Þair Cahit Sýtký Tarancý kardeþine yazdýðý bir mektupta þöyle diyor: ''Diyarbakýr'ý sevmek bir vazife ve hem de ihmal edilmeyecek mukaddes bir vazifedir...''Diyarbekir Valisi Münir Karaloðlu Beyefendi'yi Diyarbekir'e hizmet yarýþýnda görünce, Tarancý bu mektubu yoksa Vali Bey'e mi yazmýþ dedim içimden... Topraðýna, insanýna, derdine, tasasýna, hayaline, ufkuna karýþýrvermiþ Diyarbekir'in. Onu Antalya'da, Bursa'da da þehir yönetiminde deðerli iþler ifa ederken gördük hep. Van Valisi iken de, Vanlýlarýn adaletine güvendiði, emin olduðu, huzur bulduðu örnek bir vali idi... Yine öyle olmuþ.
Ramazan ayýnýn öncesindeki perþembe günü, Diyarbekirlilerin dua ve kabir ziyareti için makbul bulduðu bir gün imiþ. Ulu Camii'nin etrafý, çayýrlar, oturma alanlarý, merdivenler, rengârenk ilkbahar çiçekleri gibi etrafa yayýlmýþ, kadýnlarla, kýz çocuklarýyla dolu... Ellerinde mushaflarý, tesbihleri ile, ahirete uðurladýklarýnýn ardýndan dualar ediyorlar. Ramazan, Kur'an ayýdýr. Burada Kur'an ayý olan Ramazan'ýn anahtarý da Kur'an olmuþ. Her taraf hafýz dolu... Gülyaðý kokusu, kekik kokusuna karýþmýþ gibi. Çocukluðumdan beri bu mistik koku muhayyelatýmý hareketlendirir. Arafenin, Arafat ile olan baðlantýsýný düþünüyorum hemen... Bu kalabalýk, bu merdivenlerle inilen çýkýlan taþ cami, bu kalabalýk, bana Haccý anýmsatýyor... Ýçindeki sahabesiyle (Halid bin Velid'in oðlu Süleyman bin Halid yatýyor hazirede), Diyarbekir'in Arap yarýmadasýndan sonraki ilk Ýslam fethi olduðunu anlatýyor hocalarýmýz... 638'den bu yana Ýslam þehri Diyarbekir...
Hz. Zülkifl ve Hz. Elyasa peygamberlerin medfun olduðu Eðil'i ziyarete gidiyoruz. Arefe günü olduðu için burada da misafirler var. Lakin, öyle büyük bir sükunet ve huzur var ki bu tepede insan hiç gitmek istemiyor. Türbedar hanýmla sohbet ediyoruz, bazen öyle güzel bir koku eser ki, gözyaþlarýnýzý tutamazsýnýz diyor... Buranýn eski ismi ''Engýl'' imiþ, Angel'dan geliyor sanýrým, Melek demek... Çok eski çaðlardan beri kutsal görülen kabirler, tepeler. Rüzgârlarý bile bambaþka...
Prof. Dr. Sevgi Kurtulmuþ hocamýzýn 'Yakýn Tarihimizin Sessiz Tanýklarý' adlý kitabý çýktý. 1923-1973 yýllarý arasýnda yaþanan hýzlý modernleþmenin halktaki yansýmalarýný sözlü tarih üslubuyla araþtýran akademisyenlerin deðerlendirmeleriyle dolu. Sevgi Hocamýz, keþke 20 yýl evvel böyle bir çalýþma yapýlabilseydi diyor, sözlü tarih çalýþmalarý belgesel hafýza niteliðini de taþýdýðý için...
Diyarbakýr'daki imza gününden sonra Arefe gününü bir ziyaretle tamamlayalým dedik. Vali Bey'in eþi Sevim Karaloðlu, Dicle Üniversitesi Rektör eþi Dr. Meral Karakoç ile birlikte, þehit Yasin Börü'nün evine vardýk... Kapýyý bize pýrýl pýrýl simasýyla babasý açtý, buyur etti. Yasin'in kardeþleri Enes ve Meryem ile tanýþtýk. Meryem ilkokulda, büyüyünce arkeolog olmak istiyor, Enes sürekli mütebessim, kucaklarýmýzdan inmiyor, henüz okula gitmiyor ama o da büyüyünce matematik öðretmeni olmak istiyormuþ. Bir de Furkan var, o ambulansta acil teknisyeniymiþ. Allah yollarýný, bahtlarýný açýk eylesin...
Tabii bir de Hatice Haným var. Yasin'in annesi. Galiba o da oðlu ile birlikte vurulmuþ. Gözlerinde saydam bir hüzün tabakasý, her an aðlýyormuþ gibi... Sevim Haným, aileyi yalnýz býrakmadýklarýndan bahsetti çýkýþta, çocuklarýn umutlarý yeþermeli, hep yeþertilmeli... Fidanlarýmýz onlar bizim... Yasin þehit edildiðinde yoksul ailelere Kurban payý daðýtýyordu. Yasin þehit edildiðinde bayramdý... Yasin þehit edildiðinde þehrin kalbi mühürlenmiþti... Allah öyle bir vahþeti bir daha kimseye yaþatmasýn.
''Çocuklarý bazen okula götürüyorum, baþka çýkmýyorum hiç sokaða' diyor Hatice Haným. Yasin'i görmüþ düþünde, onu anlatýyor, yüreðine su serpmek için menkýbelerden aklýma gelen bahislerden bir þeyler söylüyorum. Öyle derindeki kalbindeki inciler, hiçbir söz o anne yüreðine eriþemiyor... 'Ýnþallah buluþacaðýz'' diyor... O anda evin duvarlarý kalkýyor, sanki ahiret, Hatice Haným'ýn yanýna geliyor...