Ýran, Türkiye’nin bölgesindeki -Rusya’dan sonra -en büyük ve her þeye raðmen belli bir istikrarý olan ikinci güç. Arkasýnda Çin’e kadar olan coðrafya, yakýn geleceðin en önemli bölgesi olacak. Önlerinde uzun süredir olduðu gibi çatýþmalar, terör ve yönetim krizleriyle dolu bir gelecek ile dünyanýn yeni ekonomik geliþme ekseninde ‘aktör’ olma seçenekleri var. Son birkaç ayda Filistin, Irak, Pakistan ve son olarak önceki gün Ýran’ý görme fýrsatý buldum, çeþitli resmi ziyaretler vesilesiyle. Halklarda doðru seçeneði gören ‘feraset’ var ama kararlarý yönetimler verecek. Geleceði de, halklarýn tercihlerinin ve ferasetinin yönetimlere yansýmasý belirleyecek.
Ýran’ýn zengin enerji kaynaklarý ile Türkiye’nin geliþen sanayi altyapýsýnýn birleþmesi halinde iki ülkenin de hayal edilemeyecek seviyeye gelmesi mümkün. Ancak bu ikisini bir araya getirmek mümkün olmuyor. Bunda ‘dýþ mihrak’ etkisi de var kuþkusuz, ancak asýl aktörlerin üzerlerine düþeni yapýp yapmadýklarýndan sonra aramak gerekir dýþ mihrak etkisini.
Türkiye’nin önünde Ýran’la iliþkilerinde dört önemli baraj var: ABD ve AB’nin ‘nükleer’ çalýþmalarýndan dolayý BM üzerinden Ýran’a koydurduðu ambargolar; Batý kamuoyundaki olumsuz Ýran algýsý, Ýran’a mesafeli Körfez ülkelerinin oluþturduðu baraj ve Türkiye içinde Ýran’a yönelik olumsuz algý...
Sondan baþlarsak;
Türkiye, kendi içindeki demokratikleþmesiyle, Ýran devriminden kalan ‘rejim ihracý’ tehdidi algýsýný büyük ölçüde ortadan kaldýrdý; ekonominin büyümesiyle de enerjide baðýmlýlýða karþý önemli bir ‘alternatif’ olduðunu kamuoyuna kabul ettirdi. Bu iki unsur birbirini besledi ve bugün Ýran algýsýnda normalleþmeyi saðladý.
Türkiye’nin bir baþka adýmý da, 2010’da Brezilya ile birlikte Ýran’ý nükleer çalýþmalardan vazgeçmeye ikna etmesiydi. ABD ve AB o anlaþmayý kabul etmedi, aksine BM ambargolarýný sýkýlaþtýrdý, ancak 3 yýl sonra ayný noktaya gelerek benzer bir anlaþma yaptý. Sonuçta Türkiye’nin istediði oldu.
Körfez ülkeleri ise Ýran’ýn bölge halklarýna yönelik ‘mezhepsel, müdahaleci’ tutumundan rahatsýz. Bu Suriye gibi çatýþma alanlarýnda ‘sahaya’ da yansýyor. Ancak ‘ortak tehdit/çýkar’ söz konusu olduðunda ayný yönde hareket edebiliyorlar, örneðin Mýsýr’daki darbeye destek verebiliyorlar. Ayrýca, Körfez ülkelerinin Batý ile iliþkileri, Ýran’la olan tutumlarýnýn da Batý’yla birlikte oluþacaðýný gösteriyor. Bu nedenle bu sorun ile Batý kamuoylarýndaki ‘algý’ sorunu, Ýran’ýn Batý ile vardýðý uzlaþmaya uymasýna baðlý.
Ýran halen Batý ile ‘uzlaþma stajý’nda. Bugünden ambargolarda bir gevþeme olmaya baþladý; ancak tablo Haziran’dan sonra netleþecek. Eðer Ruhani yönetimi ambargolarý kaldýrmayý saðlayacak reformlar ve kararlara imza atmayý baþarabilirse -ki bunun iþaretlerini veriyor- Türkiye büyük bir enerji kaynaðý, on milyarlarca dolarlýk bir pazar ve Suriye dahil bütün Ortadoðu’da bir ‘çözüm ortaðý’na sahip olabilir.
Ýsrail, ‘kökten düþman’dan kurtulur, tabii eðer politikalarýný Ýran karþýtlýðýyla beslemiyor ise... Ve bu da Filistin’in geleceði için en önemli adýmlardan biri olur.
Suriye’de bir ‘Esadsýz çözüm’ fýrsatý doðar.
Irak’ta mezhep çatýþmalarýnýn durmasý için önemli bir müzakere imkaný yakalanýr.
Afganistan ve Pakistan, dünyayla kavgalý olmayan batý komþularý ile ekonomik dev olan doðu komþularý Çin arasýnda bir ticaret köprüsü olur.
Ýran sokaklarýnda, ülkelerinin Batý’ya, Ýsrail’e kafa tutmasýyla, tarihiyle övünen insanlar çoðunlukta. Ancak ayný zamanda, bu ‘kafa tutma’yý ‘diplomatik güç’e dönüþtürmesini de istiyorlar. Ýran, belki Çin benzeri bir ‘devrim’in özünü koruyarak dünyaya açýlma ile ‘siyasi irade/dini otorite’ þeklindeki iki ‘paralel devlet’ arasýnda iç dengeyi korumak adýna kapalýlýðýný sürdürme tercihine yaklaþýyor. Bu kabuðun altýndan bir ‘yeni Ýran’ çýkmasý mümkün.