Referandumda ısrar, ilk önce ısrarcıyı vurur!

Barzani’nin; bölgenin Kürt milliyetçiliği potansiyelini yanına çekmek istemesi, genel perspektiften bakıldığında, çıkmazının görüntüsü olarak okunabilir.

Bu coğrafyadaki son gelinen noktayı, Türkiye’nin Suriye’deki harcadığı eforu, Amerika’nın bölgede ısrarla Suriye üzerinden koridor oluşturma isteğinin, İsrail’in açık ve dolaylı Kürdistan oluşumuna destek verir olması da, Barzani’yi yangından mal kaçırır hızıyla bu kararda ısrarcı konuma sokabilir. Hatta PKK-PYD’nin de Barzani’ye yeşil ışık yakması da söz konusu olabilir. Tüm bu “olabilirlerin” hiç biri, Kuzey Irak’ın bu referanduma gidip isabetli sonuçla çıkacağına garanti değildir.

Barzani’nin kendini siyaseten var etmesinin yolunun, bunca rakipleri varken siyaseten Kürt milliyetçiliği bayrağına talip olması ve siyaseten varlığının garantisi olarak görmesi tabiidir. Lakin bunu, bölgede yaşayan Türkmen ve Arapların çıkarları gözetilmeden dayatılmasıdır. Böyle bir durumda çıkması arzu edilen, Kürt-Türk ve/veya Kürt-Arap çatışmasıdır. Peki, böyle bir alt yapı varken, Barzani nasıl bu akıl tutulmasına yuvarlandı acaba? Hatta sınırlarını zorlayarak Kerkük üzerindeki dayatması ile nasıl bir hedef belirledi kendine? Bu durumda, dengelerin nasıl bir evreye gireceğini hesaba kattı mı acaba?

Özellikle Kerkük konusunun, Türkiye’nin vazgeçilmezleri içerisinde olduğunu, hiç mi hesaplamadı acaba?

Böyle bir durumun; Türkmenlerin yaşadığı sadece Irak genelinde değil, Kerkük’e “vazgeçilmez tarihi” olarak bakan tüm Türk bölgelerinde, Kürtler üzerine önyargıyı pekiştireceğini, göz önünde bulundurdu mu acaba?

Bu akıl tutulması mı, yoksa fırsatı değerlendirme çabası mı?

Ne olursa olsun Barzani yönetimi, sadece İsrail’in verdiği gazla yürümenin, nasıl bir bedeli olup olmayacağını hesaba katmalı!

Türkiye’nin son ana kadar, hep uyarmasının da altında yatan budur. Sonucun ne olacağını, kendi tavrının ne olacağını, hatta eyleminin ne olacağını bilen Türkiye’nin, yolun sonunda yalnızlığa itilecek Kuzey Irak yönetimini, tekrar tekrar uyarmasının bir anlamı var elbet!

Kerkük ve Musul konusunda hassasiyeti hep baki olan Türkiye’nin çağrılarına kulak vermesi, Barzani’nin kendinin bile geleceğini kurtaracak durum olacağını da hesaba katması lazım! Kuzey Irak yönetimine her ortamda karşı gelen PKK-PYD’nin, bu referanduma destek vermesinin sizce hiç mi anlamı yok? Acaba böyle bir desteğin altında, Barzani ile Türkiye’yi karşı karşıya getirme çabası mı yatıyor? Bu durumda da, Barzani siyaseten var olayım derken, esasında siyaseten yok oluşa itilmiyor mu?

Bu da en çok Barzani’yi engel gören küresel aktörler için ve Suriye’de kurulması istenen terör koridoru için yararlı ortam değil mi?

İsrail ve Amerika vazgeçmeden, bu işi neden hızlandırma peşinde, hiç düşündü mü?

Amerika ile her konuda aynı olmasa da, pek çok konuda aynı yerde duran İsrail’in; Türkiye, İran, Suriye ve Irak’tan parça kopararak, kendine Akdeniz’e kadar koridor oluşturma hevesi ile Kürtler ile Arapları ve Türkleri savaş ortamına neden sürüklemekte acaba?

Barzani; geri adım atmayı, bu sorulara cevap bularak pekiştirmeli. Barzani’nin İsrail’in çıkarlarına mı, Kürtlerin kalıcı çıkarlarına mı gayretli olup olmadığını da, tarih tespit edecektir!

Türkiye’nin bugünkü halinde yani her taraftan saldırıların olduğu dönemde, “mevcut durumu değerlendireyim, bundan daha iyi bir ortam olmayacak” diyerek yola revan oluyorsa, yolun sonunda Barzani’yi bekleyen büyük hüsranı şimdiden dile getirmek ve uyarmak, coğrafyada Kürtlerle kader birliği yapan Türkiye’nin,son ana kadar iyiniyetinin de göstergesidir. Bölgeyi yeni felakete itmeden, sorunu çözenlerle, bu coğrafyada yaşayan herkes ortak payda da buluşacak, karşısında duranlar da tarihin derinliğine gömülecektir!