MÝNNET: Þokun tesiriyle kýsa sürede, önce adýmlarýmý ardýndan ellerimi ve kollarýmý kaybettim. Burgaçlar halinde sökün eden sancýlarýn altýnda kemiklerim kýrýlýyor, un ufak oluyordu sanki. Deðirmene girmiþ arpa tanesi gibiydim. Sonra karanlýk beni tuttu, artýk onun içindeydim.
Beni sedyeye yatýrdýklarýnda içimdeki tüm odalarýn ýþýklarýný tek tek söndürüp, kapýlarýný tek tek kapatýyorlardý sanki. Azalarýmý teker teker yitiriyordum, ayaklarýmdan baþlayýp, gözlerime kadar geldi felcin þoku. Vücudum, giderek bedenim olmayan kocaman ve yabancý bir þeye dönüþüyordu ve ben onun içinde, giderek küçülüyor, azalýyor, kýsýklaþýyor, fersizleþiyordum. En son, bir kapý aralýðýndan sýzan zayýf bir ýþýk kýrýntýsý kadar azaldýðýmý hissettiðimde, feci bir geri dönme telaþýyla sarsýldýðýmý hatýrlýyorum. Ah, Allah'ým her þey ve her iþim yarýmdý!
Aman Allahým, kapýnýn örtülürken çýkarttýðý hava kadar bir þeymiþim meðer, bir nefes ince bir nefesmiþim o kadar...
Garip gelecek belki size ama o can telaþý içinde, ölüm karþýsýnda bu kadar güçsüz isek, hayatý büyük bir abartý olarak çýkartan kimdi peki diye düþünüyordum. Yani aslýnda bu kadar küçükse insan, bu kadar cýlýzsa, nazeninse, bütün bu hayat dediðimiz debdebenin, þaþaanýn anlamý neydi... Parmaðýmý bile kýpýrdatamýyordum, dilim dönmüyordu, ellerim ayaklarým çarpýlmýþtý, ama içimden sürekli konuþtuðum birisi olarak Allah'ýn varlýðý tüm kalbimi dolduruyordu. O esnada, yani vücudumdaki tüm kapýlar tam olarak örtülmeden az evvel, tutunduðum o son santimetrekareden son bir þey söylemek istedim. Hem de öyle bir söyleyiþle ki, içimden taþarak; ''Minnettarým'' dedim. Allahým, beni býrakmadýðýn için sana binlerce kere minnettarým.
***
HÜZÜN: Hastalanma günlerinde ve takiben nekahat vakitlerinde insanýn okumaya kudretinin kalmadýðý oluyor, cümleyi tamamlayacak, sayfayý çevirecek takatiniz kalmýyor. Ýþte o demlerde musikinin deðerini daha da iyi fehmediyor insan. Ve sinemanýn.Mecidi'nin ‘Söðüt Aðacý’ adlý filmi; müziði, rüzgarlarý, aðaç hýþýrtýlarý, yaðmur ve gök gürültüsü, kuþ cývýltýlarý, çocuk þarkýlarý ile beni içine aldý. Sinema, zamaný adeta mühürleyen bir sanat. Gözleri görmeyen bir adamýn, gözleri açýldýktan sonra cehenneme dönen hayatýný anlatýyor film. Mecidi filmlerinde tekrarlanagelen bir imge olarak havuz, göksel hediyeleri anýmsatan bir þiirsellikte sergilenir. Gene öyle olmuþ. Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin mesnevisini, havuzun içinden bulup çýkartýyor son sahnede. Asrýmýzýn en temel meselesi insan tekinin yalnýzlýðý. Ýçimizdeki yalnýzlýk hissiyle baþ edemiyoruz.
***
HAYAL: Önümüzdeki ay, Endülüs'te olacaðým günleri ipleri çekiyorum. Kendisi de ressam olan sanat tarihçi Haþim Cabrera'nýn eseri, ‘Ýslam ve Çaðdaþ Sanat’, Hece Yayýnlarýndan neþredildiðinde heyecanla karþýlamýþtýk. Ýber Yarýmadasýnda, 1492'den sonra, engizisyon baskýsýyla zorla Hýristiyanlaþtýrýlan Müslümanlara ‘Morisko’ deniyor. Bunlar her ne kadar sonrasýnda Hýristiyan da olsalar, gündelik yaþamlarýnda kültürel manada, müzikten mutfaða kadar, Ýslam ve Arap etkilerini taþýyorlar. Ýspanyol halk müziði olarak selamlanan Flamenko'ya, ‘Arab'ýn Ah'ý’ denmesindeki incelik gibi. Bugünlerde, eski evlerinin temellerinde tuz yataðýna sarýlmýþ Kuraný Kerimler bulan Ýspanyollar, derin bir sorgulama içindeler. Haþim Cabrera, Endülüs mimarisindeki simetrik sonsuzluðu aþk/meþk metafiziðinde yorumluyor. ‘Ruhun Renkleri’ adýný verdiði bir resim koleksiyonu var, baþlýðý oradan aldým...