Suriye sorununun her yönüyle Türkiye’yi olumsuz anlamda etkilediði açýk. Bir yanda can derdiyle ülkesini terk edip Türkiye’ye sýðýnan ya da Türkiye’den geçerek kendilerini baþka topraklara atmak isteyenlerle ilgili insani sorunlar bulunuyor. Bir yandan sýnýr komþusu olma ihtimali bulunan örgüt ya da gruplarla mücadele sürüyor; öte yandan da Rusya gibi büyük bir güçle karþý karþýya geliniyor.
Bu ortamda Türkiye üç farklý mücadele yöntemini eþ zamanlý uygulamak durumunda kalýyor. Bunlar; insani kriz yönetimi, terörle mücadele ve devletler arasý risk yönetimi.
Suriye krizinin baþladýðý dönemde Türkiye söz konusu üç yöntemin devletlerarasý risklerin bertaraf edilmesinden baþlayarak sýrayla uygulanmasýný defalarca uluslararasý toplumun gündemine taþýmýþtý. Ancak süreç tersine iþledi ve önce insani kriz, ardýndan terör, son olarak da devletlerarasý krizler ortaya çýktý.
Sürecin bu þekilde tersinden þekillenmesinin bir dizi nedeni olabilir. Ancak anlaþýldýðý kadarýyla esas sorun, Suriye ve hatta Irak’ta ortaya çýkan geliþmelerin baþka devletlerin kendilerine alan açma mücadelesine çevirme beklentisi oldu.
Çok taraflý oyunu bozmak
DAEÞ, yaptýðý eylemlerle Fransa ve Birleþik Krallýðý doðrudan ve askeri olarak bölgeye sokmayý baþardý. PKK üzerinden dolaylý olarak bölgede zaten var olan diðer devletleri ve Esad yönetimi ile omuz omuza savaþan Rusya ve Ýran’ý da düþünürsek, Irak-Suriye bölgesinin açýkça bir uluslararasý savaþ alanýna döndüðünü söylemek yanlýþ olmaz.
Söz konusu tablo, bölgede DAEÞ, PKK, PYD, ÖSO ya da baþka gruplar üzerinden yürütülen vekalet savaþýnýn giderek devletler arasý bir mücadeleye dönüþtüðünü de gösteriyor. Bu, adý geçen gruplarýn etkinliklerinin azalmasýndan çok, dar alanlara sýkýþtýrýlarak kendilerini destekleyen devletler adýna faaliyetlerini sürdürecekleri anlamýna gelir. Dar alanlara sýkýþtýrýlacak her bir grubun da faaliyetleri karþýlýðýnda kendilerine siyaseten yarý özerk yapýlar oluþturma sözleri verilmiþ olabilir.
Ancak anlaþýldýðý kadarýyla her bir grup baþka baþka devletler tarafýndan çekiþtirilip durduðundan, özellikle “batý” koalisyonu arasýnda bir uzlaþma saðlanamamýþ. Ýþte Rusya tam da bu durumdan yararlanma halinde.
Obama yönetiminin ikide bir fikir deðiþtirmesi nedeniyle yol alýnamadýðýný gören Rusya, sonunda ABD’yi bir karara zorlayacak hamleyi Türkiye üzerinden yapma kararý almýþ gibi gözüküyor.
Çift taraflý oyunu kurmak
Bu noktada sorulmasý gereken soru, Rusya’nýn neden Türkiye ile kriz çýkarmak istediði. Diðer bir ifadeyle Rusya Türkiye’nin ve Türkiye üzerinden baþka ülkelerin ne yapmasýný teþvik ediyor?
Rusya’nýn Türkiye ile savaþ istediði yok. Týpký Kuzey Avrupa’da, Kanada’da, hatta Ýngiltere’de yaptýðý gibi Türkiye’nin de sýnýrlarýný tehdit ederek NATO’yu harekete geçmeye zorluyor. Bu, NATO üyesi ülkelerin birbirlerine kenetlenmesine, kendi baþlarýna davranmamalarýna ve ABD þemsiyesinde yeniden “Batý” bloðu olmalarýna davetiye anlamýna geliyor. Tabi bu arada Türkiye’yi de hýzla Avrupa’ya doðru itiyor. Türkiye’nin AB zirvesine davet edilmesinde sadece göç konusunun etkisinin olduðunu düþünmek doðru olmaz.
Rusya, düþürülen uçak konusunda Türkiye ile ABD’nin bir oyun peþinde olduðunu ima etti. Bu ima, tam da esas muhatabýn ABD olduðunu ifþa ediyordu. Belki G-20 zirvesi sýrasýnda Obama ile Putin’in baþ baþa yarým saat ne görüþtüklerini sorma zamanýdýr. Belki Suriye krizini çözmek için sadece iki devletin bildiði ama içlerinden birinin ne yapacaðýný tam bilemediði bir yol haritasý vardýr.