'Rusya- Ukrayna Savaşı' niye bu kadar gündemimizde diye soruluyor, çoğu yerde...
Bu soruyu soranlar, ya, dünyada olan bitenlerden ve dünyayı -hâlen de- bir nükleer savaşın eşiğine kadar getirmiş olan yüksek gerilimden hiç habersizler... Ya da, Putin'in Ukrayna'nın sivil kesimlerine ve şehirlerine yaptığı ve insan eseri olan her şeyi yok etmeyi şiar edinen korkunç ve barbarca saldırganlığını ekranlardan görüyorlarsa, o zaman da, 'Bana dokunmayan yılan, isterse bin yıl yaşasın...' vurdumduymazlığındalar ve bilmiyorlar ki, bu yangın söndürülemezse, sonunda bütün dünyaya yayılabilir... Hele bazılarının, 'Yesinler birbirlerini...' diyecek kadar tuhaf bir mantık geliştirmeleri daha bir facia...
Evet, iki veya daha çok tarafın silâhlı kimseleri ve bâtıl niyetler ve emeller için savaşıyorlarsa, o ayrı... Ama, bir savaş ateşinin ortasında savunmasız ve çaresiz kalmış kadınlar, erkekler ve mâsum /günahsız çocukların yanıp kavrulmasına ve insan emeğiyle meydana getirilmiş ve onbinlerce- yüzbinlerce evlerin korkunç bir vahşîlikle tahrib edilmesine duygusuzca yaklaşılması, Müslüman inancına sahib kimselerin kabul edebileceği bir tavır değildir... Dikkat edilecek olursa, Rusya'nın güçlerini çektiği yerlerde, tahrib edilecek bir insan eseri kalmamışçasına bir yıkım gerçekleştirilmiştir.
Sadece, son iki günün görüntüleri olarak Kiev yakınlarındaki Bucha (Buça) ve Borodyanka veya Donetsk yakınlarındaki Kramatorsky şehirlerinin yakılıp yıkıldığının ve sivil insanların evlerinin yağmalanıp, sonra da daha bir viran hale getirilmesinin yürek parçalayıcı sahneleri karşısında hissizce kalmak nasıl mümkün olabilir?
Bu sahneler Putin'in ve bu zulme alkış tutanların öğünebilecekleri 'şaheser' çapındaki utanç levhalarıdır.
*
Dün sabah haberlere bakarken, bir insan olarak, Putin ve benzeri zâlimlerle -sûreten de olsa- insan diye anılmaktan acı duydum. Donetsk yakınlarındaki Kramatorsky demiryolu istasyonuna yapılan füze saldırısında, evlerini-barklarını, şehirlerini terk edip başka yerlere kaçmak üzere bekleşen binlerce insanın bulunduğu bir bölgeye atılan bir füze ile, çoğu çocuk-kadın, 50'den fazla insanın cesed parçaları her tarafa savrulmuş, yüzlercesi de yaralı... 400 bin nüfuslu Mariupol'de ise, kuşatılmış 150 binden fazla insan, haftalardır, en elverişsiz şartlarda sığınaklarda ve perişan durumda...
Ve böyleyken, Rusya, dünyayı, 'Artık her ne yaparsam, benim gücüme mukabil bir güçle karşı koyamıyacakları anlaşılmıştır...' mantığıyla; 'Bizi güç duruma düşürmek için o füzeyi bizzat Ukrayna atmıştır...' diyecek kadar sorumsuz, vicdansız ve entrikacı bir mantık geliştirip dünyayı daha bir kandırmaya çalışıyor...
Neredeyse, 'Ukrayna'ya biz hiç saldırmadık, bütün o tahribatı Ukrayna, Rusya'yı suçlamak için bizzat yapmıştır...' diyecek!..
Ha gayret, (towariş /yoldaş) Putin... Ne de olsa, eski bir KGB ajanı olarak bu gibi durumların halklara nasıl gösterileceğinin idmanlarını az yapmamıştır.
*
Adolf Hitler bu kadarını yapmamıştı denilebilir. Çünkü, Yahudiler ve çingeneler dışındaki sivillere bu kadar imha edici bir yıkıcılık sergilememişti. Ki, hâlâ da, Fransız siyasetçilerinden ve fikir adamlarından birçoğu, 'Alman işgalinde geçen 4 yılı aşkın süre' içinde, sivil halkın hedef seçilmediğini ve Hitler'in başta başkent Paris olmak üzere, Fransa şehirlerinin, köylerinin yakılıp yıkılmasına müsaade etmediğini itiraf etmişlerdir.
*
Tekrar edelim; nicelerinin bu vahşilik ve barbarlığı, sadece geçmiş tarihteki bir takım saldırıların karşılığı olarak görmeleri, ve 'Ohh olsun... Onlar geçmişte şöyle yapmışlardı...' gibi yazıların yazılabilmesi, asla kabullenilmemesi gereken bir kaba intikamcılık olsa gerek...
Çünkü, hiçbir günahı olmayan mâsum çocukların varlığını olsun düşünmek, onların mazlumiyetine yanmak gerekir. Dahası, en zâlim bir kişi bile olsa, bir kazada bir arabanın altında kalıp yardım için çırpınsa, 'Sen zâten düşmanımız olan birisiydin, buldun belânı, çek cezanı!..' diyemez, onun başına gelen kazâya karşı, insan olarak yardımcı olmak sorumluluğumuz olduğu anlayışından uzak kalamayız. Düşmanımız varsa, onun açlık, hastalık, kazâ ve diğer şekillerde ölümle hayattan çekilmesi bizim gücümüzün işareti olamaz... Düşmanı kendi gücümüzle alt etmektir, aslolan...
*
Ve... Erdoğan Türkiyesi'nin, bu zâlimâne ve eşitsiz savaş ateşini söndürmek ve, sadece bizim ülkemizi değil, bütünüyle bütün dünyayı büyük bir yangın yerine çevirmek istidadı gösteren bu barbarlığı sonlandırmak için çırpınması gerçekten de, 'Allah razı olsun!' dedirtecek çapta bir insanî duruştur. Ve, bu merhalede, Amerikan ve NATO aklı, Türkiye'ye muhtaç olduğunu hissedip, 'Türkiye'yi gerektiğinde, NATO'nun bir vurucu gücü olarak devreye sokabileceği'ni düşünüyor... Nitekim, Amerikan emperyalizminin, F-35 savaş uçakları satacağı vaadiyle Türkiye'nin ödediği 1,5 milyar doları yıllarca, eşkıyalık yapıp, iade etmemişken; şimdi, Türkiye'ye, F-35 değil ama, F-16 savaş uçağının satılması için Amerikan Kongresi'nden izin istemesi, boşuna değil...
Türkiye, 'F-35'ler' için de; kendisine verilmediği için, yerine, Rusya'dan S-400 füzelerini satın almak zorunda kaldığı 'Patriot' füzeleri için de ısrarlı olacaktır, elbette...
Ama, yok öyle yağma... Washington'dan gelen taleplere 'Yes men!.. /Başüstüne efendim!..' diye boyun büken o 'eski Türkiye', -inşaallah- çoook gerilerde kalmıştır. 'İçerdeki muhalefetle işbirliği yapıp Erdoğan'ı iktidardan uzaklaştırmak'tan söz eden Biden'a o sözleri yalattırılmalıdır.