Putin’in hırsı, bölgenin felaketi olabilir!

Londra Mahkemesi, eski FSB (Federal Güvenlik Kurumu’nun) görevlisi olan Aleksandr Litvinenko’nun ölümünde, Putin’in emrinin olabileceği iddiasını kuvvetli ihtimal olarak değerlendirdi. 

Putin’in Batı ile olan sorunlarına biri daha eklendi gibi. Önümüzdeki haftalarda dünya liderlerinin Münih’te katılacağı toplantıya Putin’in gitmeyeceğini söyleyen sözcüsü Peskov, bunu Rusya Başkanı’nın yoğun çalışma ajandasına bağlasa da, Putin’in Avrupa’dan çıkacak kararların şahsına yönelik “yeni tehdit oluşturma ihtimalinden rahatsızlık duyabileceği” gibi yorumlar da artık yapılmakta.

Rusya Devleti’nin emperyalist ufkunun taşıyıcısı olarak kendini gören Putin’in, Bolşevik ihtilalinin mimarı Lenin’in tarihteki rolünü eleştirmesi ve onun adımları yüzünden “Rusya’nın altı mayın kaplı” demesi, Putin’in yapmak istediklerini net olarak ortaya koymakta.

Putin, Lenin’i eleştiriyor ve “ihtilalin yapılmaması gerekiyordu” demesi de, Rusya toplumunda devlet adamlarının nadir dile getirdiği, hatta açıktan hiç konuşmadığı konuydu. Putin bu tabuyu kaldırmakla, esasında Çarlık Rusya’sının hedeflerinin kendinin siyasi profiline uygun olduğuna da işaret ediyor.

Putin hedeflerini geniş belirlemekle aslında, mevcudu koruma altına alma stratejini kurgulamakta.

Gerçi Amerikalı analistlerce Putin, jeostrateji belirlemede sadece 2 seneyi kurgulayabiliyor. Yani sadece 2 senelik öngörüsü vardır. Bunun doğru tespit olduğunu, son yıllardaki siyasetinin geliş gidişlerindeki tutarsızlıklarla da ölçebiliyoruz. Rusya’daki muhalifleri, “Putin sonrası muhakkak kaos olur. Lakin onun varlığıyla gelecek felakettense, ondan sonraki kaos daha kıymetlidir” düşüncesine hâkim.

Rusya’nın Putin medyası, uzun yıllardır öyle bir Putin profiliyle toplumu doyurdular ki, herkes zannediyordu ki, “Putin tam bir bahadırdır”.

Aslında uçak meselesinin ardından Putin’in dinmeyen öfkesinin esas nedeni de budur. Durmadan Türkiye’yi provoke eden eylemler yapmakta. Resmi medyası, Türkiye’yi hor gören yayınlarını durdurmamakta ve hatta nefreti körüklemektedir. PKK’ya desteğini artırmak için tam da bu durumu kullanmaktadır.

Kendince Türkiye’ye ayar vermekte. Oysa kendisi ayar beklemekte. Putin, Rusya’yı bayağı sıkıntıya sokmaktadır. Çünkü açtığı bu travmayla, ilerideki yıllarda ancak açılan yaraları tedavi etmeye zaman harcayacaktır Rusya. Rusya’nın güçlü ve demokratik olması bölgenin refahı için de önemlidir. Putin’in öfke ve silahla yönetmeye gayret ettiği bölgenin, uzun süre çile göreceği de aşikârdır.

Putin köşeye sıkıştıkça, hıncını komşusu olan ve Batı ile ilişkileri iyi ülkelerden de ziyadesiyle alma hesabında.

Bakın Moldova’da ayaklanmalar başladı. Azerbaycan bayağı sıkıntılı döneme ayak basmaktadır. Ekonomik durum ve devalüasyon, insanların itirazlarına neden oldu.

Moldova’nın Avrupa Birliği’ne yaklaşmasına isterik biçimde itiraz eden Putin, Prednestrovya bölgesindeki Moldova karşıtı savaşı, yeniden tetikleyecek havada.

Azerbaycan’da etnik zeminde, Rusya ve İran kontrolündeki grupları meydana çıkartmayı hedeflediğinin sinyallerini de almaktayız.

Günün birinde Gürcistan’a girdiği gibi, bu bölgelere de askerle girme ihtimalini hep göz önünde bulundurmak şarttır. Bu ismi konulmamış savaşta ABD’nin ne yapacağını anlamak işin esasıdır. Çünkü tarih ne yazık ki, kötü örneklerle dolup taştı. Zamanında İngilizler, Ruslarla anlaştı ve haritayı belirlerken Kafkasya, Orta Asya, Balkanlar gibi bölgelerdeki mücadeleci insanların kullanıldıktan sonra ortada bırakıldığı da bir gerçektir. Şimdi tekrar aynı tablo, yeni versiyon, yeni aktörlerle tarih sahnesine sunulmaktadır. Fakat bu defa kimin ve ne zaman kazanacağını kestirmek ve kazanmanın sonucu kiminle anlaşılacağı muallaktır.

Zira Rusya’nın bu kadar ileri gitmesi, elinde nükleer gücün mevcudiyeti, ABD’nin Putin’i kafaya koyması, Putin’in ABD’ye kafa tutması, esasında bölgenin uzun zaman vekâlet savaşına devam edeceğinin işaretidir.

Lakin burada esas mesele, Türkiye’nin pozisyonunun ne olacağıdır. Türkiye o kadar önemlidir ki, sadece bugün için değil, yarın ve yarınlar için Türkiye’nin korunması Erdoğan’ın liderliğinin daha da güç bulması ve İslam âleminin geleceği olmalıdır, hedefteki ana başlıklar... Bunu göremeyen gafillerle uğraşmaya ise asla zaman yok...