‘Sadece AK Partililer cezalandýrýlsýn’ diyen moron kafa!

Ne yapsak da, sadece AK Partilileri cezalandýracak bir mekanizma geliþtirsek?

CHP’nin Konsolosluktan dönme milletvekili Öztürk Yýlmaz bu fikriyatý seslendiren ilk Türk siyasetçisi oldu...

Hani, Musul Baþkonsolosumuz olan Öztürk Yýlmaz... Refakatindekilerle birlikte DEAÞ tarafýndan rehin alýnan, kurtarýldýktan sonra da “alný öpülesi” bir diplomat olarak dönemin Baþbakaný tarafýndan karþýlanan Öztürk Yýlmaz.

O Öztürk Yýlmaz iþte...

Kendisi þu an CHP milletvekili...

Liderine yakýþýr bir milletvekili olarak, arada sýrada televizyon programlarýna çýkýp abukluyor.

Buyurmuþ ki Öztürk Yýlmaz: “Amerika tüm Türkleri deðil, AK Partilileri cezalandýrsýn.”

Böylesi yüzyýlda bir gelir herhalde...

Kötü bir Jöntürk teslimiyetçiliðinden daha kötü bir teslimiyetçilik... “Biz sizdeniz... Biz o kara kafalý Türklere benzemeyiz... Temellük ettiðimiz ahlakla, yaþam biçimimizle, deðer tercihlerimizle sizdeniz ve hafsalanýzýn alamayacaðý ileri bir telakkiye sahibiz” diyen bir teslimiyetçilik.

Cemil Meriçbu gibi durumlar için ne söylerdi?

Hatýrlatýp da tadýný kaçýrmayalým bu Konsolosluktan dönme milletvekilinin.

Kemal Tahir, “Batý’yla namusta anlaþmak”derdi.

Daha aðýrýný bulamadým.

Esasýnda ne söyleseniz boþ... “Büyük müttefik”in (öyle ya, onlar büyük müttefik demeyi tercih ederler) vize restini, “kolektif cezalandýrma” yöntemiyle aþmayý teklif eden bu ileri telakkiye ne söylenebilir ki?

Dikkatinizi çekerim: Vize baþvurularýnýn bir süreliðine askýya alýnmasý deðil; bu “tedbir”in sadece AK Partililer için uygulanmasý kolektif cezalandýrmadýr.

Müttefikimiz, darbede suçüstü yakalanmanýn telaþýyla, çare olarak vize baþvurularýnýn askýya alýnmasý gibi aðýr sayýlabilecek bir tedbire baþvurdu ve olaylarý daha fazla kurcalamamamýzý istedi.

Düþünmemiz için “kendince” bize süre tanýdý.

Ben Öztürk Yýlmaz’ýn yerinde olsam, “Biz yapmadýk, AK Partililer yaptý” türünden ucuz jurnal yöntemlerini býrakýr, büyük müttefiki çýldýrma noktasýna getiren olaylarla ilgi tecessüs geliþtirirdim.

En azýndan neden böyle olduðunu sorardým ve bunun sebebini, cari “kötü yönetim”de deðil (öyle ya, memleketin kötü yönetildiðini söylüyorlar), muhataplarýmýzda (yani muhataplarýmýzýn iliþki biçiminde) arardým.

Deðil midir?

DEAÞ’ýn saldýrýsýndan kýl payý kurtulmuþ Öztürk Yýlmaz’a göre, DEAÞ büyük müttefikin Irak sosyolojisine çaktýðý “kurgulu” bir terör örgütü deðil midir?

Neredeyse terör örgütlerinin tümü (DEAÞ’ýndan PYD’sine, PKK’sýndan FETÖ’süne), bizzat büyük müttefik tarafýndan sevk ve idare edilmemekte midir?

Biz niçin Fetullah Gülen’i besleyen, kollayan ve darbeye memur kýlan devlet aklýyla ilgili Öztürk Yýlmaz’dan bir eleþtiri cümlesi duymadýk, duymuyoruz?

Mahut kriz kolektif cezalandýrma yöntemiyle aþýldýðýnda (yani sadece AK Partilileri cezalandýracak bir mekanizma icat edildiðinde), bize “kriz” olarak dönen problemler tümüyle ortadan kalkacak mýdýr? Büyük müttefik iltisaklarýndan ve terör destekçiliðinden vazgeçecek midir?

Belki duymamýþtýr. Hatýrlatayým sevabýna:

15 Temmuz, bir CIA-FETÖ ortak yapýmýydý.

Metin Topuztutuklanýnca, bütün “baðlantýlar” ortaya çýkarýldý.

Büyük müttefikin öfkesi buna...

Mesele AK Parti meselesi deðil, Türkiye meselesi...

Bu haksýz ve orantýsýz öfkeye (tepkiye) karþý ülkenizin yanýnda duracak mýsýnýz, durmayacak mýsýnýz?

Mesele bu!