Saflar belli, kimse vaziyeti idare edemez

Demokratik zeminler için, hayatın normal akışı içinde siyah-beyaz ayrımını hiç tasvip etmedim. Hep “grinin yirmi tonu var” deyip diyalogu, fikirlere, inançlara karşılıklı saygıyı savundum.

Bugün makul zeminler berhava oldu, ülkemizin bütünlüğüne, kamu düzenine, vatandaşımızın yaşama hakkına açık bir saldırı var. Hendeklerle, el yapımı patlayıcılarla, Kanas suikast silahları ile camilerimizi, okullarımızı, lojmanlarda uykularındaki bebeklerimizi, masum vatandaşlarımızı hedef alan bir saldırı bu. Dönüp bir de açıkça “ayrı devlet kuracağız” diye devletimize meydan okunuyor. Terör örgütleri el ele vermişler, meydanlarımızda turistler katlediliyor...

Kimileri, devletimize ve milletimize karşı her cepheden yürütülen bu savaşı görmek istemiyor. Gözlerinde Erdoğan düşmanlığı perdesi var. En makul bildiğiniz insanlar bile savruldukça savruluyor.

Başbakan Davutoğlu, “müstemleke aydınları”na dün sorulması gerekeni bütün milletin hissiyatına tercüman olarak ne güzel sordu: Siz hiç yetim gözyaşından etkilendiniz mi, hiç o acıyı tattınız mı?

Bu birinci ölçüdür. İnsandan yana olmak... Şehitlerin acısını, onların eşlerinin çocuklarının anne babalarının acısını yüreğinizde duymuyorsanız etiketinizde akademisyen yazması hiçbir şey ifade etmez. Önce insan olacaksınız. Teröristin caniliğini, masumları katlettiğini göreceksiniz. Teröristi masum göstermeye, haklı çıkarmaya çalışan insan da olamaz, akademisyen de olamaz.

İkinci ölçü, devletten yana olmaktır... Devlete savaş açanları, bu ülkede yaşayanlar destekleyemez. Devlet kamu düzenini, vatandaşın can güvenliğini, yaşam hakkını korumaya, huzuru, emniyeti sağlamaya çalışıyor. Cizre’de, Silopi’de, Diyarbakır Sur’da teröristler sokakları, ilçeleri, şehirleri ele geçirmeye çalışırken onlara mazeret üretemezsiniz. “Bırakınız onlar da oralarda devlet kursun, özel silahlı güçleri olsun, kendi mahkemeleri olsun” diyemezsiniz. İhanet ederek diyebilirsiniz ama devlet ihaneti seyretmez. Millet buna razı olmaz.

Devletle terör örgütünü bir tutamazsınız. Teröriste sahip çıkıp, devlete diz çöktürmeye kalkamazsınız. Teröriste tek laf etmeyip, devleti kıyım yapmakla, katliam yapmakla suçlayamazsınız. Devlete, ağzınıza geleni söylüyorsunuz, PKK’ya, bölücü terör örgütüne tek laf söyleyebiliyor musunuz?

Önceki gece Diyarbakır’da Çınar Emniyeti’ne PKK bomba yüklü araçla saldırdı. Çoluk çocuk, vatandaş polis ayırt etmeden can aldılar. Beş aylık bebeğin suçu neydi? Bu vahşeti, bu vahşetleri görmeyen gözler kör, vicdanlar satılıktır.

Evet, artık saflar belli. Kimse arada durup vaziyeti idare edemez. Ortada gri bir alan yok. Ya siyahın içindesiniz, ya beyazın içindesiniz. Her iki tarafı idare etmek için “tabii devlet seyirce kalmaz ama bunlar da hendek kazmışsa, roket atar kullanıyorsa, bunları de bir dinlemek, anlamak lazım” diyemezsiniz... “Onların elindeki hafif silahlar, fazla da büyütmemek lazım” diyemezsiniz. Safınızı belli etmek zorundasınız.

Devlet, kendisine savaş açanlara haddini bildirirken, buna devlet şiddeti diyemezsiniz. Devlet teröristle çarpışırken “bu da devlet terörü” diyemezsiniz. “Devlet katliam yapıyor” diyemezsiniz. “Bu devlet kıyımı karşısında susmayacağız” diyemezsiniz. Evet, ya devletten yanasınız ya da devletin düşmanlarından yanasınız...

Türkiye, bölgemizdeki yangının içine çekilmeye çalışılıyor. Üzerinde oyunlar oynanıyor. Farklı terör örgütlerinin organize saldırısıyla karşı karşıyayız. Bu bir savaş... Son günlerde yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, cemaatler, sivil toplum içinde gördüğümüz, normal zamanlarda göremeyeceğimiz ayrışmaların temelinde bu var.

Gün, milletimize, değerlerimize, devletimize, varlığımıza, vatanımıza yapılan saldırıyı püskürtme günüdür. Milletin ve devletin cephesini zaafa uğratacak duygusal çıkışlara dönüp bakacak zamanımız yok bizim.

Herkesin safını belirleme zamanı. Kimse arada durup, “hümanizm, barış, demokrasi” laflarını kullanıp artık vaziyeti idare edemez. Demokrasiyi ve barışı, önce milletin safında yer alarak savunabilirsiniz...