Rusya, Türkiye’yi kaybetmeyi göze alabilir...

Gerçekler üzerinden yürümekte yarar var: Rusya, Suriye’ye indirdiği askeri gücüyle Bayırbucak/Türkmen Dağı’nı bombalamaya başladığı gün, Türkiye’yi kaybetmeyi göze almıştı. Devamında yaşanılan olaylar, Moskova’nın bütün senaryolara hazır olduğunu gösteriyor.

Aslında, yaşanılan, Kırım’ın ilhakı sonrasının doğal uzantısı, çünkü, Rusya, o kararla dünyayı karşısına alacağını biliyordu, adımını attı, geri çekilmeye de niyetli değil.

Yaşadığımız süreci iyi okumak zorundayız. Karşımızda, ikili ekonomik/sosyal bağlardan kaynaklanan akılcı rotalar izleyen bir güç yok, yaşanılan gelişmelerin varlığını tehdit ettiğine inanan, bu inançla da her geçen gün biraz da saldırganlaşan ekonomisi zayıf, askeri gücü yüksek “diktatoryal” bir devletle karşı karşıyayız.

‘Nükleer’ kelimesini erken kullandı...

Rusya ile NATO arasında Doğu Akdeniz’de yaşanılan gövde gösterisi sürecinde Putin’in “nükleer santaj”ın ilk işaretini biraz daha geç vereceğini tahmin ediyordum, o, hız kesmiyor.

Putin’in, Rus Savunma Bakanı’nın Doğu Akdeniz’deki Rus denizaltısından ateşlenen seyir füzeleriyle ilgili bilgi verdiği sırada birden, “Ateşlenen bu füzeler ileri teknoloji ürünü olduklarını gösterdi. Bunlara konvansiyonel veya nükleer başlık takılabilir, umarım, DAEŞ’le mücadelede nükleer başlık takmak zorunda kalmayız” demesi önemlidir.

Rusya, DAEŞ gibi bir örgüte neden nükleer başlık kullansın? Sözün gerçek hedefinin kimler olduğunu anlamamak için aşırı saf olmak gerekiyor.

“Ben bu füzeleri bakın, denizaltılarımdan başarıyla fırlatıyorum, yarın gerekirse nükleer başlıklı olanı da fırlatırım” demenin Kremlin tarzından söz ediyoruz, insanlık için ağır risktir.

Bir ‘petro-devlet’in paniği

Önce de yazdım, Rusya, Suudi Arabistan’ın nükleer silaha sahip bir başka modelidir. Küresel stratejide bu türlere “petro-devlet” diyoruz.

“Tek kaynağa” dayalı ekonomilerin en büyük riski, küresel piyasalardaki fiyat istikrarsızlığıdır. Nitekim, petrol fiyatının üçte iki oranında düşmesi, Rusya’yı belli ki büyük  bir “panik atağa” sürüklemiş durumda.

Rus halkının bugün yaşamakta olduğu ekonomik çaresizliğin ana sorumlusu Putin’dir. Rus lider, ülke ekonomisini petrol bağımlılığından kurtarmak için hazırlanan “modernizasyon” programını “devletçi” zihniyetle ve yine büyük devlet holdingleri üzerinden yürütmeye kalkınca, “Sovyetleşme” sürecinin de tetikçisi oldu.

“Petrol dışı” sektörlerin geliştirilmesi programının devlet eliyle yürütülmesinde atlanan ana konu, programın, yine devletin en büyük kazanç kapısı olan petrol gelirlerine bağımlı kılınmasıydı.

Petrol fiyatları düştü, “modernizasyon” yarım kaldı, toplu çöküşün işaretleri alınmaya başlandı, şimdi artık “dünyayı tehdit” aşamasındayız.

Moskova’nın verdiği mesaj açık, “Ben batarsam, beraberimde hepinizi sürüklerim...”

Konu zaten bu nedenle “nükleer başlıklı seyir füzeleri” muhabbetine çabuk geldi.

Ankara oyunun farkında...

Türkiye’nin izlediği “itidal politikası” oyunu gördüğünü gösteriyor. Sabır gerektiren zor bir süreç ama Putin’e kendi ülkesinde yarattığı büyük felaketi ört-bas edecek bir dış serüven olanağı tanımamak gerekiyor.

Kuşkusuz tehdit ve aşağılamalarını sürdürecek, İran, Irak ve Suriye yönetimleri eliyle bölgesel çatışma risklerini de artırmaya çalışacaktır, soğukkanlı olmak zorundayız.

Karşımızda Katar’ı yöneten Tamim ailesi kadar akıllı olmayan bir lider var. (Katar’ın gelirinin yüzde 50.7’si artık petrol/doğalgaz sektörü dışındaki ekonomik faaliyetlerden geliyor.)  Ve Putin gibi çaresizlik karşısında askerini ileri süren liderler tehlikelidir.

Uyarıyorum: Putin ve kendisini oraya yerleştirmiş oligarkların yanlış politikaları sonucu, insanlık olarak büyük bir Rusya sorunuyla baş etmek zorundayız, yaşanılan, bir Türk-Rus ikili krizi değildir.

Suriye ve Irak’ın yok olması sürecinde ağır bedeller ödeyen küresel güvenlik sistemi, Rusya’nın çöküşü karşısında ayakta kalabilir mi, ayrı bir soru işaretidir.

Önümüzde iki seçenek var: 1- Kırım’ın ilhakı başta Rusya’nın yaptıklarını görmezden gelip, bu çöküşü durduracak adımlar atabilir, ambargoların kaldırılmasına karar verebiliriz, ki, bu yalnız Putin ve olgiarklarının güçlenmesine yarar, 2- Riski göze alır, nereden inceyse oradan kopsun diyebiliriz.

Rusya gibi devletlerle “uzlaşarak” bir yere varamazsınız, artık dönem “kararlı caydırıcılık” dönemidir.