Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektörü tanımıyorum. AK Partili olması sebebiyle tepki gösteriliyor.
Tabii herhangi bir partili olmak suç değildir. AK Partili olmak da. Fakat AK Parti muhalifi çevreler bu atama üzerinden Cumhurbaşkanının yetkilerini eleştirme fırsatı yakaladıkları için veryansın ediyorlar.
Evvelki gün bir tartışma programında “böyle bir atama sistemi dünyanın hiçbir yerinde yok” diyerek gözümüzün içine baka baka yalan söyleyen bir ukalayı dinleyince bu konuya temas etmenin faydalı olacağını düşündüm.
Eskiden üniversitedeki öğretim üyelerinin seçtiği 6 aday YÖK’e bildiriliyor, YÖK de bu sayıyı 3’e indirerek tercihi Cumhurbaşkanına bırakıyordu.
Cumhurbaşkanı da içlerinden biri atıyordu.
29 Ekim’de 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan 676 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile sistem YÖK’ün sunacağı 3 adaydan birinin cumhurbaşkanı tarafından atanması şeklinde değiştirildi.
İşte bunu eleştirerek dünyada eşi benzeri yok diyorlar.
Benzer bir tartışma 2006 yılında da gündeme geldiğinde ben o zaman şunları yazmıştım:
“Gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde üniversite özerkliğinden maksat akademik ve bilimsel özerkliktir. Dünyadan habersiz kimi milli irade muhalifleri üniversitelerin idari özerkliğini savunurken kantarın topuzunu kaçırıyorlar ve idari özerkliği kastederek ‘çağdaş dünyada üniversiteler özerktir’ iddiasını ortaya atıyorlar.
Oysa çağdaş dünyada tam tersidir. Çağdaş dünyada üniversitelerde bilimsel özerklik vardır. Yönetim açısından da merkezi ya da yerel denetime tabidirler. Çoğu ülkede üniversiteler halkın seçmiş olduğu hükümete bağlıdır.
İşte birkaç misal.
AB üyesi İspanya'da, üniversite özerkliği öğretim üyelerinin araştırma yapma özgürlüğü olarak tanımlanmıştır. Bizdeki YÖK'e tekabül eden Üniversiteler Konseyi'ne hükümetin bir üyesi olan Eğitim ve Bilim Bakanı başkanlık eder.
Avusturya'da da durum aynıdır. Üniversitenin özerkliğinden maksat bilimsel ve akademik özerkliktir. Üniversiteler idari yönden Federal Ulaştırma ve Bilim Bakanlığı'na bağlıdır.
Hollanda'da üniversiteler Eğitim, Kültür ve Bilim Bakanlığı'na bağlıdır. Rektörü seçen de Denetleme Kurulu'nun üyelerini atayan da bu bakandır.
İtalya'da YÖK'e tekabül eden Üniversite Değerlendirme Milli Konseyi'nin başkanı yine hükümet üyesi bir bakandır.
Fransa'da yükseköğretimin planlaması, koordinasyonu, öğrenci kapasitelerinin tespiti, diplomaların onayı, öğretim elamanı istihdamına dair usul ve esasları Milli Eğitim Bakanlığı tespit eder. Rektörleri üniversitelerin üst kurul üyeleri seçer Milli Eğitim Bakanı atar.
Almanya'da rektörleri atama yetkisi Eyalet Eğitim Bakanı'na aittir. Seçilen rektörü veto yetkisi vardır.
Portekiz'de üniversiteler doğrudan Eğitim Bakanlığı'na bağlıdır. Üniversite profesörleri tarafından seçilen rektörü yine Eğitim Bakanı atar.
İtalya'da yükseköğretim sorumluluğu Bilimsel Araştırmalar ve Teknoloji Bakanlığı'nda, eğitimin diğer kademeleri ise Eğitim Bakanlığı yetkisindedir. Üniversitelerde her seviyedeki atamayı Bilimsel Araştırmalar ve Teknoloji Bakanlığı, Eğitim Bakanlığı ve Ulusal Üniversiteler Konseyi üyelerinden oluşan bir komite yapar.
İngiltere'de yükseköğretim Eğitim ve İstihdam Bakanlığı'na bağlıdır.
Lüksemburg'da rektör, rektör yardımcısı seçimi, ücretlerin belirlenmesini yine bakan onaylar.” (25 Mart 2006, Yeni Şafak)
Görüldüğü gibi Avrupa’da atama işinde bırakın Cumhurbaşkanını, Başbakana bile ihtiyaç hissedilmiyor, bu işler Bakanlıklar düzeyinde hallediliyor.
Dolayısıyla bizde YÖK’ün önerdiği 3 isimden birinin Cumhurbaşkanı tarafından atanması öyle garipsenecek bir sistem değilmiş.
Ayrıca memnun kaldıkları biri atansaydı aynı tepkiyi gösterirler miydi?
Aslında telaş sistemden değil, Cumhurbaşkanı ve atadığı isimlerin kimliklerinden ve düşünce yapılarından kaynaklanıyor.
Ben bu hususta sonuç olarak rektörlerin uygulamalarına bakılması gerektiği kanaatindeyim. Haksızlık ve adaletsizlik yapan rektör kim tarafından atanırsa atansın hak ettiği müeyyidenin uygulanması gereğine inanıyorum.
Nitekim nepotizm yapan kimi rektörleri hiç kimse savunmadı savunamaz da. Görevlerinden alındılar.
Boğaziçi’ni dünyadaki en iyi ilk 500 üniversite arasına sokmayı hedefleyen bir rektöre atanır atanmaz gösterilen tepkiyi siyasi bir tepki olarak değerlendiriyor ve bu tepkinin de faydalı olduğuna inanıyorum.
Rektör bu tepkileri göz önünde bulundurarak örnek bir yönetim sergileyebilir/sergilemelidir!