Suriye'deki gelişmeler dengeleri alt üst etti.
Rusya ve İran'a sırtını dayayan Esed rejimi halkıyla barışamamanın bedelini ödüyor.
Rusya ve İran sayesinde ayakta kalabilen, bir milyon civarında vatandaşını katleden, şehirleri köyleri harabeye çeviren ve 12 milyon vatandaşını yerinden eden Esed, kendisine uzatılan son zeytin dalını da elinin tersiyle iterek yaptığı hatalarının bedelini ödüyor.
Arap Baharı sürecinde Suriye'de gösteriler başladığında Türkiye, halkın masum taleplerini kabul etmesi için 6 ay boyunca dostça ve kardeşçe tavsiyelerde bulundu.
Bütün tavsiyeleri elinin tersiyle itip vatandaşlarını katletmeye başlayınca ilk hatasını yaptı.
Sonra 2015'te BM'nin 2254 sayılı kararı gereğince muhalefetin katkısıyla yeni bir anayasa ve geçiş hükümetiyle sorunu barışçı yollarla çözmeyi öngören süreci baltalayarak ikinci büyük hatasını yaptı.
Vatandaşlarının yarısının kendisine güvenmediği, ülke topraklarının üçte birinin terör örgütlerinin elinde olduğu ve Siyonist genişlemenin hedefine oturduğu zor bir dönemde Türkiye bizzat Başkan Erdoğan'ın çağrısıyla tekrar eski dostluk günlerine dönme teklifinde bulunduğunda Esed rejimi üçüncü büyük hatasını irtikap ederek eski kuru inadını sürdürdü ve kendisine uzatılan zeytin dalını elinin tersiyle itti.
Yetinmedi rejimin şerrinden kaçıp İdlib civarına sığınan milyonlarca vatandaşına karşı saldırılarını sıklaştırdı.
Ve muhalefet geçen hafta başlattığı 'Saldırıyı Caydırma' operasyonuyla Halep ve Humus'u rejimin elinden çekip aldı. Bu yazıyı kaleme aldığımda da Hama'yı rejimin elinden almaya çalışıyordu.
Rejim önemli şehirlerini muhalefete kaptırınca İran ve Rusya sempatizanları ABD ve İsrail desteğiyle operasyon başladığını söylemeye başladılar. Rejimi savunan Esed yanlısı Araplar ise ABD İsrail ve Türkiye'nin işbirliğinden bahsederek bütün sorumluluğu açıkça Türkiye'ye yükler oldular.
Rejimin çekildiği yerleri ABD güdümündeki PKK'ya devrettiğini, muhaliflerin ABD ve İsrail'in güdümündeki PKK ile de savaştığını görmezden gelerek bu iddiayı seslendirmeyi sürdürdüler.
Halbuki muhalefet hem Rusya ve İran destekli rejime hem de ABD İsrail destekli PKK'ya karşı mücadele ediyor.
Türkiye destekli yeni adıyla Suriye Milli Ordusu (SMO) eski adıyla Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) da terör bataklığına dönüşen Tel Rıfat'ı PKK'nın elinden alarak ve ikinci hedefin yine terör yuvasına dönüşen Münbic olduğunu ilan ederek ABD İsrail oyunu diyenlere de gereken cevabı vermiş oldu.
Türkiye'nin başlattığı Zeytin Dalı operasyonunda başta CHP lideri olmak üzere kime hizmet ettiği bilinmeyen çevrelerin, 'Aman Afrin'e girmeyin!' ikazlarını yaptığı gibi bölgeyi batının gözüyle değerlendiren kimi çevreler şimdi yine Türkiye'yi ikaz etmeye başladılar.
Onların görmediği ya da görmek istemediği gerçek muhalefetin meşruiyetidir. Muhalefet meşruiyetini de BM'den almaktadır!
2254 sayılı karar ile BM, 50'si muhalefetten, 50'si rejimden 50'si de BM'nin tespit ettiği STK temsilcilerinden olmak üzere geçiş sürecini yönetmesi için 150 üyeli bir meclis oluşturarak Cenevre Süreci'ni başlattı.
15'er üyenin katılımıyla bir anayasa komisyonu oluşturuldu. Rejim üyeleri bu süreci sabote etti. Yukarda bahsettiğim rejimin ikinci hatası bu komisyonu sürekli sabote ederek çalıştırmamış olmasıydı.
Yani demem o ki meseleye rejimin gözüyle bakıp tüm muhalefeti terörist ilan edenler ya meseleyi bilmiyorlar ya da Rusya ve İran'ın etki ajanlığını yapıyorlar.
Muhalefetin Hama'ya kadar indiğini gören ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya bile nihayet 2254 sayılı kararı hatırladılar ve barışçı çözümden bahsetmeye başladılar.
Oysa Türkiye başından beri her münasebette 2254 gereği başlayan Cenevre Süreci'nin canlandırılması ve kararı Suriye halkının verebileceği çözümü savundu.
Etki ajanları HTŞ'nin (Hey'etu tahriri-ş' Şam) BM terör listesinde olması bahanesiyle Rusya, İran ve Esed rejiminin safında yer almamız gerektiğini söylüyorlar.
Haktan yana hukuktan yana ve insan haklarından yana olan hiç kimse bir milyon Suriyelinin canına kıymış, 12 milyonunu yerinden yurdundan etmiş ve şehirleri harabeye çevirmiş olan Rusya İran ve rejim safında yer alamaz, asla almamalıdır.
Çünkü rejimin safı emperyalistlerin safıdır. Arap baharı sürecinde düşmek üzere olan Esed rejimini ayakta tutan ABD İsrail dâhil batı emperyalizmidir.
Batı emperyalizmi İsrail'in güvenliği için, Esed rejimini Suriye halkının seçeceği demokratik yönetime tercih etmiştir!
Başkent Şam dâhil kafasına her estiğinde Suriye'yi bombalayan İsrail'e karşı bir tabanca mermisi bile atmayan rejimin 'askerini topraklarımdan çek' diyerek bölgedeki hain Siyonist planları alt üst eden Türkiye'ye kafa tutmasının arkasında emperyalizmin olmadığını görmemek için kör olmak gerekir.
HTŞ'ye gelince, evet en'Nusra adıyla el-Kaide'nin uzantısı olarak kurulan bu örgüt 2018 yılında BM tarafından terör listesine alındı, Türkiye de aynı sene bu örgütü terör listesine aldı ve hâlâ da listede.
Ancak bu örgüt daha sonra el-Kaide ile irtibatını kestiğini ilan edip adını da HTŞ yaparak terör örgütü listesinden çıkmak istedi. Bu mümkün olmadı olmaz da! Rejimin resmi hamisi olan Rusya tıpkı Esed gibi bütün muhalifleri terörist olarak görüyor. Listede kalması için Rusya'nın vetosu yeterli. Kaldı ki Çin'in de Rusya ile hareket ettiğini söyleyebiliriz. (Tekrar hatırlatalım ki, Cenevre sürecinin kadük kalmasının tek sebebi BM'nin meşru kabul ettiği muhalefeti terörist olarak gören rejim temsilcilerinin toplantıları sabote etmeleridir)
Türkiye resmen terör listesinde olduğu için HTŞ'nin yanında durmuyor. Karşısında da durmuyor çünkü son aylarda rejimin saldırıları muhalefetin canına tak etmişti.
Rusya verdiği sözleri tutmamış rejimin zulümlerine göz yummuştu!
Ayrıca orada sadece HTŞ yok, HTŞ'nin liderliğinde yürüyen operasyona 15'e yakın muhalif gurup da destek veriyor.
Öte yandan rejimden geri aldıkları şehirlerde terör örgütü gibi davranmıyorlar. İnsanların hukukuna saygılı davranıyorlar; 'yaşlılara, çocuklara, kadınlara asla ilişmemek, silah tutmayan sivillere, mal ve mülklerine, evlerine asla tecavüzde bulunmamak üzere çok güçlü talimatlarla hareket ediyorlar.'
Rejimin baskılarından illallah diyen halk da onları bağrına basıyor.
İnsanlar evlerine dönüyorlar!
Durum böyleyken Türkiye'de DEM Parti dâhil PKK sempatizanları ve Rusya İran yanlıları Suriye halkının nefretini kazanmaktan öte bir şey yapmadıklarını görmüyorlar maalesef.
Muhalefetin bu operasyonu rejimi düşürür mü yoksa rejim geçmişte olduğu gibi yine kanlı bir şekilde bastırır mı orasını şimdiden kestirmek mümkün değil.
Ama rejimin yanında durmak da asla mümkün değil.
Eğer muhalefet Halep, Humus ve İdlib'i elinde tutmayı başarırsa rejim Cenevre sürecinin yeniden canlanmasını kabul edebilir ki Türkiye'nin tezi sorunun barışçıl yollarla halledilmesidir onun yolu da sistem çökmüş olsa da devam eden BMGK'nin 2254 kararı sürecidir.
Muhalefetin bu operasyonu makul bir geçişi öngören 2254'ü canlandırabilir!
Allah hak üzere olanlara yardım etsin!