Ramil Seferov’un isyanı

Haber olarak okuyun basında, şunu göreceksiniz: “Azeri asker Ramil Seferov, 2004 yılında Macaristan’da yapılan bir NATO eğitimi sırasında baltayla bir Ermeni subayını öldürdü; ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı!” Sonra biraz daha araştırın. Türkiye’nin de arabuluculuğuyla, Seferov’un Macar makamlarınca Azerbaycan’a iade edildiğini okursunuz Eylül 2012’de. Yani sekiz yıl hapis yattıktan sonra.

Sonra düşünürsünüz kendi kendinize: Ramil Seferov deli mi ki, baltayı kapıp bir adamı öldürsün! Eğer tıbben deliyse, yeri hapishane değil akıl hastanesi. Akıl hastanesine kapatılmadığına göre neden böyle bir şey yapmış Ramil?

Ha işte bu önemli. Ramil Seferov, Ermenistan, ardına Rus mekanize birliklerini de alarak Azerbaycan’a saldırdığında daha 12 yaşında. Karabağ Savaşı’nın sonlarına doğru Cebrayıl, Ermenilerce işgal edildiğindeyse Ramil’in birçok yakını, akrabası şehit düşmüş. Bunlar savaşırken falan şehit düşmemiş; yataklarında katledilmiş çoğu; kaçarken arkalarından vurularak düşmüşler toprağa!

Gün gelmiş, babasının da isteğiyle subay olmuş Ramil; ailece topraklarını bırakıp göçtükleri Bakü’de Çemşid Nahçivanski Harp Okuluna girmiş, bir yıl sonra da, üstün başarısı nedeniyle, Türkiye’ye gönderilmiş ve İzmir’deki Askeri Lisede dört yıl eğitim görmüş, Kara Harp Okuluna gitmiş Ankara’da, üsteğmen rütbesiyle Azerbaycan Ordusunda görevine başlamış. Derken Macaristan’a gönderilmiş. Buraya kadar tamam değil mi? İtiraz eden yok zaten! Sonrası bir facia. Macaristan’da Gurgen Margaryan adında bir Ermeni subay sürekli uğraşmaya başlamış Ramil’le. Bunlar benim iddialarım falan değil; mahkeme tutanaklarında var zaten. Ve bir gece Azerbaycan bayrağını almış eline Gurgen, önce üzerine tükürmüş, yırtmış, en sonunda da üzerinde tepinmeye başlamış. Ondan sonra, Ramil kendini kaybetmiş... Olanlar olmuş.

Şimdi hukukta “ağır tahrik” diye bir kavram var. Bu olayda da bana ağır tahrik olmadığını kimse söyleyemez. Ramil ceza almalı mıydı? Elbette. Ama ömür boyu hapis!!

Şimdi bakın:

Tarih 24 Eylül 1981. Yer Paris. Türkiye’nin Paris Başkonsolosluğu’yla Kültür Ateşeliğinin bulunduğu binayı dört ASALA üyesi işgal etti, 56 Türk vatandaşı ve görevliyi rehin aldı. İlk iş güvenlik görevlisi Cemil Özen’i öldürdüler, ardından Başkonsolos Kaya İnal’ı yaraladılar. Türkiye’de tutuklu 12 kişinin serbest bırakılmasını istediler; Ankara olmaz diyince bir süre daha direnip teslim oldular. Bu dört kişi yargılandı ve yedişer yıl hapse mahkum edildi. Suçları cinayet, adam yaralama, bir yabancı konsolosluğu işgal etme ve insanları rehin almaktı. Bu dört kişinin aldığı toplam ceza Ramil’inkinden azdı. Türkiye’nin itirazları sağır kulaklara düştü!

Bu örnekleri çoğaltırız isterseniz. Türk temsilcilerinin ve vatandaşların öldürülmeleri sürdü de sürdü ta 1984’e kadar. Sonra, rahmetli Turgut Özal’ın Başbakanlığı sırasında, Türkiye kendini savunmaya başladı ve bıçakla kesiliverdi ASALA cinayetleri. Bugün onlarca Türk’ü öldüren sonra yakalanan, yargılanan nice terörist, üç beş yıl hapis yattıktan sonra salıverildi. Ama Ramil’in ailesi katlediliyor, bayrağına tükürülüyor, ayaklar altına alınıyor ve Ramil kendini kaybedip saldırıyor. Eğer perde arkasında çeşitli girişimlerde bulunulmasa Ramil 2034’ten önce şartlı tahliye adayı dahi olamayacak, hapiste çürüyüp gidecekti! Ağır tahrikler nedeniyle suç işlemiş, cezasını çekmiştir... Ve özgürdür artık! Cumhurbaşkanı Aliyev’in olağanüstü cesareti sayesinde Bakü’ye ayak bastığı an cezasının önemli bir bölümünü çektiği için bağışlandı. Ayrıntılara girmeye gerek yok ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin de bu konuda Azerbaycan’ın yanında olduğundan kimsenin kuşkusu yok tabi.

 

Bugün Ramil Azerbaycan’da, sekiz yıl hapis yattıktan sonra. Rütbesi binbaşı. Yeni evinde oturuyor, sekiz yıllık birikmiş maaşlarını, anasının ak sütü gibi helal parasını da aldı ve görevinin başında. Keşke Ramil bu olay yaşamasaydı. Ama keşke Margaryan da yaptıklarını yapmasaydı!

(Meraklısına Not: Azerbaycan’a bunca yakınlık duymama neden olan sevgili Ceyhun Osmanlı kardeşime teşekkür ederim.)