Putin Ukrayna'da rahatlarken; Biden ve NATO dünyası Filistin'de ‘çıkmaz'da...

22 Şubat 2022 gecesi, yani tam 22 ay önce bugünlerde, Rusya'nın ani saldırısıyla başlayan ve 1-2 hafta içinde başkent Kiev'in düşeceği kanaatiyle devam eden ve yüzbinlerce hayata mal olan ve 7-8 milyon insanın da Avrupa ülkelerine sığınmasına yol açan Ukrayna-Rusya Savaşı hâlâ devam ederken Rusya'nın tökezletileceği bekleniyordu.

Ama Siyonist İsrail rejiminin Gazze'ye saldırması ve Amerikan emperyalizmi ve (1-2 istisnasıyla bütün) Avrupa Birliği ülkelerinin de var güçleriyle, milyarlarca dolarlık yardımları ve milyarlarca dolarlık silah desteğiyle İsrail'in, -daha doğrusu kendilerinin, Filistin'deki vazgeçilemez bir uzantıları olarak öz parçalarından bildikleri 'kanser uru'nun- korunmasına öncelik verince...

Bu durum, Putin Rusya'sı için bir fırsata döndü. Çünkü Ukrayna, ihtiyacı olan bütün silahları artık eskisi gibi Amerika ve Avrupa'dan temin edemez ve milyarlarca dolarlık yardımlar da gönderilemez oluverdi. Hatta Amerika'nın en gelişmiş silahları, Rusya'ya karşı bir 'gözdağı' vermek için gönderiliyordu.

Şimdi Putin, Ukrayna ile ilgili en rahat günlerini yaşıyor ve hatta Rusya'nın Ukrayna'yla olan meselelerini görüşmeye hazır olduğunu bile söylüyor. Bu durum, onun için 'kötünün iyisi bir zafer'. Hâlbuki 2-3 hafta içinde büyük bir zafer elde edecekti Ukrayna karşısında.

Şimdi ise NATO üyelerinden Estonya'nın ordu şefi Martin Herem geçen hafta bir televizyon kanalına verdiği röportajda, 'Rusya, NATO'dan korkmuyor' diyordu ve Rus ordusunun Ukrayna'daki çatışmanın ardından bir yıl içinde NATO'ya saldırmaya hazır hale gelebileceğini öne sürüyordu.

Volodimir Zelensky ise, Yahudi olmanın duygu ve inanç birliğiyle Siyonist İsrail rejiminin bütün o korkunç barbarlıklarını desteklediğini açıklamasıyla, dünya kamuoyunda önceden topladığı itibar ve psikolojik desteğin 'kül'ünü havaya savurdu.

*

Bu gelişmeler olurken.

Siyonist İsrail rejiminin, üstelik de bir ordu karşısında değil, 'Gazze açık hava zindanı'nda esarette tuttuğu 2,5 milyon insanın içinden bir grup 'esir'in zindanlarının içinden bir isyan hareketi tezgâhlamış olmasını bile kamuoyuna çarpıtarak sunanlar var. Bu cümleden olmak üzere, daha dün gece, saat 22.00 civarında TRT Haber'deki bir tartışma programında, 'TOBB. EÜN. Öğr. Üyesi' diye tanıtılan H. Demir isimli bir prof, 'Hamas'ın artık Filistin meselesinde yerinin olmadığını, olmaması gerektiğini' söyleyebiliyordu. Bunu söylerken de, Başkan Erdoğan'ın Macaristan'dan dönerken uçakta yaptığı, 'El-Feth' ve 'Hamas'ın 'et-tırnak gibi ayrılamaz olduklarını söylemesi'ne bile, dilediği gibi yorumlar getirmeye kalkışıyordu; 'ideallerden gerçekliklere yönelmek gerektiğini' söyleyerek.

Hâlbuki 2006 yılında Filistin'de yapılan güdümlü demokratik seçimler sırasında, Hamas'ın yüzde 65, El-Feth'in ise, yüzde 30 aldığının anlaşılmasından hemen sonra, Amerikan emperyalizminin Hamas'ı 'terör örgütü' ilan etmesi üzerine; Erdoğan'ın o zaman, 'Seçimin neticesi istediğiniz gibi olmayınca mı hemen 'terör örgütü oldu?' diye karşı çıkışı hatırlanmak istenmedi. Ki Erdoğan hâlâ Hamas'ı bir 'cihat hareketi' olarak niteliyor; haklı olarak...

Yine hatırlayalım ki, o zamandan bu yana ve sadece kâğıt üzerinde var olan 'Filistin Devlet Başkanlığı' makamında 17 yıldır tutulan ve BM. Genel Kurulunca, Filistin halkının tek temsilcisi olduğu defalarca açıklanan 'El-Feth' lideri Mahmud Abbas'ın, Erdoğan tarafından Hamas (Hareket-ul Mukavemet-ul İslâmiyye / İslami Direniş Hareketi) lideri İsmail Heniye ile bir araya getirilmesi ve ihtilaflarının giderilmesine çalışılması ayrı bir şey; 'Filistin konusunda artık Hamas'ın yerinin olmadığını' ileri sürmek, çok daha farklı bir şey.

Hamas'ın, Gazze'deki esaret hayatı yaşayan 2,5 milyon insanın gözünde büyük çapta desteklenmesine, bütün Gazzelileri, İsrail'in düşman ve Hamas olarak görmesine zemin hazırladığını söyleyen Amerikalı Senatör Graham'ın mantığından çok farklı olmayan bir yaklaşım bu.

Keza, daha geçen hafta, bir TV programında F. A. isimli kişinin Hamas'ı -İsrail ve Amerikan emperyalizminin ağzıyla- 'terörist' olarak nitelemesine karşı; M. Bardakçı'nın itiraz edip, 'Hamas'ı terörist saymak, Milli Mücadele'yi de terör faaliyeti saymak gibidir.' deyişini hatırlayalım.