Gezi Parký krizi konusunda referandum seçeneðinin gündeme gelmesi olumlu bir geliþme. Bunun anlamý protestocu kitle ile hükümet arasýndaki anlaþmazlýkta son sözü halkýn söylemesi demek. Halkýn hakemliðine baþvurmak saðduyunun gereði. Üstelik halkýn hakemliði söz konusu olmadýðýnda elimizdeki tek seçenek daha fazla gücü olan tarafýn arzusunun gerçekleþmesi olacak. Yani protestocularýn baþarý þansý yok.
Buna raðmen daha ilk anda “biz referandum istemiyoruz” itirazlarý duyuldu bazý protestocu gruplardan. “Çünkü” diyor bu gruplarýn sözcüleri, “referandum çoðunluk faþizmidir.” Yani Gezi Parký konusunun halk oylamasýna götürülmesi halinde sandýktan kendilerinin istediði yönde bir sonuç çýkmayacaðýný düþünüyorlar.
Halký kendilerine ve kendilerini halka uzak görmelerindeki problemi bir kenara býrakalým, burada demokrasiye dair ciddi bir kuþkunun da kendilerini toplumun seçkinleri olarak gören bir kesimin zihninde yer ettiðini görmek üzücü.
Seçimlerin veya halk oylamalarýnýn sonucunda ister istemez çoðunluðun isteðinin gerçekleþmesi demokrasinin en temel zaafý. Bunu görüyoruz. Temsili demokrasinin çoðunluðun azýnlýða tahakkümüne yol açmasýný önlemek için “katýlýmcýlýk” istikametinde bir gidiþat da var zaten dünyada. Gerçi bunu yakýn vadede gerçekleþtirmek o kadar kolay deðil. Ama çoðunluðun yerine herhangi bir azýnlýðýn isteklerinin gerçekleþtiði rejim türlerine nispeten demokrasinin yine de daha kabule þayan olduðunu söylemek durumundayýz.
Aslýnda halk oylamalarý aracýlýðýyla iþleyen “doðrudan demokrasi” mevcut sakýncalarýn giderilmesi yolunda en uygun sistemlerin baþýnda geliyor. Ama bazen aksi yönde sonuçlar da ortaya çýkabiliyor: Referandum denince akla gelen ülke Ýsviçre. En az çikolatalarý kadar halk oylamasý geleneði de meþhur bu ülkenin. Hatta “yönetim þekli: doðrudan demokrasi” diyenler bile var. Aklýnýza gelen, gelmeyen her konuda referandumlar düzenleniyor. Biz de þaþkýnlýkla izliyoruz. Mesela geçen yýl çalýþanlarýn yýlda dört hafta olan tatil sürelerinin altý haftaya çýkarýlmasý önerisi referanduma götürüldü. Ülke nüfusu içinde iþverenlerin sayýsý çalýþanlardan daha fazla olduðu için (!) bu öneri halkoylamasýnda reddedildi.
Daha önceki yýllarda camilere minare yapýlmasýný yasaklayan yasa referandumla kabul edilmiþ ve ibadet özgürlüðüne kýsýtlama getiren bu karar Müslümanlar arasýnda infial doðurmuþtu. Bu yýl ise yabancýlar yasasýný göçmenler aleyhine deðiþmesi yönündeki öneriye Ýsviçre halkýnýn çoðunluðu vicdanlarý sýzlamadan evet diyebildi. Ama Ýsviçre’deki sistemin kusuru temel insan haklarýna iliþkin bazý konularýn da referanduma götürülmesinin mümkün olmasý. Yoksa referandumun kendisi yanlýþ bir uygulama denemez.
Öte yandan, özellikle mahalli konulara iliþkin yasal deðiþikliklerin orada yaþayan insanlarýn görüþü alýnarak gerçekleþtirilmesi “doðrudan demokrasi”nin hayata geçmesi anlamýnda son derece olumlu bir uygulama ve sadece Ýsviçre’ye mahsus bir gelenek deðil. Demokratik rejimle yönetilen ülkelerin birçoðunda özellikle ve çoðunlukla yerel konularda karar alýnýrken referandum mekanizmasý iþletiliyor. Bu sayede ilgili kanunlarýn ve mevzuatýn mahalli þartlarýn ve ihtiyaçlarýn öngördüðü þekilde düzenlenmesi mümkün oluyor.
Ama referandum veya plebisit denilen bu tür halk oylamasý uygulamalarýnýn bir gelenek içinde geliþip bugüne ulaþtýðýný da unutmamak lazým. Mesela Ýsviçre küçük küçük þehir devletlerinin birleþmesiyle oluþmuþ bir federasyon. Batý Avrupa’nýn neredeyse bütün þehirlerinde olduðu gibi belediye meclisleri geleneði var. Merkeziyetçi bir düzen altýnda yönetilmeyi kendi çýkarlarýna aykýrý gören burjuva sýnýfýnýn güçlenmesinin paralelinde feodallere karþý güç kazanmýþ olan bu meclisler belirli bir yerel yönetim geleneðini temsil ediyorlar. Dolayýsýyla adem-i merkeziyetin erken dönemde teþekkül ettiði bu þehir devletlerinde “doðrudan demokrasi” veya “yarý doðrudan demokrasi” denen sistemin iþletilmesi nispeten kolay.
Ne var ki referandum geleneðine sahip olmak “daha demokrat” olmayý gerektirmiyor. Ýsviçre’de kadýnlara oy hakký tanýnmasý yönündeki giriþimler 1959’da baþlamýþ ve ancak 1990 yýlýnda tamamlanmýþtýr. Ülkenin kuzeyindeki Appenzell Innerrhoden kantonunda kadýnlarýn yirmi üç sene öncesine kadar oy haklarý yoktu.