Rusya ve Türkiye: kurumlara güven sorunu

Dünyadaki birçok ülkede, siyasetin başında olanların askeri kurumlar ya da istihbarat örgütleriyle sorunları oluyor.

Geçtiğimiz yıl “Panama Belgeleri” üzerinden Rusya Devlet Başkanı Putin’e karşı bir darbe girişimi yapıldığı ileri sürülmüştü. İddialar CIA’nin Oligarklar üzerinden bir saray darbesi tezgahladığı şeklindeydi. Söz konusu girişim Putin ve çevresinin mali konular nedeniyle yargılanmasına yönelik bir girişim olarak not edilmişti. Benzer durum Trump için de oldu, ancak onunla ilgili girişimler daha çok Putin’in kendisini iktidara getirdiği iddialarıyla yapıldı.

Yönetim biçimi fark etmez, sonuçta her iki lider de güvenlik-istihbarat birimlerinde köklü değişiklikler yaptılar. Bununla birlikte, Trump ve Putin’in askeri kurumlara ne kadar güvenebilecekleri hala şüpheli.

İşin Trump’la ilgili kısmı, henüz açık değil; ancak çok sayıda siyasetçi bir açık kapı bırakma ihtiyacı hissederek başkanın süresini tamamlayamama ihtimali üzerine politika üretiyor. Muhtemelen Trump da kimlerin kendisine iş yaptırmamaya çalışacağını, hataya teşvik edeceğini ve bunları da nerelerde yapabileceklerini biliyordur.

Tehlikeli bekleme anı

Meselenin Putin kısmı daha karmaşık, zira ABD’de başkanın güvenmediği kurumlar, işlemleri askeri araçlarla yapmıyorlar. Oysa Rusya’da Putin’in güvenmemekte haklı olabileceği çok sayıda eli silah tutan kurum bulunuyor. Üstelik Rusya’da başkanlara yönelik hamleler, genel olarak küresel düzlemde başkanın ülkeye seçtiği “yer” ile ilgili oluyor.

Kabaca, bu yer “batıcı-batılı” olma haliyle Avrasyacı olma hali olarak ifade edilebilir. Bugün Putin için “batı” daha çok Avrupa gibi gözükmekte ve bu bölgeye olumsuz bir bakış sergilenmekte. Ancak henüz o “Batı” içine ABD’nin girip girmeyeceğini bilemiyoruz. Belki ülkedeki bazı kurumlar, bu konuda Putin’i zorlama zamanı geldiğini düşünüyorlardır.

Malum, Suriye’de DEAŞ’la mücadeleyi alanda sürdüren tüm silahlı güçler, aynı bölgede toplandılar ve karşı karşıya bekler vaziyetteler. Kimi ya da neyi bekliyorlar diye sorduğumuzda ise Rusya ile ABD hangi konularda anlaşacaklarsa, İran, Esad rejimi, PYD, ÖSO ve hatta Türkiye ona göre pozisyon belirleyecek yanıtı öne çıkıyor.

Sevk etme girişimi

İşte bu bekleme hali, provokasyonlara en açık dönem; ki bunun denenmediği de söylenemez. Rusya, yanlışlıkla Türk askerlerini vurdu; TSK ve siyasal iktidar, durumu önce teyit ettiler. Olmayacak iş değil; çatışmalar bu tür kazalara her zaman açıktır. Ancak bu tür olayların üzerine bir “şüphe” inşa edilirse, o zaman kazadan değil siyasetten söz edilir.

Mealen ifade etmek gerekirse, ilk açıklamalardan hemen sonra Rusya Türkiye’nin kendilerini bilgilendirmediğini iddia etti; TSK ise bu bilginin günler öncesinden kendilerine iletildiğinde ısrar etti. Üstelik olay tam da CIA başkanının Türkiye ziyaretine denk gelince, bu açıklamalardan şüphe çıkarmak daha kolay oldu.

İki gelişme arasında bir bağlantı var mı bilinmez. Ancak, her iki taraf da bir koordinasyonsuzluk oldu demek yerine başka şeyler diyorlar ise biri doğru söylemiyor diye düşünülebilir. İfadelerden çıkan anlam şu: Rusya, Türkiye’nin “kendi başına işler yaptığını” ima ederken Türkiye de Rusya’nın koalisyon dışı bir gündemi olduğuna işaret ediyor.

Dolayısıyla bu durum, iki ülke arasındaki stratejik ortaklığın güvensizlik zeminine taşınmasını teşvik ediyor. Siyasetin neyin üzerine inşa edileceğine siyasiler karar vermedikçe, “uçak krizi” noktasına dönülebilir ve bu öncekinden daha büyük risklere işaret eder.