Rezillik zamanınız geldi, haydi sokağa!

Herhalde yarım kalan devrimi tamamlayacaklar. Eylem çağrıları yapıyorlar. Gezi’nin yıldönümünde “bütün halkımızı” sokaklarda görmek istiyorlar

Meltem Ünal Erzen hanımefendi yeniden otobüs seferleri düzenler mi?

Kemal Kılıçdaroğlu o çocukların gözlerinden öper mi?

Can Dündar belgesel yapmış...

Hani, “Çocuğum kayıp... Çocuğumu bulamıyorum! Vali’den yardım istiyorum!” diye canlı yayında feveran etmişti. Çocuğunun Ankara’da olduğu ortaya çıkınca da pişkin pişkin sırıtmıştı.

O gazeteci işte...

Belgesel çekmiş. Gezi’nin yıldönümünde göstermek üzere... Tanıtım afişinde gözü bantlı Gezi gazilerini görüyoruz.

Ben Ece Temelkuran hemşiremizi merak ediyorum...

Tekrardan o coşkuyu yakalayıp, “Devrim bu Banu... İçimden devrim demek geçiyor” diye ünler mi?

Banu Güven, “Devrim, evet... Benim de içimden devrim demek geçiyor Ece!” diyerek, bu coşkuya coşku katar mı?

Özgür Mumcu kardeşimiz, “böyle devam etmesi halinde” birkaç belediye otobüsünün daha yakılacağı müjdesini verir mi?

Can Dündar telefonla yayına bağlanıp, “Taksim’de polisin katliam hazırlığı yaptığını, annelerin kucağından çocuklarının zorla alınıp götürüldüğünü” söyler mi? “Tiksindirici” yalanlarına devam eder mi?

Devrimin en güzel abisi Ahmet Ümit, rakı masasından bağlanıp, içindeki tahammülfersa “devrim canavarını” çıkarır mı? (Bir taraftan “Mevlana-Şems” ayağından paraları götüreceksin, diğer taraftan “Keşke Başbakan da içki içse” deyip “rakının faziletlerinden” dem vuracaksın! Ne güzel devrimcilersiniz siz!)

Dostoyevski okumaktan helak olmuş Zeki Demirkubuz bir kez daha özüne döner mi? “Ben çok Dostoyevski ve çok Nietzsche okuduğum için, sıradan bir yerden bakamam” buyurmuştu. Böyle bir lafın ancak çok Ertuğrul Özkök okumuş birinden sadır olabileceğini söyleyenlere de içerlemişti.

Başbakan’la ilişkileri henüz düzeltmiş Koç, yeniden heyecana gelip revir hizmetine soyunur mu?

Cem Boyner, bedava internet imkanından sonra, iaşe kalemlerinde de çeşitlemeye gider mi? Bu defa “sıcak yemek” çıkarsın... Kuru gıdayla nereye kadar?

Devrimci çiçek çocuklar “Devrimciler burada, makarnacılar nerede?” diye sloganlar çığırıp iyice rezilliğin dibini bulur mu? 

Dizi yazarı olduğunu öne süren ağzı bozuk serseri, Halk TV yayınına bağlanıp, “Çık lan karşıma Tayyip! Delikanlıysan karşıma çıkarsın!” diyerek edebi kalitesinden örnekler sunar mı?

Hasan Cemal“Menderes de böyle yapmıştı” plağını çalmaya devam eder mi?

Bekliyoruz...

Rezilliklerinizi bekliyoruz...

HAMİŞ:

Hasan Cemal kendisini muhalefet lideri, hükümet ortağı yahut Başbakanlıkla eş bir makamın sahibi sanıyor galiba... “Ey Erdoğan, sen kimsin be! Haddini bileceksin haddini!” diye bir yazı yazacakmış da, “ağzını bozmak istemediği için” (arkadaşları “ağzını bozma” demişler), bundan vazgeçmiş.

Bu şımarıklık da ne oluyor böyle?

Başbakanlarla küfür yarıştıracak kadar “olduğunuzu” mu düşünüyorsunuz?

Paşa dedelerinizden mi tevarüs ettiniz bu ayrıcalığı?

Paşa dedeniz var diye mi kendinizi “merkez”e koyuyorsunuz?

Paşa dedeniz var diye mi, “Bu Erdoğan var ya, sizi satacak?” diye dağ bayır dolaşıyorsunuz?

Paşa dedeniz var diye mi, kan durduğu için huysuzlanıp, “Abdullah Öcalan da maalesef hükümetin yörüngesine girdi” demeye getiren yazılar yazıyorsunuz?

Paşa dedeniz var diye mi “sefil”, “zavallı”, “garson yamağı”, “kof kabadayı” diye ceffelkalem saydırıyorsunuz?

Paşa dedeniz var diye mi, “Annem öldü... Başbakan taziye için aramadı” diyerek, işi bir de duygusal şantaja döküyorsunuz?

Paşa dedeniz var diye mi, “Polis ülkenin Doğu’sunda toleranslı davranıyor, ülkenin Batı’sında şiddet uyguluyor” diye kışkırtıcı yorumlar yapıyorsunuz?

Paşa dedeniz var diye mi “takdir makamına” kurulup, siyasete hiza ve istikamet vermeye kalkışıyorsunuz?

Efendim, Başbakan ağzını bozmuş... Hiç olur muymuş?

Siz de ahlakınızı bozdunuz...

Oldu mu?