Rusya’yı karşımıza değil yanımıza almalıyız...

Görünen o ki Rusya Suriye’ye kalıcı olmak üzere geliyor. Türkiye sınırına yakın Ceble’deki havaalanını kendi uçaklarının kullanımına uygun hale getiriyor, askeri personelinin yerleşeceği binalar inşa ediyor, Lazkiye’deki deniz üssünü başka bir yere taşıma planları yapıyor.

Amerika’nın buna itirazı var. Washington Rusya’nın müdahalesinin Suriye savaşını uzatma potansiyeli taşıdığını söylüyor. Ama asıl Suriye’de kalıcı olmasından, Ortadoğu’ya yerleşmesinden rahatsız. Ancak herkes biliyor ki, Amerika Rusya’ya etkin bir şekilde karşı çıkmayacak, bu yüzden ilişkilerini germeyecek.

***

Türkiye açısından bakıldığındaysa Rusya’nın Suriye’ye girmesi bambaşka anlamlar taşıyor. Her şeyden önce bu giriş Suriye sorununun çözümünün gerçekten uzamasına, daha doğrusu uzatılmasına yol açabilir. Rusya da Suriye’yi kendisi açısından bir fırsat kapısı olarak görebilir, Amerika da Rusya’nın Suriye’de yıpranmasını isteyebilir.

Rusya’nın varlığından ve ağırlığından cesaret alan Esad rejimi de siyasi bir çözüme yanaşmayabilir. Eğer Rusya önce IŞİD, belki de sonra El Nusra’ya karşı mücadele gerekçesiyle savaşa doğrudan taraf olursa, Türkiye’nin desteklediği gruplara karşı da tavır alabilir. Çatışmanın dinamiği de Rusya’yı bugün öngöremediğimiz noktalara sürükleyebilir.

Türkiye açısından asıl önemli olansa Rusya’nın PYD, dolayısıyla da PKK ile işbirliğine girmesidir. PYD’nin Esad rejimiyle ilişkilerinin hiç koparmadığı düşünüldüğünde, muhtemel Rusya-PYD/PKK işbirliği dikkate alınması gereken bir senaryo olarak akıllarda tutulmalıdır.

Ayrıca PYD’nin Rusya’ya dayanabileceğini düşünen müttefiklerimizin de ön almak isteyebilecekleri, PYD, yani PKK’ya bazı taahhütlerde bulunabilecekleri gözardı edilmemelidir. IŞİD’e karşı yapılan mücadelede kurulan taktik ortaklık Rusya faktörü yüzünden stratejik bir işbirliğine dönme potansiyeli taşımaktadır.

Tüm bu ve benzeri nedenlerden dolayı Türkiye Rusya’nın hassasiyetlerini göz önüne alan bir politika izlemek zorundadır. Öncelik IŞİD tehdidi dışındaki Suriye sorununun siyasi yollardan çözümüne verilmeli, Rusya’nın masaya getirdiği ya da getirebileceği teklifler ciddiye alınmalıdır.

Unutmayalım ki, Suriye sorunun çözümü Türkiye’yi rahatlatacak, PKK’nın planlarını altüst edecek, otonom kanton fikri bulunacak çözüm içinde eriyecektir. PKK ve IŞİD tehdidinin bu denli arttığı bir coğrafyada artık Türkiye’nin Esad’sız Suriye gibi bir beklentisi olamaz.

Esad’sız, daha da iyisi demokratik bir Suriye Türkiye’nin de, Suriye halkının da ideali olmaya devam edebilir. Fakat bu idealin gerçekleşmesi daha ileri bir tarihe bırakılmalıdır. Öncelik akan kanın durmasına ve Türkiye’yi daha da fazla zorlayacak denklemlerinin kurulmamasının sağlanmasına verilmelidir. 

Diğer yandan Suriye’de ne yaparsak yapalım, Rusya ya da Amerika ile olan ilişkilerimizi hangi eksene oturtursak oturtalım, PKK sorununu sonunda bizim çözeceğimizi unutmayalım. Bu aşamada orantılı ve meşru olmak kaydıyla güç kaçınılmaz olarak kullanılacaktır.

***

Ancak asıl siyasetin, siyasi aklın kullanılması, siyasete alan açılması gereklidir. PKK’nın gücü, kullanabildiği şiddetin miktarı Türkiye’yi bölmeye yetmez ama PKK karşısında kendini konumlandıranların sözleri ve eylemleri Türkiye’yi bölebilir. Bu yüzden hepimize büyük sorumluluk düşmektedir.

Teröre karşı tepki gösterirken şiddete başvurmak, terörü siyasi amaçlarımıza ulaşmak için araçsallaştırmak terörün istediğini yapmak, terörün amacına ulaşmasını sağlamaktan başka bir şey değildir. Tüm siyasetçilerimiz, kanaat önderlerimiz, köşe yazarlarımız umarım bu bilinçle hareket ederler...