Rusya, ýsrarla Türkiye ile iliþkilerin düzelme ihtimali olmadýðýný dile getiriyor. Açýklamalarý belirli aralýklarla yapma ihtiyacý neden duyuluyor, ortada basýna yansýmamýþ baþka sorunlar mý var, orasýný henüz bilemiyoruz. Akkuyu Nükleer Santrali’nden de kýsmen çekilme kararý aldýðýna göre yapýlan açýklamalarýn sadece siyasi söylem olmadýðý söylenebilir. Akkuyu Nükleer Santrali’nin tamamý Rusya’ya ait ve buradaki hissesinin % 49’unu satabileceði, 2010 yýlýndaki hükümetlerarasý anlaþmada yer alýyor. Ancak bu satýþ için taraflarýn rýzasý gerekiyor. Dolayýsýyla Rusya, Türkiye’nin de onayýný almak durumunda.
Türkiye Rusya’nýn Akkuyu þirketindeki aðýrlýðýný azaltmasýna itirazý olmayabilir. Ancak bu % 49’luk hissenin kime satýlacaðý konusunda anlaþmazlýk çýkabilir.
Rusya’nýn ekonomik mi yoksa siyasi nedenlerle mi hissesini devretme kararý aldýðýný ayrýca incelemek gerek. Bununla birlikte, kendisine kimi ortak olarak seçeceði konusu, her durumda Türkiye üzerinde siyasi baský yaratma amacý taþýyabilir.
Rusya’nýn baskýsý
Rusya, hissesini Türkiye’nin pek de nükleer enerji konusunda ülkeye sokmak istemediði bir devletin kuruluþuna satsa, o devlet ile Türkiye’nin karþý karþýya gelmesine yol açar. Yapar mý bilinmez ama mesela Kýbrýs Rum Kesimi’nden bir ortak bulduðunu düþünsek, ortalýðýn nasýl karýþacaðýný öngörmek zor olmaz. Öte yandan Türkiye’nin pek de itirazý olmayan bir devletin þirketi hisseleri alýrsa, o zaman da Türkiye Rusya’nýn iradesiyle o devletle anlaþma yapmak zorunda kalýr.
Niyet, Türkiye’nin itiraz edeceði bir durum yaratarak Akkuyu konusunu sabote etmek de olabilir. Ancak niyet ne olursa olsun sonuç itibarýyla Rusya’nýn attýðý her adýmýn Türkiye’yi kendisinden uzaklaþtýrýp öncelikle ABD’ye, ardýndan da Avrupa’ya yaklaþmak zorunda býraktýðýna þüphe bulunmuyor. Rusya piyasasý daralan Türkiye, gözünü bir yandan yeniden Avrupa’ya, diðer yandan yakýn çevresindeki diðer baþka ülkelere çevirmek durumunda kalýyor. Ancak konu güvenlik olduðunda, her durumda ABD ve Avrupa’nýn güçlü ülkeleriyle iliþkilerini geliþtirmeye yöneliyor.
DAEÞ sorunsalý
Rusya’nýn askeri anlamda Türkiye’yi doðrudan tehdit etmediði açýk. Türkiye’yi tehdit etme iþini PKK ve DAEÞ yapýyor. PKK ile mücadele konusunun Türkiye’yi ABD ve AB ülkelerine yaklaþtýran bir yaný yok. Sanki Türkiye’nin Batý ile iliþkileri önce bozulsun, sonra Türkiye’nin pek de istemediði konularda anlaþmalar yapýlsýn diye uðraþýyor.
Öte yandan DAEÞ, tam tersine Türkiye ile Batýlý ülkelerin iþbirliðini neredeyse zorunlu kýlýyor. Türkiye sýnýrýndan yollayýp durduðu füzeler, Türkiye’yi Suriye’ye çekmeye yönelik tahrik için yapýlýyor olabilir. Ancak DAEÞ, Türkiye’nin kendi baþýna bu iþe kalkýþmayacaðýný, müttefikleriyle birlikte yeni projeler arayacaðýný muhtemelen biliyordur.
Türkiye’nin DAEÞ’le mücadele kapsamýnda müttefikleri ile iþbirliðini geliþtirmesi, giderek sonuçlarýný da ortaya koyuyor. DAEÞ füzelerini bertaraf etmek için TSK’nýn karþý vuruþlarýna ABD’nin kara savaþlarýndaki en etkili silahlarýndan olan ve HIMARS adýyla bilinen mobil füze kalkaný sistemi destek verecek.
Bu destek “Güvenli Bölge” konusunda yol alýnmasýný saðlayabilir. Ancak giriþim ayný zamanda Rusya’nýn Suriye’deki askeri üslerine karþý yeni bir karþý üs gibi de görülebilir. Almanya’nýn da Ýncirlik’teki asker sayýsýný ikiye katlamayý istediði düþünülürse, DAEÞ’in esasen Türkiye’yi Rusya’ya karþý silahlanmak isteyen ülkelere doðru yönelttiðini söylemek mümkün.
Rusya’nýn Türkiye ile anlaþmalarýnýn zor olduðunu söyleyip durma nedenlerinden birisi bu olabilir.