Roma kadar göz kamaştırıcı bir film

Paolo Sorrentino’nun üç EFA ödüllü filmi Muhteşem Güzellik, Roma’yı yüceltip yüksek sosyetesini eleştiriyor.

Avrupa Film Akademisi’nden En İyi Film, Yönetmen, Kurgu ve Erkek Oyuncu ödüllerini alan Muhteşem Güzellik, dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde yarışarak yaptı. Festival sırasında sinema otoritelerini çok beğenenler ve hiç beğenmeyenler olarak ikiye bölen Muhteşem Güzellik, ülkesi İtalya’da daha çok ‘Yabancıların beğenisine hitap eden’ bir film olarak görüldü. Ancak izlerken göz kamaştırdığını inkar etmek mümkün değil.

Paolo Sorrentino’nun beşinci uzun metrajlı filmi, adı gibi muhteşem. İhtişamın kaynağı da Roma ve dekadans! Eski imparatorluğun yeni soylularının sefahatini, üçüncü yaşın eşiğine gelmiş bir yazarın gözünden anlatıyor. Filme adını veren ‘Muhteşem Güzellik’, Roma’yı temsil ediyor. Filmin hemen başında bir Japon turistin yüreği tepeden izlediği manzaraya dayanamıyor, oracıkta yığılı veriyor! Sorrentino, Roma fonunda yaş dönümündeki kahramanının hazin ama ukalaca hayat muhasebesini dönemin toplumsal eleştirisiyle harmanlıyor.

Jep Gambardella, sanatçılar, yazarlar, medya mensupları, sanayiciler, din adamları, politikacılar ve mirasyedilerin öne çıktığı ‘geriyatrik’ Roma yüksek sosyetesini Colosseum manzaralı terasında ağırlayan bir yazar. O da farklı bir tepeden bakıyor Roma’ya ve insanlara... Edebiyatçı olarak kariyeri ilk romanının başarısıyla kalmış; Vanity Fair tarzı bir yayın için röportajlarla paranın ve şöhretin tadına varmış. Kendisi kadar zeki ve kültürlü olmayan bir çevrenin gözbebeği olmak ve her fırsatta yüzeyselliklerini, cehaletlerini yüzlerine vurmak cazip, tabii.

Filmde Fellini’nin Tatlı Hayat ve Roma filmlerine açık, Satyricon’a üstü kapalı göndermeler bulunmakla birlikte Jep, daha çok Kazanova’yı andırıyor. Fitzgerald’ın Muhteşem Gatsby’sinden de izler taşıyor. Jep’in 65’nci yaş günü partisi ve Via Veneto’daki yürüyüşü Tatlı Hayat’ın karanlık bir versiyonu sanki. Kulüplerle dolu Via Veneto, Fellini dönemindeki pırıltısını yitirmiş, Jep’in eski bir tanıdığının kırkını geçkin kızı hala striptiz yapıyor. Başlangıçta Jep’e doğal ve cazip geliyor ama o da yüzeysel çıkıyor, o da yüksek sosyete ‘parti hayvanı’.

İlk sevgilisinin ölümünü, kapısına dayanıp ömrü boyunca Jep’i sevdiğini söyleyen dul kocasından öğrenen karizmatik kahramanın, artık alem yapmaya da iştahı kalmamıştır, Piazza Navona’daki Bernini heykelleri arasında dans ettiği sarışından (Isabella Ferrari) da haz almaz...

ÖMÜR BOYU AYNI ADAMI SEVMEK

Filmin kadına yaklaşımı marazi... Jep bir ara “Ben mizojin değilim, mizantropum” diyor. Tam Türkçesi: Kadın düşmanı değilim, insan düşmanıyım! Bir sonraki Papa olabileceği ima edilen Kardinal’in partideki ‘muhabbetinden’ bu çıkarılabilir. Ama filmin karakterlerine Jep’in gözünden bakmadığımız ortada... Çünkü onu mutluluğu yaratıcılığında değil şöhrette, sevgide değil hayranlıkta bulduğu için bir yanıyla hazin ama Dostoyevski’den, Flaubert’den, Celine’den alıntılar yapabilen, zeki, esprili, duyarlı bir adam olarak gösteren yönetmenin bakışı...Toni Servillo’nun performansı da çok üstün.

Filmdeki kadın karakterler ise bariz biçimde kategorize edilmiş. Jep’in editörü Dadina misali güçlü ve zenginse standart bir güzel değil, cüce.  Kadın güzelse ancak gönül eğlemeye yarar, Jep’in ilişkileri cinsel cazibe üzerine kurulu. Kadının entelektüel olması mümkün değil, hemen aşağı vurmak lazım. Partide ‘madara ettiği’ kadın yazar misali. Ya da sergisi için mülakata gittiği Talia Concept gibi sanatçıysa, ille de sığ olmalı.

Sorrentino’nun genel olarak eleştirel yaklaşımına bir diyecek yok ama hedeflerini hep kadınlar arasından seçmesi manidar. Tabii buna ömür boyu aynı adamı severek ölen kadın ya da Rahibe Tereza misali bir azize hiç değil. Zaten filmin müziğine meleklerin sesini andıran bir koro müziği egemen.

Aurasıyla Gambardella’nın da Sorrentino’nun da hakkından gelen bir tek kadın var o da kendisi olarak sürpriz yapan Fanny Ardant! Filmin sürpriz cameo’ları arasında ‘70’lerde üne kavuşan, İtalyan sol cenah müzisyenlerinin aksine dini öğeler de içeren şarkı sözleriyle tanınan Antonello Venditti... Onun en ünlü şarkılarından Che Fantastica Storia e La Vita / Hayat Ne Olağanüstü Bir Öyküdür bu filmi de özetleyiveriyor.

Ama onu daha da ileri taşıyan Sorrentino’nun muhteşem tarzı... Partilerde, sergide, cenazede farklı ambiyanslar da yaratan ama genel olarak izleyiciyi afallatan bir sinema...

FİLMİN KÜNYESİ

Orijinal adı: La Grande Bellezza

Yönetmen: Paolo Sorrentino

Senaryo: Paolo Sorrentino, Umberto Contarello

Görüntü: Luca Bigazzi

Oyuncular: Toni Servillo, Giovanna Vignola, Carlo Verdone,  Sabrina Ferilli, Isabella Ferrari, Giorgio Pasotti, Luca Marinelli, Roberto Herlitzka.