Putlara tapanların yaptığı, sanki başka bir davranış şekli mi?

Pazar günlerini, okuyucuların görüş ve eleştirilerine ayırdığımız bu sütunda, bir yeni Hasbihal'e daha sağlık ve hayırlı çalışmalar temennileri ve selamlarımızla başlıyoruz:

*İstanbul'dan Mustafa İnan isimli okuyucu, 'Sizin 6 Eylül tarihli yazınızda değindiğiniz 'Prof. kişinin kim olduğunu pek çıkaramadık.. Herkesi şaibe altına almamak için, biraz ipucu verseydiniz daha iyi olmaz mıydı?' diyor..

--Evet bu okuyucunun sözleri böyle.. Evet , herkesin şaibe altına alınmasına âlet olmak istemeyiz elbette.. Ancak bu gibi durumlarda, 'yarası olmayan gocunmasın..' sözü iyi bir açıklayıcı yöntemdir.. Yine de, herkesin şaibe altına alınmaması için belirtelim ki, bizim bu alanda geçmişten beri, 'ateist, laik' veya 'kişiye tapıcı' kimselerin sözlerine aldırmıyoruz. Öylelerine, 'lekum dinukum veliyedîn..' /'Bizim dinimiz bize, sizinki de size..' der geçeriz.. Bizim burada sözün ettiğimiz husus, yakın geçmişe kadar Müslümanların arasında olduğunu hissettiren, öyle bilinen, ve İlâhiyat Fakülteleri'nde yıllarca hocalık yapan veya Müslüman camia içinde yıllarca faaliyet gösterdikten sonra; artık 'laik hidayet'e erdiklerini ileri sürercesine ve Şevket Süreyya'nın yarım asır öncelerde, 'Biz filanı öldürdük.. Çünkü, onu putlaştırdık.. Putlaştırılan kişi de ölür..' diye anlattığı kişiye, arz-ı ubûdiyet edercesine minnettarlıklarını sunan ve güzellemeler yapanlardan sadece bir örnek zikretmiştik.

*Tekirdağ'dan Saim Muhtaroğlu isimli okuyucu da diyor ki, 'abi, sizin 6 Eylül Cuma günkü yazınızda işaret ettiğiniz kişinin herhalde Almanya'da hazırladığı videosunu ben de izledim. Sizin yazınızı görünce, elinize sağlık dedim, ama, çok nazik söylüyorsunuz.. Bu gibiler öyle nezaketlerden de anlamazlar.. '

--Muhterem kardeşim, maksadımız filancayı dövmek değil, birilerinin topluma, yanlışlarını doğru gibi sunmaktaki zavallılığına karşı kendi çapımızda, bu gibilerin sözlerine, telkinlerine işaretle, uyanmamış olanları uyandırmaya çalışmaktır. Ama, uyanmak istemeyenleri uyandırmak da mümkün değildir.

*İstanbul'dan Ahmed Vanlı diyor ki: Bir zamanlar 'Kur'ân meâli' bile yazan M.K. isimli bir Prof. irtidat ettiğini açıklamış.. Bu gibilere ne yapmak gerekir?.

--Burası kimlere ne yapılması veya yapılmaması konusunda açıklama yapılacak bir yer değildir. İslâm'a gelenler kendilerini şereflendirmiş olurlar, İslam o gibi gelişlerle güç kazanmış sayılamaz. İslam'dan açıkça çıktığı söyleyenler de sadece kendi cehennemlerine bir kütük olarak yuvarlanmaya hazırlanmaktadırlar. Ama, askerlikte düşman safına kaçıp oradan, bizim saflarımıza saldıran veya bizim hakkımızda bir savaş halinde düşmanın bilmemesi gereken sırlarını verenlere ise nasıl karşılık verileceği açıktır.

*Ankara'dan Semih Turgut isimli okuyucu ise, 'Kâ'be arabın olsun, bize Çankaya yeter..' mısraların okunduğun bir şiirden söz etti, arkadaşlar.. Önce inanmak istemedim.. Ama, sonra baktım,1930'ların 'kişi tapıcılığı' limanına demir atan bir şair olan Kemalettin Kamu olduğunu öğrenince, 'Bu kadarına da yuhhh yani!..' demekten kendimi alamadım..

--Trabzon'dan Said Bulut diyor ki: 'Geçen gün bir sahne seyrettim.. Bir kişi, bir ölü siyasetçi kişinin fotoğrafının karşısına geçmiş, ona şikayetlerini , minnettarlıklarını, onun ideallerine bağlılıklarını filân bildiriyordu.. Rahmetli Muhammed Hamidullah'ın 'İslam Peygamberi' isimi eserinde okuduğum bir sahne gözümün önünde canlandı.. İslâm öncesi putperestlik çağında, yani Cahiliye çağında insanlar, putlarının heykelini hurma, yağ, süt, vs.den yaparlar ve açlık-kıtlık zamanında da o putlarını yerlermiş..

Bana o sahneler, bir ölü liderin fotoğrafına gidip şikayetlerini, ümitlerini ve bağlılıklarını bildiren kişinin zavallılık ve ilkelliğini hatırlattı. 'Puta taparlık' bu değilse, başka nasıl oluyor ki, Allah aşkına..

İstanbul'dan Cemâl Aydın ise diyor ki: 'Bir zamanlar, nicelerine, 'O başka tarafa meyletmez zannettiklerimizden nicelerinin sapıtmaları karşısında insan gerçekten de söyleyecek söz bulamıyor.. Bazıları beklentilerinin karşılanamamasından, bazıları yükseldiklerini zannetmelerinden, ya da alkışlardan dolayı nerelere gitmiyorlar ki..' diyor ve 'beyinlerine abur-cubur her şeyi doldurup onları hazmedememelerinden dolayı, şizofreni'ye olunduğuna ve 'şizofreni'nin 'beyin ishali' diye tarifini yapan, bir tıp profesörü hocandan naklettiğin cümle enfesti..' diye ekliyor.

Cemal Bey, bir de, bazı çevrelerin, 'Suudi, İran ve diğer bazı bölge ülkelerini, devamlı 'Türkiye için asıl tehlike' konusu olarak işlemesine de değiniyor.. Müslümanların dünya Müslümanlarını birlikte hareket etmek için, düşünmek yerine bu konuyu devamlı, işlemelerindeki mantıkî zaafa değiniyor..

*Ankara'dan Kemal İncesu diyor ki: 'Harp okulu öğrencilerinin, kılıçlarını havaya kaldırıp, 'biz filanın askerleyiz..' diye millete güç göstermeye kalkışmaları beni düşündürüyor. O 'Biz filanın askerleriyiz' lafını yükselten kişiler, söz konusu ettikleri ismin de, kendi askerî öğrencilik günlerinde 'Biz Abdulhamîd'in askerleriyiz!..' mi diyordu? Çünkü, o gibiler de, Sultan 2. Abdulhamîd'in çok yaygın şekilde geliştirdiği okullar sâyesinde okumuşlardı.

*Diyarbekir'den Kerime Çeliker isimli okuyucu diyor ki: 'Şehrimizde meydana gelen ve 8 yaşındaki bir kızcağızın , bir günahsız yavrunun, henüz niçin ve nasıl hunharca öldürülüşü üzerine 1 aydır bütün ülke bu alçakça cinayetle meşgul.. Daha acısı, bu cinayetin işlenmeden önce, nasıl gizleneceği üzerine bir tuhaf yapılanmanın şekillendirildiğini öğrendikçe hayrete düşüyoruz.. Hatta, 20 gün boyunca, asıl katil oldukları itiraflarla ortaya çıkan kişiler bile, devletin arama gruplarının arasında , aramalara katılmışlar.. Ve dahası, yığınla insanlar da resmî arama gruplarını yanıltmak için, numarası görülmeyen telefonlarla sahte ihbarlarda bulunmuşlar.

Yani, hangi tarafından bakılsa, tam organize bir 'cânîlik' karşısındayız..

Bu konu, toplumun uyanmasına yardım edecek inşaallah.. İstiyoruz ki, çocuklarımızı okullarına ve hattâ sokakta arkadaşlarıyla oynamaya bile göndermekte korkusuz olalım..'

*Manisa'dan Kâmile Suskun isimli kardeşimiz de diyor ki: 'Okuyucuların dış dünyada olup bitenlerden de haberdar ediyorsunuz.. Burada bizim arkadaşlar, Amerika'da 5 Kasım günü yapılacak Başkanlık seçiminde esi başkan Trump ile Başkan Yard. Kamala Harris arasındaki kıyasıya mücadeleye, bazı arkadaşlar benim Kâmile olan adımla Kamala arasında bir fonetik/ ses benzerliği kurarak, 'kimden yanasın?. ' diye takılıyorlar.. Biliyorum, emperyalizmin amiral gemisine gelmesi muhtemel bu iki isimden al birini, vur diğerine.. Ama, Kamala'nın, yine de, 'Evet İsrail'in kendini savunma hakkı vardır, ama, bu kadar çok sivil insanın öldürülmüş olması kabul edilemez' , demesine bakarak, Trump'tan önde denilebilir mi?'

--Evet, bu okuyucu hanım kardeşimiz de böyle diyor..

Bu konuya da inşaallah yarınki yazımızda değinelim..

*