Cumhurbaþkaný Erdoðan, Nükleer Güvenlik Zirvesi için Washington’daydý. Daha gitmeden baþlayan tezviratlar ve yalanlar seyahat süresinde de devam etti. Yalan ve hile ile algý oluþturmaya çalýþanlar için iþler pek de iyi gitmedi.
Ziyaretin siyasi, ekonomik ve dini olmak üzere üç temel ayaðý vardý. Siyasi açýdan öncelikli konu Suriye oldu. Hem Dýþiþleri Bakanlarý düzeyinde hem de Cumhurbaþkaný Erdoðan ve ABD Baþkaný Obama’nýn ikili görüþmelerinde Suriye, mülteciler, DAEÞ ve ABD ile ihtilafýn hala devam ettiði PYD gündeme geldi.
Türkiye, kendi tezlerini yineledi, DAEÞ ile mücadelede PYD’ye bel baðlamanýn ancak PYD’nin ajandasýna hizmet olacaðý ve bunun Türkiye açýsýndan kabul edilemezliði en üst perdeden bir kez daha ifade edildi. ABD’nin, Suriye’nin kuzeyinde ilan edilen federasyona karþý olduðunu ifade etmesi, Türkiye’nin tavrýna kayýtsýz kalamadýðý þeklinde deðerlendirildi.
Suriye’de Türkiye’nin denklem dýþýna itildiði tezinin, gerçeklerle analiz yapanlar nezdinde bir deðeri olmadýðýný da görmüþ olduk. Suriye’yi Türkiye’nin istikrarsýzlaþtýrýlmasýnýn aracý olarak görenler dýþýnda bu tezi savunmaya kalkan kimse yok artýk.
Tabii ki tüm bunlarýn “topal ördek” olarak tabir edilen bir baþkanla görüþülmüþ olduðu, Suriye vasatýnda ve dahi Türkiye ABD iliþkilerinde çok küçük bir açýyla baþlayan deðiþimin ancak ABD’deki baþkan deðiþiminden sonra daha görünür olacaðý notunu düþmekte fayda var.
***
Washington ziyaretinin en çok konuþulan konularýndan birini de yine bir tezvirat sonucu gündeme gelen basýn özgürlüðü baþlýðý oluþturdu. Cumhurbaþkaný Erdoðan hem CNN’e verdiði röportajda hem Brookings Enstitü’de yaptýðý konuþmasýnýn ardýndan bu soruya muhatap oldu. Erdoðan, Türkiye’nin eleþtiriye müsamahasýzlýkla itham edildiðini, gerçeðin ise hakaret, tehdit ve sistematik hale getirilmiþ bir itibarsýzlaþtýrmaya karþý hukuki yollarla mücadele etmek olduðunu anlatýrken bu algýnýn oluþmasýnýn mimarlarý Brookings’in karþýsýnda birlikte saf tutmuþtu. PKK-YPG, FETÖ, ASALA benzeri bir yapý ve ne hazindir ki “CHP’li bunlar herhalde” diyebileceðimiz birkaç kiþinin yan yana hizalandýðý o fotoðraf, iþin aslýný da çok güzel özetliyordu.
Muhalifliði Türkiye karþýtlýðýna vardýranlarýn bu omuz omuzalýðý, Türkiye kamuoyunda nasýl algýlandýklarýna dair bir endiþe de taþýmadýklarýný gösteriyordu. Paralel Yapý’ya mensup kaçaklar, akideleri haline gelmiþ olan takiyeyi bir kenara býrakmýþ YPG flamasý altýnda gölgeleniyordu.
***
Cumhurbaþkaný Erdoðan’ýn Demokrat ve Cumhuriyetçi kanaat önderleri ile yediði yemekte de yine bu konu gündeme geldi. Cumhurbaþkanlýðý, hazýrlamýþ olduðu dosya ile basýn özgürlünün Türkiye’yi itibarsýzlaþtýrmak adýna geliþtirilmiþ bir psikolojik silah olduðunu gözler önüne serdi. Hakaret ve tehdit ederek kin ve düþmanlýk yayan gazete ve dergi kupürleri gösterildi, bunlarýn yayýn hayatýna devam ettikleri belirtilerek. Ardýndan “ileri demokrasi ülkeleri”yle ilgili bir çalýþma paylaþýldý. Sosyal medya üzerinden bu ülkelerin baþkan veya baþbakanlarýna tehdit veya hakaret ettiði için gözaltýnda yargýlanan, hüküm giyen, haber kaynaðýný paylaþmadýðý için derdest edilen gazetecilerle ilgili mini bir brifing de diyebiliriz.
Kanaatimce zirvenin en skandal olayý ise Obama’nýn, Cumhurbaþkaný Erdoðan’a basýn özgürlüðü bahsini açtýðýný söylemesiydi.
Erdoðan’ýn cevabý ise netti: “Obama’yý Faceebook üzerinden tehdit eden biri tutuklandý. Merkel’e Almanya’da biri benzer bir þey yaptý, yine ceza aldý. ABD yasalarý baþkana tehdidi 5 yýla kadar hapisle cezalandýrýyor. Hakaret ve tehdit, basýn özgürlüðü ya da eleþtiri diye deðerlendirilemez. Obama, görüþmemizde bu konularý gündeme getirmiþ olsaydý, bunlarý ona da söylerdim.”
Ziyaretinin ekonomik ve dini boyutu da yarýna inþallah...