Mahmud Ahmedinejad’ýn 2005 yýlýnda Cumhurbaþkaný seçilmesi Batý ile Ýran iliþkilerini sertleþtirdi. Batý karþýtý diye tanýmlanan Ahmedinejad, Ýran’ýn uranyum zenginleþtirme programýna devam edeceðini ilan etti. Bunun üzerine, baþta ABD olmak üzere, dünyanýn büyük bölümünün Ýran’a yönelik yaptýrýmlarý giderek sertleþti. 2010 yýlýnda Birleþmiþ Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, Ýran'a yaptýrým öngören yeni bir paketi kabul etti. Oylamada Türkiye ve Brezilya 'hayýr' oyu kullandý, Lübnan çekimser kaldý.
Türkiye, Birleþmiþ Milletler oylamasýnda “hayýr” oyu kullanmasýna raðmen, çýkan karara harfiyen uydu. Uygar dünyanýn önemli bir bileþeni olarak Türkiye, ambargo kararýnýn bütün gereklerini “hayýr” demiþ olmasýna raðmen yerine getirdi. Ama ABD dur durak nedir bilmiyordu. Ýran’ý nefessiz býrakmak amacýyla her seferinde ambargo yaptýrýmlarýný yeni aldýðý karar ile aðýrlaþtýrmaktan asla geri durmuyordu. 2010 yýlýnda olduðu gibi, her zaman Birleþmiþ Milletler’e baþvurup aldýðý kararlarý uluslararasý bir karar haline getirmeyi de gerekli görmüyor; kendi iç hukukunu ambargo uygulamalarý için yeterli görüyordu. Nasýl olsa tek kutuplu dünyada patron oydu.
Herkes þimdiye kadar ambargo kararlarýnýn hukuki boyutuyla ilgilendi ama çok az insan ambargo kararlarýnýn ahlaki boyutunu dikkate alarak itiraz hakkýný aklýna getirebildi. Ambargolarýn nedeni ne olursa olsun, son kertede bütün bir halkýn bir ulusun cezalandýrýlmasýyla sonuçlanýr. Ýktidar güçlerinin cezalandýrýlma giriþimi eninde sonunda bütün bir sivil ve masum halkýn cezalandýrýlmasýna dönüþür. Oysa Birleþmiþ Milletler’in en görünür duvarýna asýlý olan Ýnsan Haklarý Evrensel Beyannamesi bütün insanlarýn eþit olduðu fikriyle baþlar. Bütün insanlarýn, üstünde yaþadýklarý gezegenden eþitçe yararlanmasýný vaaz eder. Bu bakýmdan hiçbir bakýmdan, hiçbir ambargonun ahlaki olarak savunulur tarafý yoktur.
Yaptýrýmlar nedeniyle Ýran, dünya piyasalarýna petrol ve doðalgaz ihraç edemez hale geldi. Ýthalat da yapamayan ülkede teknoloji giderek eskidi. Ýran artýk ham petrolünü bile iþleyemez haldeydi. Dünyada petrol piyasasý büyük ölçüde dolara baðýmlýydý. Ýran’ýn ise dolara ulaþýmý giderek zorlaþtý. Önce, bazý ülkelere yaptýðý ihracat karþýlýðýnda altýn alabiliyordu. 2012 yýlýnýn ardýndan ABD, yaptýrýmlarý arttýrýnca bu imkan da Ýran’ýn elinden alýndý. Bu da yetmedi, 6 Þubat 2013 yýlýnda yeni ambargo yaptýrýmlarýyla birlikte Ýran, hiçbir bakýmdan ticaret yapamaz hale getirildi. Temel insani ihtiyaçlar bile yasaklandý. Ýlaç ve gýda ticareti durma noktasýna geldi. Bunun adý koca bir ülkeyi 'sivil ölüme' terk etmek demekti.
Türkiye bu durumu kabul edemezdi. Nitekim etmedi de. Ama anlaþýlan o ki, ABD bu tavrý cezalandýrmak için, pusuya yatmýþ ve bu durumun hesabýný sormak için de hiç boþ durmamýþ. Esasýnda kamuoyunda Reza Zarrab olarak bilinen davanýn özü de budur, biçimi de budur. Þimdi ABD bu davayý gündemine alarak Türkiye’yi sanýk sandalyesine oturtmak istiyor. Davanýn seyrine ve hazýrlanmýþ olan iddianameye baktýðýmýzda ABD Türkiye’ye üç koldan saldýrmak istiyor:
1- Reza Zarrab’ýn anlatýmlarýndan hareketle Türkiye’yi bir yolsuzluk davasýnýn aktörü haline getirmek ve uluslararasý düzlemde itibarsýzlaþtýrmak.
2- Ambargoyu delmek için oluþturulan organize yapýlarýn, terörist örgütler listesindeki örgütlerle iþbirliði yaptýklarýný kanýtlayarak, Erdoðan’a uluslararasý savaþ suçlarý mahkemesinin kapýlarýný göstermek.
3- Para transferinin kaynaðý olarak ilan etmeye çalýþtýklarý Halk Bankasý üzerinden Türkiye’ye milyar dolarlar düzeyinde para cezasý kesmek ve ülke ekonomisini biraz daha kaosa itmek.
Plan büyük; seçimle iktidardan uzaklaþtýramadýklarý, hatta darbe yaparak iktidarýna son veremedikleri AK Parti ve onun lideri Erdoðan'ý itibarsýzlaþtýrýp iktidardan etmek. Bu bir karþý devrimdir. Bu karþý devrimin en büyük sac ayaðý Reza Zarrap davasýdýr. Çarklar dönmeye baþladý. Hatta Kýlýçdaroðlu’nun efelenmesini bile bu sürecin daðýtýlmýþ rollerinden biri olarak okumakta bir sakýnca yok.