Rezillik Temmuz’a kadar sürecek!

Hedef, elbette Başbakan Erdoğan ve hükümetiydi... Bütün hesap, Erdoğan’ı 30 Mart yerel seçimlerine kolu kanadı kırık, mümkünse “bileği kelepçeli” olarak göndermekti ama “paralel girişimin” asıl dert ettiği konu Cumhurbaşkanlığı seçimi...

Erdoğan’ı Çankaya’ya yollamamak için her pisliği yapacaklar.

Daha önce kaç kez yazdım? İki, üç, beş, on? Sayısını ben de unuttum...

Hatırlayalım (25 Haziran 2013 tarihli yazıdan):

Hassas çatışma dengelerine sahip ve kriz potansiyeli yüksek bir ülkede yaşıyoruz. Öngörüde bulunmak istemem ama önümüzde bir Cumhurbaşkanlığı seçimi var ve olası siyasî kriz bu seçim çevresinde şekillenecek.

Bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde neler oldu?

Cihet-i askeriyeden ve muhalefetten birden “orantısız” sesler yükselmeye başladı... Kolpa, darbe tehdidi, aba altından sopa gösterme... Dönemin YÖK Başkanı Erdoğan Teziç çıktı, “trafik kazası” öngörüsünde bulundu... Gül, Cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuş ama Çankaya yolunda bir trafik kazasına uğrarsa imiş, bu iş yatarmış...

Derken, “e-muhtıra” sökün ediverdi.

Hemen arkasından 367 rezaleti yaşandı. Ve Meclis, cumhurbaşkanı seçemeden dağıldı.

Halk, 22 Temmuz seçimlerinde duruma el koymasaydı (akabinde Gül Cumhurbaşkanı seçilmeseydi), kriz daha da derinleşecek ve Türkiye (sosyalist arkadaşların çok sevdiği) “teknokratlar hükümetine” kavuşacaktı.

Neredeyse teamüldür:

Cumhurbaşkanlığı seçimleri, önemli siyasal dönüşümlere yol açan bir dizi tatsız gelişmenin habercisi ya da başlatıcısı olarak Türkiye tarihinde ağırlıklı yer tutmuştur hep.

Her “müdahale”nin yahut “toplumsal olay”ın arkasında ve önünde mutlaka bir “Çankaya krizi” bulunmaktadır.

Sorun, nasıl bir hükümetin teşekkül edeceği değil, kimin Cumhurbaşkanı olacağıdır.

En sorunsuz kabul edilen “38 seçimi” bile, sorunlu ve sancılıdır.

Türkiye, 1930’ların sonunda, İsmet Paşa’nın azledilmesi ve Celal Bayar’ın Başbakanlığa getirilmesiyle devletçi ekonomiden yarı-karma ekonomiye ve nihayet kısmî liberal ekonomiye geçmişti.

Devletçiliğin, bir diğer deyişle merkezî ekonominin güç kaybettiği bir dönemdir bu. Hür teşebbüs artık devlet yatırımlarına ortak olabiliyor, kamu iktisadi teşekkülleri sermaye yapısını serbest girişimcilere açabiliyordu. CHP’nin ve İsmet Paşa’nın yoğun itirazlarına rağmen bu sürece girilmişti. Sürecin devam etmesi, Celal Bayar-Fevzi Çakmak-Fethi Okyar üçlüsünden birinin Çankaya’ya çıkmasına bağlıydı.

Fakat bu isimler, bir şekilde “devre dışı” bırakıldılar, yani tasfiye edildiler. Çankaya’ya, hiç hesapta olmayan bir isim, İsmet Paşa çıktı.

Bağımsız tarihçiler İsmet Paşa’nın seçilmesini darbe olarak niteliyor.

Haksız da sayılmazlar.

Fahrettin Altay komutasındaki Birinci Ordu’nun devreye girmesiyle Silahlı Kuvvetler içindeki dengeler değişmiş, ağırlık İsmet Paşa’ya kaymıştı.

General Asım Gündüz bu süreci hatıratında tafsilatıyla anlatıyor. Fevzi Çakmak ve Başbakan Celal Bayar “güç gösterisiyle” (darbe tehdidiyle) devre dışı bırakılmış, İsmet Paşa’nın önü açılmıştı.

Kısmî liberal ekonomi de, 12 yıl sürecek “tek parti istibdadıyla” birlikte tam devletçiliğe evrilmişti. Sonuçtan, komprador burjuvazi de memnundu.

Bayar’ın seçilmesi de, Gürsel ve Sunay’ın seçilmesi de, aynı şekilde, sorunlu ve sancılıdır. İlkinin iktidarı darbeyle bitmiştir. İkincisi ve üçüncüsü kanla noktalanan bir sürecin sonunda Çankaya’ya çıkmışlardır.

Korutürk, Evren, Özal, Demirel ve Sezer’in seçilmesi ha keza...

İlki 12 Mart darbesiyle gelmiştir.

İkincisi, 12 Eylül darbesiyle...

Üçüncüsü (yani Özal), büyük itirazlarla Çankaya’ya çıkmış ve orada bertaraf edilmiştir.

Dördüncüsü (Demirel) varlığını “93 kapalı darbesinin” oluşturduğu siyasi iklime borçludur. Arkasından, 28 Şubat darbesi gelecektir.

Beşincisine (Sezer’e) Çankaya kapılarını açan hadiseleri sizler de hatırlayacaksınız. Önce “teknokratlar hükümeti” önerisi ortaya atılmış, sonra Meclis’ten dönecek “5+5” formülü devreye sokulmuş, nihayet ülkeye on yıllar kaybettirecek Sezer üzerinde uzlaşılmıştı.

Kamikaze saldırılarına bir de bu “bilgiler” ışığında bakalım.

Demek ki rezillik, Erdoğan seçilinceye ya da “aday değilim” deyinceye kadar devam edecek...