Raporu ne yapmalı?


Altında iki eski ABD büyükelçisinin imzası bulunan ‘Retorikten Gerçeğe: ABD’nin Türkiye Politikasını Yeniden Biçimlendirmek’ başlıklı çok sayfalı rapora, imzalara bakıp, ‘taraflı’ diye dudak bükmek mümkün...


Özellikle de yazarlardan biri, görevi kendisi için hayli sıkıntılı geçmiş ve süresini dolduramadan büyükelçi koltuğunu terk ederek Ankara’dan ayrılması gerekmiş Eric Edelman olduğu için...


Ne yapalım bu raporu, bir yıl önce Avrupa Konseyi’nden beğenmediğimiz biçimde çıkan İlerleme Raporu gibi fırlatıp atalım mı?


Hiç tavsiye etmem; tam tersine, olayların bundan böyle nasıl bir yöne doğru evrileceğinin işaretleriyle dolu olduğu için, iktidar çevrelerine raporu ellerinden düşürmemelerini özellikle tavsiye ederim.


Bir başka sebep daha var...


Türkiye önemli bir ülke. Bölgede eski düşmanlarıyla dostluk çubukları yaksalar, yeni ittifaklar kurma hevesine kapılsalar bile, haritayı her açtıklarında Amerikalı karar vericilerin karşısına, göz kamaştıran potansiyeliyle, daima Türkiye çıkacaktır.


Kaldı ki, Türkiye, NATO’da ABD’yle müttefiktir ve iki ülkenin gözle görünür-görünmez pek çok alanda işbirliği bulunmaktadır.


Bölgenin sürekli sorunlu, kan dökülen, istikrardan uzak ve bütün dünyaya tehdit teşkil edecek bir biçimde kalması isteniyorsa söylenecek bir şey yok; o zaman Türkiye’ye ihtiyaç duyulmayabilir... Ancak, bölgenin yeniden istikrara kavuşması, düşmanlık üretmek ve sürekli terör kaynağı olmak yerine dünya barışına hizmet edecek biçimde işbirliğine açık hale gelmesi murat ediliyorsa, bunu sağlamanın anahtarını Türkiye elinde tutuyor.


Yazarlara göre, sorun Türkiye’den kaynaklanmıyor zaten; onların sorunu Ak Parti iktidarıyla... Nerede hükümetin politikaları aleyhinde çıkmış haber ve yazı buldularsa, Barack Obama’nın tercihlerini Türkiye aleyhine etkileyecek hüküm cümlelerine onları meze yapmış iki kurt diplomat...


Vermeye çalıştıkları imaj, Ak Parti’nin dışarıda ‘mezhepçi’ politikalar izlediği, o eğilimin etkisinin içeride de hissedildiği...


Okuyanların unutmasını istedikleri bir boşluğu ben hatırlatayım: Bu kanıya varmalarını getiren süreci Türkiye başlatmadı; Suriye’de şimdilerde ‘en tehlikeli’ damgası vurulan radikal unsurların sınırları geçmesini sağlayan, onları silahlarla donatan CIA değil miydi? Suriye muhalefetinin örgütlenmesinde Türkiye’nin rolü oldu elbette; ancak muhalefet cephesinde hangi örgütlerin ve şahısların yer alacağını belirlemede ABD söz sahibi değil miydi?


Mısır’da demokrasiye ara vermeyle sonuçlanan süreci Türkiye kınadı; iyi de bölgeye her müdahalesinde Türkiye’nin desteğini isterken “Oraya demokrasi getireceğiz” gerekçesine sığınan ABD’nin de aynı ilkeli tavrı sergilemesi beklenmez miydi?


Türkiye bunu bekledi. Ardından duyulan kınayıcı sözler yaşanan hayal kırıklığını yansıtmakta...


Son zamanlarda birbiri ardına sökün eden Türkiye ve Ak Parti hükümeti karşıtı çıkışların varacağı bir yer yok. Burası Muz Cumhuriyeti değil; 150 yıldır seçim yapılan, demokrasiyi özümsemiş bir ülke Türkiye ve Ak Parti her iki seçmenden birinin oyunu almayı başarıyor. Böyle bir ülkeye dönük mesajların, kuyruk acısı bulunan tiplerden esinlenen yazılar ve raporlarla verilmesi, mutlaka geri teper...


Ak Parti yöneticileri sakın bu raporu fırlatıp atmasın; önümüzdeki üç seçimden sonra lazım olacak çünkü...


Yazarlarını mahçup etmek için...