İlk yarıdaki İBB ve G.Saray maçlarında rakiplerinden daha az gol girişimi üretmişti Beşiktaş (8-15 ve 8-11). İki maç da berabere bitti. Bu kez İBB’den daha fazla gol girişimi üretmeyi başardı (12-5), ama kader değişmedi. Şimdi önemli bir derbi var önünde. Beşiktaş eğer bu maçı kazanmak istiyorsa, bu kez rakibinden daha fazla gol girişimi üretmek zorunda.
Bunu neden söylüyorum? Epeydir yazdığım, devre arasında da rakamlar vererek değindiğim bir husus yüzünden. Beşiktaş’ın gol girişimi ortalaması, yani hücum üretkenliği hala istenen düzeyde değil. Skor üretkenliği bu gerçeğin görülmesini engelliyor. Defansif tablo da aynı tuhaflıkta: Kalesinde çok fazla gol girişimi görmüyor Beşiktaş, ama pozisyon ve kademe hatalarının bolluğu nedeniyle kolay gol yiyen bir takım olmaktan kurtulamıyor.
Orta saha üretkenliği üzerine de çok yazdım. Bu kez değinmeyecektim, ama gel gör ki G.Saray maçında da işin anahtarı bu olacak. Neden? Almeida yok olasılıkla. Zaten Olcay-Almeida-Holosko üçlüsünün alternatifi de yok hücum hattında. Bu üç adın form durumu (yani içlerinden birinin durgun olması bile) ofansif üretkenliği doğrudan etkiliyor. Hücumda alternatifi olmayan Beşiktaş’ta orta sahanın top tutması ve efektif pas üretmesi şart. Almeida’nın yokluğunda uzun topların da anlamı kalmayacak. Keşke önceden ve akılcı bir ara transfer planlaması yapılsaydı.
Gelelim bir başka hususa: İlk G.Saray maçında Burak’ın uydurduğu penaltı verilmese, son maçta Doka’nın elle kontrolü görülse, derbiye 2 puan önde çıkmanın lüksünü yaşayacaktı Beşiktaş. Bendeniz haklı haksız her hakem hatasında büyük kulüplerin ortalığı birbirine katmasından, yerli yersiz çıkışlarından hiç hoşlanmıyorum. Futbolun ruhuna aykırı buluyorum bu durumu. “Kimin gücü kime yeterse” saçmalığından da sıkıldım. Kulüplerin bu tavrı her koşulda başarı saplantısını körüklüyor, taraftarın tavrını da zehirliyor. Tam da bu nedenle adil ve yarışmacı bir ortamı sağlamak TFF ve MHK’nin görevi. Belki de en önemli, hatta biricik görevi. Bu iş bu kadar mı zor yahu? Şimdi “Bizim futbol kültürümüzde nasıl olmasını bekliyorsunuz ki? Hinlik karışmayan iş mi var?” diyeceksiniz. Eh, orası da doğru.