Rezil olduğunuzun farkında bile değilsiniz!

Nasıl da sökün ediverdi itiraflar... Ünlü medya patronu Başbakan’ı aramış, “Sizi çok üzdük. Milliyet’i hemen uygun gördüğünüz birine satmaya hazırım...” demiş.

Başbakan, “İyi, aferin, bak nasıl yola geliyorsun... O zaman şu kişiye sat!” dememiş.

Ne demiş? “Alırken bana mı sordunuz da, şimdi kime satacağınızı bana soruyorsunuz?”

Konu, “İmralı zabıtları...”

Hani, Hasan Cemal’in de başını yiyen İmralı zabıtları.

Medya patronu, İmralı zabıtlarının gazetesinde yayınlanmış olmasından dolayı huzursuz. Muhtemeldir ki, iktidarla ilişkilerinin bozulacağını, kimi ihalelerden men edileceğini düşünüyor ve durumu toparlamak adına gazetesini “derhal, uygun görülecek birine satmaya hazır olduğunu” söylüyor. (Patronları devlet katlarında ihale kovalıyor, full demokrat yazarları “editoryal bağımsızlık”tan söz ediyor. Rezillik diz boyu.)

Buradan çıkarmamız gereken “hisse” nedir?

Dökülüyorsunuz muhteremler...

Hem de sapır sapır dökülüyorsunuz...

Hatırlarsanız, gazetesini “derhal, uygun görülecek birine” satmaya hazır olduğunu söyleyen medya patronu hakkında bir cinayet iddiası atılmıştı ortaya...

İddiaya göre, medya patronu, bugünkü muhteşem servetini elde etmek için, rakip gördüğü (ya da bir zamanlar iş yaptığı) birini devre dışı bırakmış. Yani, o kişiyi öldürmüş ve mallarına el koymuş. Zenginliğinin kaynağı buymuş.

Bu iddia, operasyonel amaçlarla kurulmuş bir gazetenin manşetini süsledi.

Kimse de anlam veremedi.

Kapanıp gitmiş ve döneminde herhangi bir tahkikata konu olmamış bu mesele de nerden çıkmıştı?

Ne amaçlanıyordu?

Medya patronunu kontrolde tutmak ve istikbalde yapılacak birtakım operasyonlarda medya grubunun engelleyici rol oynamasını önlemek mi? Bu mu?

Hülasa karışık, karmaşık ve pis işler...

Bitmedi...

İddiaya göre (bir dönem mahut medya patronunun gazetesinde genel yayın yönetmenliği yapmış zatın iddiasına göre), gazetenin eğitim işleriyle alakalı bir yazarı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la tartışmaya giriyor... Patron fevkalade huzursuzluk duyuyor ve Arınç’ı arıyor. Muhtemelen “siz üzülmeyin” diyor ve o gazeteciyi işten atacağını söylüyor. Bülent Arınç şu cevabı veriyor: “Buna gerek yok...”

Şimdi gelelim Hasan Cemal mevzuuna...

Hasan Cemal de, aynı medya patronunun gazetesinde çalışıyordu.

İmralı zabıtları ortaya çıkınca huzursuz oldu.

Daha doğrusu, vaki huzursuzluktan dolayı alınganlık gösterdi... Niyeyse?

Herhalde, kendisini Kürt meselesinin hamisi saydığı için böyle bir tutuma (böyle bir psikolojiye) girdi... “Huzursuzluklara” ilişkin ayıp, çirkin, hiçbir karşılığı olmayan tuhaf bir yazı yazdı ve zaten huzursuz olmaya mütemayil patronunu iyice “huzursuz” hale getirdi.

Bir süre sonra da kapı dışarı edildi...

İlk zamanlar, kapı dışarı edilmesini patronuna ihale ediyordu; “Bu işlerle Başbakan’ın bir alakası yok. Beni, durumdan vazife çıkarmaya meyyal patronum kovdu” diyordu. (“Hasan Cemal’i niçin kovdunuz, ayıp değil mi?” diyen bu satırların yazarına da teşekkür mesajı göndermişti.)

Sonra fikir ve ahlak değiştirdi, “Hayır, beni Başbakan kovdurdu” demeye başladı.

Bu kıssadan çıkarmamız gereken hisse ne olsun?

Şu olsun:

Ey Hasan Cemal’ler, Cengiz Çandar’lar, Mehmet Altan’lar, umutsuz liberaller taifesi...

Hâlâ dünyanın kendi etrafınızda döndüğünü sanıyorsunuz ve rezil oluyorsunuz...

Daha kötüsü, rezil olduğunuzun farkında bile değilsiniz.