rationalization, projection, denial, displacement, reaction formation’ gibi 20 çeşit psikolojik ‘savunma mekanizmaları’nın olduğunu ve bunların bir kısmının ‘masum’ bir kısmının ise ‘tehlikeli ve zararlı’ olduğunu bilirler. 

Eh! Her insan ‘az biraz’ bu savunma mekanizmalarını kendisine kalkan yapıp kullanabilir. Ancak sürekli olarak o psikolojide olmak ve ‘dakka bir gol birrr’ hesabı bu ruh halinin içinden çıkamamaktır kötü olan! Zira fena halde ruh sağlığını bozabilir Allah muhafaza!

Dediğim gibi eğer ortada ciddi bir sorun olmasaydı, işin pisikolocik savaşından girer psikolojik savunma çeşitlerinden çıkar size sit-com tadında epeyce eğlenceli bir yazı yazabilirdim.

Ancak...

Türkiye’nin demokrasi rayına oturabilmesi ve Türkiye’nin özgürleşebilmesi için öncelikli olarak ihtiyaç olan devletteki otoriter yapılanmanın, çeteleşmenin tasfiyesinin önünü açan askeri vesayetin bitmesini sağlayan Ergenekon Davası’nda bayrağı taşıyan Taraf’a haksızlık olur...

Ve yine ancak...

Neşe Düzel’in de ‘Taraf’a karşı psikolojik savaş var, Taraf’ı bitirmek istiyorlar düğmeye basıldı’ vaveylası kopartması en hafif tarafından ayıp kaçıyor.

O halde ben de haklı olarak ‘kaçıncı savunma mekanizmasını devreye soktunuz Neşe Hanım’ diye sorarım. Kırk yıllık gazetecilere ve bilmem kaç yıllık meslek tecrübesine sahip olanlara oturup buradan ‘etik-dürüstlük’ dersi verecek değilim.

Bildiğim bir tek şey var...

2005 yılından bu yana yazıyorum ve sahibi olduğum sütunu ‘okurumla göz göze’ geldiğim yer olarak gördüm.

Ve bana “Bir insanda seni en çok korkutan şey nedir?” diye sorsanız hiç düşünmeden ‘Bir insan karşısındakinin gözünün içine baka baka yalan söyleyebiliyorsa ve yine bundan vicdanen hiç rahatsızlık duymuyorsa bu beni çok korkutur’ diye cevaplarım.

Yıllardır bu şiarla yazıyorum bu sütundan ve okurumun karşısına da bu sorumlulukla çıkıyorum.

***

Gelelim Taraf gazetesiyle ilgili yazdığım ‘vahim iddia’ya...

Bir konuda noktasına virgülüne varıncaya kadar kırk kere doğrulatmadan ve sadece ‘üçüncü şahıslar üzerinden iddialar’ üzerine yazı kaleme almayacak kadar hassas olduğumu beni bilenler bilir.

Dolayısıyla yazdıklarımın arkasındayım.

Ve ‘gerçeklerin bir gün günyüzüne çıkmak gibi kötü bir huyunun olduğunu’ hatırlatmak isterim.

Diyelim ki ben ‘Taraf’a psikolojik savaş açtım!

Peki “Anlaşılan Taraf, bundan sonra emekli liberallerin ‘Sözcü’sü olacak. Şimdi bu tabloda bir saniye bile kalmak, tarihe böyle kötü poz vermek istemem’ (28 Nisan, 13, Taraf) diyen Yıldıray Oğur’un yazısını nereye koyacaksınız?

Peki ‘4 yıldır Taraf gazetesinde sadece yazar olarak değil, gazetenin Ankara bürosunda mutfağında kadrolu olarak da çalışan birisi olarak var mı cevabı’ diyerek peş peşe sorular soran Melih Altınok’un yazısını nereye koyacaksınız... (30 Nisan 2013 Taraf)

Peki ‘Yazı işleri müdürleri çeşitli bahanelerle ve yayın yönetmeni by pass edilerek görevden uzaklaştırıldı. Anladığım kadarıyla amaç Anayasa ve seçimler döneminde hükümete vurabilecek bir yayın organı yaratmak. Büyük gazetelerin yapamadığını ‘demokrat’ kesim hedeflenerek Taraf’a yaptırmak” diyen Etyen Mahçupyan’ın ‘iddia’sını nereye koyacaksınız? (28 Nisan 2013 Zaman)

Peki ‘Taraf’ın politik çıkarların enstrümana dönüştürülmesinin koltuk değneği olmayacağız’ diyerek basın bildirisine imza atan Halil Berktay’dan Markar Esayan’a Mithat Sancar’dan Roni Marguiles’e 19 imza sahibini nereye koyacaksınız?

Benim ‘direk’ yazdığımla kaç gündür yazılanlar ve söylenenler arasında ‘1-2-3-4’ farkı söyleyin?

Bu gazeteye bu kadar emek verenler niye ve niçin gidiyorlar?

Neden ikna olmuyorlar ve onları endişelendiren sebep nedir?

Oral Çalışlar’ın, Markar Esayan’ın ve Kurtuluş Tayiz’in kara kaşı, kara gözü için gemiyi terk etmiyorlar değil mi?

Komik olmayın bence.

Bunları yazmak ‘Taraf’a psikolojik savaş başlatmak’ oluyor öyle mi Neşe Hanım?

Öyle değil..

Taraf gazetesinde 3 yıl boyunca yazmış, emek vermiş ve hala okuru olan birisi olarak ‘üzülmek’ kadar ‘sorgulamak’ hakkım vardı ben de o hakkımı kullandım ve kanımı donduran ‘o iddia’yı sordum ve ‘umarım öyle değildir’ dedim.

Korkmayın kimse ‘Taraf’ın kötü olmasını istemiyor. Bilakis bu kadar endişe ‘Taraf’ kirlenmesin ve kötü emellere alet olmasın diye...

Bilmem anlatabiliyor muyum?

Hamiş: Neşe Düzel STAR patronajını ve yöneticilerini arayarak ‘Ben öyle bir şey söylemedim’ demiş...