Suriye’nin kuzeyinde tansiyon had safhada, ABD canibinden farklý farklý açýklamalar geliyor.
ABD Baþkaný Trump sabah bir þeyler söylüyor, stratejistler, yazarlar, yorumcular büyük büyük senaryolar çiziyorlar; akþam bir þeyler söylüyor, yine güvenlik uzmanlarý, diplomatlar, siyasetçiler, gazeteciler bambaþka yorumlar, senaryolar ortaya koyuyorlar.
Hatýrlanacaðý üzere Trump’ýn Suriye’den çekilme temalý birkaç konuþmasý oldu. Suriye’de bulunmaya gerek kalmadýðýna ve askeri unsurlarý çekeceklerine dair söylemler. Bu açýklamalarýn hemen ardýndan ise yine Türkiye’yi ekonomik çöküþle tehdit eden ifadeler geldi.
Bu retorik düzeni, bir kalýp olarak tekrar edip duruyor.
Peki, bu nasýl bir anlayýþtýr, nasýl bir durumdur?
Ýþin aslý Baþkan Trump ile ABD’nin müesses nizamý arasýndaki uyumsuzluk veya mücadele bu tür sonuçlar doðruyor.
Baþkan bir þey düþünüyor ve söylüyor, ama Savunma Bakanlýðý, CIA veya Dýþiþleri baþka bir þey düþünüyor ve kendi düþüncesini dayatýyor.
Bu mücadele sadece PYD veya Suriye parantezine sýkýþmýþ da deðil. Ýþin özü Trump Doktrinine kadar uzanýyor.
Malum, Trump göreve geldikten sonra 2017 yýlýnda Ulusal Güvenlik Strateji Belgesini açýkladý. Bu belgeler baþkanlarýn adýyla anýlýyor. Obama Doktrini, Bush Doktrini, Trump Doktrini gibi…
Mesela Obama Doktrini krizlere tek taraflý askeri müdahalede bulunmak yerine küresel/bölgesel iþbirlikleriyle çözüm bulmak gibi bir ana fikre sahipti.
Trump Doktrini ise Önce Amerika temasýyla yeni bir konsept ortaya koydu. Obama Doktrinine göre daha agresif ama tehdit algýsý ve öncelikleri daha farklý bir yaklaþým. Bu yaklaþýmda da terörle mücadele, dini radikalizmi önleme, Rusya-Çin-Ýran gibi ‘düþmanlarý’ dengeleme öne çýkýyordu.
Ancak bence iþin bamteli Trump’ýn dünya polisi, demokrasi bekçisi, özgürlük havarisi gibi kavramlarý önemsemek yerine iþin mali yükünü daha fazla düþünüyor olmasýydý.
ABD’nin küresel çapta uygulamaya çalýþtýðý egemenlik sisteminin ekonomik olarak rakiplerine yaradýðýný düþünen Trump, Çin odaklý güvenlik deðerlendirmelerinde askeri tehditten çok ekonomik tehditleri önceliyor görünüyor.
ABD istihbarat/güvenlik bürokrasisi ise Trump’ýn kimi yaklaþýmlarýný Obama döneminin kimi güvenlik politikalarýna dönmek ve bölgesel hâkimiyeti kaybetmek olarak algýlýyor.
Trump Doktrininde Suriye’den çekilmek deklare edilen bir politika. Trump’a göre 2014 yýlýnda DEAÞ’ýn ürettiði terör sebebiyle Suriye’ye girilmiþti ve þimdi DEAÞ etkisiz hale getirildiðine göre Suriye’de bulunmaya ne gerek vardý?
Oysa ABD derin devleti meseleyi ‘güç çekiþmesi, bölgesel hâkimiyet, enerji rekabeti, stratejik hedefler’ gibi baþka kavramlar üzerinden ele alýyor. Rusya ve Ýran’ý dengelemek, Ortadoðu’da vesayet düzenini devam ettirmek, Ýsrail’in menfaatlerini korumak gibi birçok amacýn yer aldýðý bir gereklilik senaryosuna sahipler.
Ýþte ne zaman Trump meseleyi bir zaviyeden ele alýp “DEAÞ bitti ne iþimiz var burada” gibi bir söylemde bulunuyorsa, hemen atýlýp diðer boyutlarý önüne koyuyorlar.
Trump’ýn anlayýþýna göre Suriye’deki savaþ ‘saçma bir savaþ’… CIA odaklý ABD derin devleti/güvenlik bürokrasisi açýsýndan ise bu ABD’nin küresel hegemonyasýna hizmet eden ‘olmazsa olmaz bir savaþ’.
Bu çevreler, Türkiye’nin Fýrat’ýn doðusuna askeri müdahalesini, kendi stratejik planlarý açýsýndan oyun bozucu bir unsur olarak algýlýyorlar. Cumhurbaþkanýmýz Erdoðan’ýn Trump’la görüþerek bir uzlaþmaya varmasýný ya da Trump’ýn çekilme söylemini ise kendilerine karþý bir durum, bir tür etkisizleþme veya kontrolü kaybetme hali olarak algýlýyorlar.
Trump’ýn öncelikle saçma savaþ doktrinini kendi bürokratlarýna kabul ettirmesi gerekiyor.