Bazen sanýldýðýnýn aksine, inkýlâp tarihi dersi 12 Eylül cuntasýnýn buluþu sayýlamaz; aksine çok daha eski tarihte, 1930’lu yýllarýn baþýnda bu ders, “inkýlâp dersleri” adý altýnda Ankara ve Ýstanbul’da üniversitelerde verilmeye baþlandý. Hocasý da bizzat CHP Genel Sekreteri Recep Peker’di.
Dersin ideolojik yönlendirmesinin ne olduðunu anlamak için hocasýnýn ismi yeterli gelecektir sanýrým. Bu ders CHP’nin resmî ideolojisinin ve politik anlayýþýnýn üniversite öðrencilerine, yani dönemin müstakbel meslek sahibi aydýn zümresine aktarmasýndan ibaret olarak görülmüþtü. Ardýndan notlar halinde kitap olarak da basýldý. Peker’in anlatýmýyla.
Osmanlý neden geriledi?
Peker, Türk inkýlâbýný anlatmaya baþlamadan önce Osmanlý’nýn gerileyiþ nedenleri üzerinde duruyor; Osmanlý’nýn ilerleyiþi olarak tanýmladýðý dönemde, dünyanýn bilgi ve teknoloji bakýmýndan geriliði üzerinde duran Peker, toprak fethi ile ilerleme ve güçlülük üzerinde paralellik de kuruyordu. Fakat daha sonra dünyanýn diðer kýsmýnda meydana gelen ilerleme ve geliþme, Osmanlý üzerindeki etkilerini göstermeye baþlamýþtý. Bilginin, teknolojinin takip edilmemesi elbette bu sonuca neden olmuþtu. Peker’in anlatýmýyla, “içindeki öz unsurunu, Türkleri daha çok ezmiþ ve harcamýþ olan Osmanlý Ýmparatorluðu” zaman içinde “adý anýldýðýnda kendilerinden korkulan Osmanlýlar, sayýlmaktan, korkunç olmaktan çýktý, gülünç bir hâle düþmüþ”tü. Peker, Osmanlý’yý ilke olarak reddetmiyor; aksine onun güçlü olduðu zamanlara Türklük adýna sahip çýkýyordu; ne zamanki Osmanlý çöküþe geçmiþti, bu andan itibaren sahip çýkýlmayacak bir devlet haline gelmiþti. Çöküþün nedenleri, “umumî dünya bilgisine yabancý bakan bir ruhî halet, din telkincilerinin, saray telkincilerinin dehþetli tesirleri”ydi. O kadar ki, donanmanýn Çeþme’de Rus donanmasý tarafýndan saldýrýya uðrayarak periþan edilmesi, Osmanlý yöneticilerinin Boðazlar dýþýnda bir yolla Rus donanmasýnýn Ege’ye açýlamayacaðý bilgisine dayanýyordu; yani Cebelitârýk yolunu bilmiyorlardý. Bu cehalet Osmanlý’nýn sonunu hazýrlamýþtý.
'Bereket ki Türk kaný temiz kaldý'
Peker, bütün bunlardan sonra dahi, “bereket versin ki, en büyük imha vasýtalarý ve en ezici hadiselerle bile bozulmasý mümkün olmayan tek bir þey, Türk kaný bütün bu gürültüler içinde temiz kalmýþtý. Batý Türkleri bu çöküntü içinde kanýnýn arýlýðýný korudu ve sakladý.” demektedir. Bu satýrlar, Türk milliyetçiliðinin ýrk ve kan baðýndan tamamen azade olduðunu düþünenler için bir yeniden düþünme fýrsatý olur mu acaba? Gerçi Doðu Türklerinin bu karýþýklýk sýrasýnda kanlarý tam olarak ne oldu sorusuna yanýt verme imkânýmýz maalesef bulunmamaktadýr; çünkü Peker bundan hiç söz etmiyor. Hiç olmazsa ve en azýndan kanlarýnýn âriliðini korumayý baþaran Batý Türklerinin de bizler olduðunu varsaymanýn dýþýnda elimizden baþkaca bir þey gelmez. Nitekim Peker, ilerleyen satýrlarýnda, “ve bütün bu kül yýðýnlarýnýn arkasýndan Batý Türklerinin þereflerini yükselten ve dünyanýn gözlerini kamaþtýran Türk inkýlâbýnýn þaþalý güneþi doðdu” demek suretiyle inkýlâbýn Batý Türkleriyle sýnýrlý olduðunu açýklamaktadýr. Bazý okuyucularýn Atatürk milliyetçiliðinin âri kanla iliþkisi olup olmadýðýný soracaklarýný sanýrým; fakat bunu bana deðil de, Peker’e sormak gerekir.
“Ýnkýlâbý þuurlaþtýrmak”
Peker, dersin amacýný da þöyle açýklamaktadýr: “Ýnkýlâbý kökleþtirmek vazifesi üstünde ýsrar ediyorum. Biz yeni þeylere, doðruluklara, iyiliklere yalnýz itiyat tesiriyle baðlý kalmayý kâfi saymýyoruz. Onu bilgi ve inanca dayanan bir sevgiyle þuur halinde kökleþtirmek ve yaþatmak istiyoruz. Bizim gibi yaþayýþ þartlarýný baþtan baþa deðiþtiren bir inkýlâbýn korunmasý ve ebedileþmesi için ona inananlarýn bu yola baþlarýný ve göðüslerini koyacak bir inançla beslenip güçlenmeleri elzemdir. Yeni nesil inkýlâba böyle baðlanmalýdýr. Ýnkýlâp derslerinin ana amacý bu tarifin içindedir.” Peker, dersin siyasal felsefesini açýklarken, esasýn inanç sorunu olduðunu açýk yüreklilikle belirtiyordu. Ders bir tarih ya da siyaset bilgisi olmaktan çok, ama bunun ötesinde inkýlâba inançla baðlý bir gençlik yetiþtirmekti. Yeni nesil böylece inkýlâbý koruyacaktý.
Ýnkýlâbý gençliðe emanet etmek
Tam bu noktada Türk inkýlâbýnýn niçin ulusa deðil de, gençliðe emanet edildiðinin de sýrrýný bulmak mümkündür; çünkü inkýlâbýn emanet edilecek güçlü bir payandasý henüz ortada yoktur; aslýnda bu payandanýn yaratýlmasý, gerçekleþtirilmesi ilk yapýlmasý gerekendir. Ulusun tümünün bunu baþarabilmesi pek de olasý görünmemektedir. Aksine, yeni bir nesil yeni bir ideolojiyle inanç temelli olarak yetiþtirilebilirse, ancak bu takdirde inkýlâp yerli yerine oturabilecektir. Bu bakýmdan inkýlâp tarihi derslerinin özel bir misyonu bulunmaktadýr. 12 Eylül cuntasý da, aslýnda bu geleneði bir anlamda izledi. Kendi ideolojik mayasýný tüm topluma enjekte etmesi çok zor, hatta imkânsýzdý. Bu çok zaman alabilecek zorlu bir süreçti. Bunun yerine gençliðin ideolojik endoktrinasyonu tercih edildi. “Millî tarih” anlayýþý yeniden üretildi. Keþfedilmedi; sadece yeniden üretildi. Atatürkçülüðün 12 Eylül versiyonu yaratýldý. Atatürkçü gençlik denilirken, aslýnda 12 Eylülcü bir gençliðin yetiþtirilmesi amaçlandý. Elbette bütün endoktrinasyon örneklerinde olduðu gibi, süreç öngörüldüðü þekliyle tamamlanamadý. Týpký Recep Peker’in de öngörüsünün yetersiz kalacaðý gibi.
Ýnkýlab için zor kullanmak gerek
Peker, inkýlâbý gerçekleþtirecek yegâne yöntemin zor kullanmak olduðunu da söyler: “Ýnkýlâplarý yapmak için çok kere zor kullanmak lâzýmdýr. Saydýðým anlamda bir deðiþiklik yapýlýrken, mukavemet ve irtica unsurlarý, yerine göre elinde silâhla veya cebinde kitapla, kafasýnda eskiye alýþmýþ somurtkanlýk, dilinde iðfal ve tehevvürle [korkunçlukla] gelip karþýnýza dikilirler. Bunlarý vurup devirmedikçe inkýlâbý yapmanýn ve hatta uzun devirler korumanýn imkâný yoktur. Öte taraftan, alýþan, alýþtýðýný býrakýp, alýþmadýðýna girinceye kadar, aklýndan ve þuurundan gelmese bile, kendi alýþkanlýk duygularýndan birçok mukavemetlere maruz kalýr. Bu bakýmdan da Türk inkýlâbý, en ziyade zor kullanmayý gerektiren bir hususiyet gösterir.”
Siyasal zor, þiddet, siyasal kültürümüzün zaten hayli içselleþtirilmiþ bir ögesi olarak yakýn tarihimize her zaman damgasýný vuran bir özelliktir. Burada hayli teorize edilmiþ bir siyasal zordan söz ediyoruz. Öte yandan, Türk inkýlâbýnýn diðerleriyle kýyaslandýðýnda pek az zor kullandýðýný düþünenler ya da ileri sürenlerin bizzat Peker’in aðzýndan bu sözleri duyduklarýnda acaba görüþleri deðiþebilir mi?
Peker’in zihniyeti günümüzde de sürüyor
Peker, partiler rejiminin açtýðý olumsuz yönleri öðrencilerin bilgisine sunarak, tek-partili bir rejimin meþruluðunu zihinlere kazýmaya gayret ederken; aslýnda günümüzde askerî bir darbenin peþinde koþan “aydýn zümre”lerin de uzun yýllardan beri paylaþtýðý siyasal felsefeyi ve zihniyeti anlatýyor. Bugün darbecilikle vataný kurtarmaya çalýþanlarýn siyasal felsefesi, iþte bu ders notlarýnda bulunabilir. Ders notlarýný okudukça 12 Eylül cuntasýnýn da bu notlardan epey yararlandýðýný düþünmek mümkündür; sanki Peker, yýllar sonra Kenan Evren’in konuþmalarýný ve bu konuþmalarýn ardýnda yatan siyasal zihniyeti hazýrlýyor gibidir; hatta biliyorum ‘gibidir’ sözcüðü lüzumsuz kaldý; aslýnda dersin bütün amacý, bu siyasal zihniyeti her kuþaðýn temel inancý haline getirmektir. Baþarýsýz da sayýlamaz; ne var ki, üniversitelerin bilimsel ve akademik atmosferiyle Peker’in inancý bir arada bulunamaz. Bu bakýmdan Peker’in felsefesine son vermek istiyorsak, inanca dayalý derslerden de vazgeçmemiz lâzým gelir.
Parlamentarizmin sefaleti
Peker, inkýlâbýn parlamentarizme bakýþýný da özetlemektedir: “Hürriyet inkýlâbýnýn getirdiði neticelerden birisi de parlamentarizmdir. Bu suretle muhtelif partili parlamento hayatý meydana geldi. Bu partiler çoðalýnca, politika iþlerini meslek edinmiþ bir takým türedi adamlar belirdi ve devletlerin, milletlerin haklarý için muayyen prensipleri ileri götürecek bir çalýþma yerine, vakit kaybeden, gayesiz çarpýþan ve birbirini boðazlayan bir didiþme baþladý. Muayyen hedeflere giden kýsa yollar uzatýldý. Ýç dedikodularý aldý yürüdü. Bu suretle parlamentarizm sýnýf kavgalarýnýn, sýnýf inkýlâbýnýn ve daha sonra demokrasiyi düþman sayan otorite devletlerinin yeniden vücut bulmasýna sebebiyet verdi. Bu keþmekeþ milletlerin medenî ilerleyiþinde, maksada gidiþte sürat isteyen bir devirde, idare ve siyasa birliðini bozucu ve hatta körletici fena tesirler yaptý.” Çok açýk bir þekilde burada parlamenter sistemin partiler rekabetine açýk yönü hayli olumsuz deðerlendiriliyor. Siyasetçi, bizde hala sürdüðü þekliyle aþaðýlanýyor. Ardýndan siyasî tartýþmalar zaman kaybý olarak damgalanýyor. Bunlar amaca giden yolu kýsaltacaðýna uzatan gereksiz çabalar olarak yorumlanýyor. Bir cümleyle, politika hayatý karalanýyor. Bu felsefenin günümüzde de devam etmediðini söyleyecek kimse var mýdýr?