Rusya krizi ve araçsallaştırma

Rusya’yı dış politikada siyasetsizliğe iten en önemli eğilimlerin başında, oldukça kaba bir araçsallaştırma yaklaşımı geliyor. Araçsallaştırma sadece siyasetsizliği körüklemekle kalmıyor, ‘statik stratejik hedefler yaklaşımı’ stratejinin kendisine dönüşüyor.

Bu kapsamda, strateji ile stratejik hedefler ayrımının en rahat yapılabileceği alanlardan birisi de, Rusya’nın hava sahası ihlalleridir. Sadece son bir yıl içerisinde Norveç’ten İngiltere’ye, Danimarka’dan Japonya’ya varıncaya kadar gerçekleşen ihlallerden bir strateji çıkarmak mümkün değil. Bu, olsa olsa güç gösterisinin stratejik hedefe dönüşmesi olabilir.

Bu durum, özellikle 2008 Gürcistan çatışmasından bu yana Rusya’nın sistematik yaklaşımının özünü oluşturdu. Suriye’de ise zirvesine tırmandı. Suriye krizinin ikinci yılının başında aynı panelde tartıştığımız Russia in Global Affairs dergisinin editörü Fyodor Lukyanov şöyle yazmıştı: “Rusya, Suriye’deki yatırımlarını korumaya değil, uluslararası ilişkilerdeki statüsünü korumaya çalışmaktadır.” Zira o dönemde, Tartus üssü üzerinden abartılı analizlerle Rusya’nın hamlelerinde ‘strateji’ aranıp durdu.

Oysa Rusya için Suriye oldukça ucuz maliyetle kullandığı bir ‘araç’ olduğundan, taktiksel hamleleri ve stratejik hedef(ler)ine yönelik adımlarının toplamından şümullü bir strateji çıkmamaktadır. Bu durumun büyük maliyetler üretmemesinin en önemli sebebi ise krizlerde paydaş durumunda olan diğer unsurların en az Rusya kadar taktiksel hamlelere esir olmasıdır.

Gürcistan’dan Suriye’ye, Ukrayna’dan Avrupa krizine Amerika’nın ve AB’nin içine düştüğü kısır döngü ve siyasetsizlik, Rusya’nın oldukça rahat bir şekilde ‘alan kazanmasına’ imkân vermektedir. Lakin ‘kazanıldığı farz edilen’ alanların ne ile doldurulacağına dair ufukta hiçbir tutarlı siyaset de görünmemektedir. Yukarıdaki kriz alanların tamamında Rusya’nın stratejik hedeflerine yönelik attığı adımların neticesinde ulaştığı ve başarılı bir politika olarak isimlendirilecek tek bir örnek bulunmamaktadır. Rusya lehine, Batı’nın ‘no boots on the ground’ düzeyine gerileyen oksimoron güvenlik yaklaşımının sebep olduğu güç boşluğunu istismar etmekten öteye geçen bir netice ortada görünmemektedir.

Diğer yandan, enerji politikalarını da benzer bir araçsallaştırmaya mahkûm eden Rusya, yaşadığı ambargodan başı sonu belli bir strateji ile çıkmak yerine kısır döngüyü büyütmeyi tercih etti. Bu noktada, Rusya açısından içinde bulunduğu fasit daireden belli ölçüde çıkmasında partner olabilecek ülkelerin başında gelen Türkiye ile de benzer bir kriz sarmalına girmeyi tercih edip etmeyeceği yakıcı sorunun kendisidir. Başka bir ifadeyle, Rus stratejisinin varlığı veya yokluğu tartışmasının cevabı, Türkiye ile ilişkilerini nasıl sürdüreceğinde de görülecektir.

Eğer Rusya, Türkiye ile ilişkilerini de benzer bir şekilde Soğuk Savaş aklına teslim olarak araçsallaştırmayı tercih ederse, kazananı olmayan bir sürecin başlamasına yatırım yapmış olacaktır. Aksi bir tercih ise Rusya’nın krizinden çıkış stratejisinin varlığına delalet edecektir. Krizden çıkışın tek yolu, aklıselimi koruyarak, şümullü bir -ortak-strateji geliştirmek ile mümkün olabilir. Aksi takdirde, Suriye krizinin başından beri Baas rejimine Çeçenistan tecrübesini aktarmaktan öteye geçemeyen yaklaşımın ne Ortadoğu ne de Suriye için ortaya koyacağı bir strateji olmayacaktır.

Gelinen noktada Rusya, ya Batı kampı ile birlikte Suriye’de siyasetsizlik yarışını derinleştirecektir ya da krizin bizatihi kendisi olan vekâletler savaşından vazgeçecektir. İşin hazin yanı, Soğuk Savaş dönemi boyunca olabilecek en yaygın ve makro düzeyde vekâlet savaşlarını ‘kaybet-kaybet denklemi’ içerisinde vermiş olan aktörlerin, aynı hataları tekrar edip farklı netice beklemeleridir.

Rusya’nın son yedi yıldır ihlal, işgal ve ilhak ile müdahil olduğu hiçbir yerde, müdahil olmasının öncesinde sahip olduğu pozisyondan daha güçlü, daha rahat veya sorun çözücü olduğu iddia edilemez. Aynı şekilde, 2008’den beri yaşanan süreçlerde Türkiye, krizlerden çıkış için ortaya yol haritası koymayı başarabilen, bunun yanı sıra Rusya ile ortaklaşabilen tek bölgesel aktör olmuştu. Hâl bu iken, Türkiye Rusya için krizin değil, aksine çıkışın ortağı olma potansiyelini korumaya devam ediyor.