Rusya ve Suriye krizi

Rusya uzun süredir ABD ve müttefiklerini Suriye’de muhaliflere silah yardımı yapmakla, dolayısıyla iç savaşı alevlendirmekle suçluyordu. Diğer taraftan Ruslar, Şam rejimine silah satmadıklarını, sadece geçmişte imzaladıkları satış anlaşmalarının gereğini yerine getirdiklerini iddia ediyorlardı. Geçen hafta Türkiye, Moskova-Şam seferi yapan sivil bir uçağı indirip, uçakta taşınması yasak ‘askeri’ materyaller olduğunu tüm dünyaya ilan edince Amerika Rusya’ya karşı moral avantaj yakalamış oldu. Washington bu sayede Rusya’nın Suriye’yi silahlandırdığının kanıtlandığını öne sürdü. ABD’ye göre Moskova’nın Suriye politikası da ahlaken iflas etmiş oldu, çünkü Rusya (Çin ile birlikte) bir yandan Suriye’ye karşı önlem alınmasını engelliyor, diğer taraftan sivil uçaklarla Esad rejimini silahlandırıyor.

Kısacası Suriye ve Türkiye’nin ötesinde küresel bir rekabet tüm hızıyla devam ediyor. Taraflar bölge devletleri üzerinden küresel bir satranç oyunu oynuyor. Esenboğa’ya inen uçak da bu oyunun piyonlarından sadece biriydi.

İstihbarat kimden?

Moskova’dan havalanan Suriye uçağı ile ilgili istihbarat çok ilginç bir zamanda Ankara’ya ulaştı: O gün Rusya Devlet Başkanı Putin’in daha önceden planlanmış olan Türkiye gezisinin ertelendiğini öğrendik. Ayrıca aynı gün gazetelerde Irak ile Rusya’nın 30 adet Mi-28 helikopteri ile 42 adet yerden havaya savunma sistemi Pantsir-S1 alımlarını da içeren 4.2 milyar dolarlık bir silah satış antlaşmasını imzaladığı haberini okuduk. Bu haberlerde Türkiye ile son dönemde arası iyice bozulan bir diğer komşumuz olan Irak’ın MİG-29savaş uçakları ve ağır zırhlı araçların satışıyla ilgili müzakerelerin devam ettiğini de öğrendik. Maliki Rusya topraklarındaki açıklamalarında Türkiye’ye verdi veriştirdi, “birisi Türkiye’yi Suriye’de durdursun” dedi. Böylece Türkiye’nin Suriye politikası karşısında İran ve Rusya’dan sonra Irak ve Rusya’nın arası da pekişmeye başladı.

İşte Rusya’dan havalanan Suriye uçağını F-16 savaş uçaklarımızla böyle bir günde Ankara’ya inmeye zorladık. Zamanlama önemliydi, çünkü muhtemelen Ruslar askeri araç-gereci bu şekilde ilk kez Suriye’ye ulaştırmıyorlar. Belli ki başka uçaklar ve başka nakliyatlar da var. Ama bize ‘denk gelen’ bu uçuş oldu. Türk istihbaratı Rusya’dan Suriye’ye kalkan her uçağı izlemeye almadığına göre, bu istihbaratın geliş şekli ve zamanlaması mühim. İkinci olarak istihbaratın nereden geldiği de önemli. Kaynak hala meçhul. Bazı haberlerde NATO’nun ismi geçiyor. Bu durumda istihbaratı Almanlar da vermiş olabilir, Fransızlar da, veya başka bir üye ülke istihbaratı da. Ancak istihbaratın en çok ABD’ye yaradığı kesin. Ayrıca istihbaratın doğrudan kimden geldiğinden çok, o kişiye nereden geldiği önemli. Birçok olayda kaynak Alman veya İngiliz görünürken esas kaynak farklı çıkabiliyor.

Her neyse, sonuçta gelen istihbarat süper bir zamanlamayla geldi ve haber kaynağı açısından maksadına ulaştı. Eğer Türkiye’nin amacı da Rusya’yı Suriye konusunda daha fazla şüpheli hale getirmekse sorun yok, o zaman Türkiye de amacına ulaşmış demektir. Bunun ötesinde uçak krizinden daha fazlasını beklemek doğru değil.

Kutuplaşma derinleşiyor

Satranç oyununda yeni hamleler gelecektir. Ancak beni asıl ilgilendiren bölgemizde hızlanan ve bizim de tam ortasında yer aldığımız kutuplaşma. İran-Irak-Suriye ve Lübnan Hizbullahı hızla mezhep temelli bir kutsal ittifaka sürükleniyor. Saydığımız ülkeler güneydoğu ve güney sınırımızın tamamı demek. PKK ve PYD de her geçen gün bu ittifakın doğal üyesi haline geliyor.

Söz konusu ülkeler teknoloji ve ekonomileri itibariyle büyük işler yapabilecek bir güce sahip değiller. Ancak Rusya’nın da böyle bir ittifakın orkestra şefi haline gelmesiyle ve Çin’in uzaktan vereceği destekle birlikte işin rengi değişebilir ve onlarca yıl sürebilecek iç savaşlar ve bölge savaşları mümkün hale gelir.