Rahatý kaçmýþ aðaç gibiyim

Sizleri bilmem, ama ‘Balyoz’la ilgili kararýn ardýndan baþgösteren tartýþmalar beni müthiþ rahatsýz ediyor. Gazetelerde çýkan konuya iliþkin yazý ve yorumlarý okumayý içim kaldýrmýyor, kanallarda yayýnlanan programlara bakamýyorum...

Çok az olayda böyle bir duruma düþmüþümdür...

Oysa konuya bayaðý ilgi duyuyorum. Siyasi tarihimizin en önemli davalarýndan biri ve yargý safhasýný ilk günden beri yakýndan takip ediyorum. Ýddianamesini en dikkatle okuduðum, hakkýnda lehte-aleyhte yazýlanlarý arþivlediðim, sonucunu merakla beklediðim davaydý ‘Balyoz’; karardan sonra baþlayan tartýþmalar bütün hevesimi kaçýrdý.

Kararý fanatikçe savunanlar ile yerin dibine batýrmak için hiçbir fýrsatý kaçýrmayanlar arasýnda kaldým. Kendimi ne o tarafta, ne de bu tarafta görebiliyorum. Her iki tarafa da söyleyecek sözüm var, ama söyleyeceklerimin iki tarafýn da hoþuna gitmeyeceðini biliyorum.

‘Darbe’ veya ‘askeri müdahale’ kolayýndan reddedilecek bir iddia deðil ülkemiz için; hayata geçirilmiþ müdahalelerin hepsi benim hayat serüvenim içerisinde yaþandý. Son 30 yýlýn her gününü siyasi geliþmelere dair görüþ açýklayarak geçirmiþ biri için siyasete silâhlý müdahalenin ne anlam taþýdýðýný yeni yetmelerin anlamasý herhalde imkânsýz olmalý.

Geçmiþten hareketle davaya sahip çýktýðýnýzda “Eski darbelerin günahýný bu kadrodan mý çýkartmak istiyorsunuz” diye üzerinize geliyorlar... Hazýrlýklarýn hangi safhaya ulaþtýðýný gösteren valiz dolusu belgeden söz ettiðinizde, çeþitli tutarsýzlýklarý saymaya baþlýyorlar... “Ýyi de, darbecilerin kendi aralarýnda görev bölümü yaptýklarýna ve görevlerinin siyasi sisteme müdahale olduðuna dair ses kayýtlarý var” itirazýnýza verdikleri cevap da hazýr: “Bu dava tatbikat semineriyle ilgili deðil ki...”

Oysa bu dava fena halde 5-7 Mart 2001 tarihleri arasýnda yapýlmýþ ‘tatbikat semineri’yle ilgili... Daha üst komutanlarýn ‘maksat aþýlmýþ’ veya ‘aþýrýya kaçýlmýþ’ tespitinde bulunduðu, ‘tatbikat seminerinde gerçek isimler anýlmaz’ ilkesini özellikle vurguladýðý bir tatbikat, savunulmasý güç olduðu için, dava-dýþý sayýlmak isteniyor...

“Eðer tatbikat semineri dava konusu olsaydý, süreçte ismi çok sýk geçen iki üst komutanýn tanýklýðýna baþvurulurdu” deniyor...

Mahkeme heyeti, tanýklýk yapmasý istenen komutanlarý, ellerindeki veriler konusunda hiçbir tereddütleri bulunmadýðý için çaðýrmaya gerek duymamýþ olmasýn?

Verilen kararý beðenenlerdenseniz þimdiye kadar yazdýklarým hoþunuza gitmiþtir; ama önemsediðim bir itirazým benim de var.

Hayat serüveni darbelerden etkilenmiþ herkes gibi ben de meraklýyým ve o sebeple bir gerçekten haberdarým: Askeri müdahaleler yüzlerce kiþi tarafýndan planlanmýyor. 27 Mayýs (1960) birkaç kiþiden oluþan bir cuntanýn eseriydi; ‘Milli Birlik Komitesi’ adýyla darbe sonrasý oluþturulmuþ kurulda yer alanlarýn bazýsý hazýrlýklardan haberdar bile deðildi. 12 Eylül (1980) de öyle; birkaç kiþi karar verdi ve hareketlendirdiði orduyu müdahaleye sevk etti.

Yargýçlarýn karar verirken gözettikleri bir mantýk vardýr herhalde, ancak 323 kiþinin darbeci olduklarý için birbirine yakýn cezalar almasý aklý zorluyor gerçekten... O mantýðý anlayabilmek için gerekçeli kararý beklemek zorunluluðu ise iþtah kaçýrýyor.

Huzursuz görünüyorsam, bundandýr...