Ruhu jiletlemek

Kitap listesi yayınlamak hususunda benim tarafım, ilaç listesi yapıp önüne gelene “Al bu listeyi, alt alta sıraladığım ilaçları iç” demekle, “Al bu listeyi, alt alta sıraladığım kitapları oku” demek arasında fark görmeyenlerin yanıdır. 

Muhatabını tanımadan yapılacak kitap tavsiyeleri iyilik değil büyük kötülüktür! 

Hele de, bir dünya görüşüne nisbet kurmadan, biraz ondan biraz bundan olsun arabeskliğiyle hazırlanmış kitap listeleri muhatabın ruhuna jilet atmaktır! 

Bugün yaşanılan zihin karmaşıklığının sebebi mezkûr arabesk tavırdır. Sağlam bir temel kurulamadan okunan her kitap bizi yaban diyarlara sürükler. Mevlânâ Hazretleri’nin, "Biz pergel gibiyiz. Sâbit ayağımız şeriatta, öteki ayağımızla yetmiş iki milleti dolaşmaktayız" sözünden mülhem sâbit ayağımızın kaymaması için okunacak kitaplardan müteşekkil bir liste hazırlanabilir. Kitaplardaki ilim bünyeleştirilip irfana çevrilmesiyle okyanuslarda yelken açabiliriz. Aksi durum köpekbalıklarına yem olmaktır! 

Bu bağlamda Osmanlı zamanında evlerde, tekkelerde, köy odalarında çokça okunan, ilmihâl bilgisinden peygamber sevgisine bizleri sağlam zemine oturtacak kitapların adları şu şekilde: 

1- Mızraklı İlmihâl: Diğer bir adıyla “Miftâhü’l-Cenne – Cennet’in Anahtarı” 16. yüzyılda kaleme alınmış bir eserdir. En çok okunan eserlerin hemen başında geliyor olmasının yanında ezberlemek âdeti de gelişmiştir. Okuma-dinleme faaliyetlerinin hâricinde Osmanlı topraklarındaki mekteplerde ders kitabı olarak da okutulmuştur. 

2- Mevlid-i Şerif – Süleyman Çelebi: İran’dan gelen bir sözde âlimin Bursa Ulu Camii’nde Kuran’ı Kerim’in âyetlerini nefsânî tefsire tâbî tutarak peygamberler arasında bir fark olmadığını dile getirmesi üzerine cevâben yazılmıştır. Toplam 800 civârında beyitten oluşan “Mevlid-i Şerif”e, Osmanlı zamanında yine Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz’in mûcizelerinin, ahlâkının ve Hz. Ali (kerremallâhu vecheh) Efendimiz’in  menkıbelerinin anlatıldığı kitapçıkları eklemek de âdet olmuş ve öylece okunmuştur. 

3- Müzekki’n-Nüfûs – Eşrefoğlu Rûmî: Anadolu’da ilk Türkçe tasavvuf eseri olarak 1448’de “Müzekki’n-Nüfûs”u kaleme almıştır. İki bölümden oluşan eserin birinci bölümünde dünya sevgisi ve zararları, nefs-i emmâre, tevekkül ve sabır mevzuları ele alınırken ikinci bölümde gönül ve velîliğin kısımları, uzlet, halvet, zikir, mürşid-i kâmilin ehemmiyeti, tarikat âdâbı gibi meseleler işlenmiştir. 

4- Muhammediyye -  Yazıcıoğlu Mehmed: Üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde yaratılış, ikinci bölümde peygamberlerin husûsiyetleri ve Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz’in hayatı, mûcizeleri ve ona salât getirmenin fazîletleri anlatılırken, üçüncü bölümde kıyâmet ve âhiret bahisleri ele alınmaktadır. 

5- Kara Davud (Delâilü’l-Hayrât Şerhi): “Delâlil’ül-Hayrât” isimli eseri tercüme ederken yapılan ekler, eseri yeni bir telif türüne dönüştürmüştür. Osmanlı topraklarında “Delâil-i Şerif” yâhud “Kara Davud” olarak tanınan eserde Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz’in isimleri, haftalık okunacak salavatlar, Hz. Peygamber (sallallâhu aleyhi vesellem) Efendimiz’in hayâtı ve mûcizeleri, Mîraç, diğer peygamberler, Kâbe, cennet, cehennem, vs. bahisler kıssa ve menkıbeler eşliğinde ele alınmaktadır. 

Muhakkak okunması gereken kitaplar bu kadar değil lâkin yerimin darlığından dolayı bunlara iktifâ ediyorum. Dertlisi Furkan dergisinin Anadoluculuk nüshasına bakabilir. 

Evet okuyalım ama ruhumuza jilet atarak değil!