Bugünkü CHP yönetimini ilkesizlikle, “sağa kaymakla”, taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışmakla suçlayanlar, “sağcı kafalama” uygulamasının Deniz Baykal döneminde başladığını unutmuş görünüyorlar.
Hani, rahmetli İsmail Cem’in dolduruşuyla “Anadolu solculuğu” diye bir şey icat etmişti.
Kemal Tahir’den örnekler veriyordu, milli ve manevi değerlerlere göndermeler yapıyordu, “Şeyh Edebalı”dan hikmetli sözler aktarıyordu...
Bize özgü bir solculuk yapacaklardı...
Bu nasıl bir solculuktu?
Sencer Divitçioğlu hocanın söylediği gibi bir şey miydi? Asya tipi ürettiğimiz için, Asya tipi mi düşünecektik? Solu bu düşünceden mi çıkaracaktık?
Deniz Bey, bu sorulara, Şeyh Edebalı’ya ait olduğunu zannettiği bir öğütle cevap veriyordu. “Ey oğul...” diye başlayan öğüt hani... Bu öğütün Şeyh Edebalı’ya ait olmadığını, İttihatçılar tarafından uydurulduğunu bilmiyordu tabii... İttihatçılar uydurmuş, rahmetli Tarık Buğra da “Osmancık” romanına almış... Ya da tam tersi: Tarık Buğra o sözleri romanında Şeyh Edebalı’yı söyletmiş, biz de İttihatçılar tarafından imal edildiğini zannediyoruz. Murat Bardakçı bu konuyu iyi biliyor. Bir yazı lütfederse öğreniriz...
Deniz Bey’in Anadolu solculuğu atakları Şeyh Edebalı öğüdüyle sınırlı kalmadı... Bir sürü de sağcı ve eski İslamcı transfer etti partiye... Akla gelen ilk isimler İlhan Kesici ve Yaşar Nuri Öztürk... Dahası da var.
Hiçbir zaman CHP siyasetiyle kesişmemiş bu sağcı ve eski İslamcı isimlerin partide ne işi vardı? CHP sağcılaştırılmak mı isteniyordu? Sol değerlerin yerini milli ve manevi değerler mi alacaktı? Ne oluyordu? Parti soldan sapıyor muydu? Atatürk’ümüz ne olacaktı?
Deniz Bey bu sorulara şu cevabı veriyordu: “Merak etmeyin. Parti soldan sapmıyor. Ayrıca Atatürk’ümüze de bir şey olmayacak... Biz sağdan giderek, solu bulacağız.”
Naçizane ben de şöyle bir öneride bulunmuştum o günlerde:
Sağdan giderek solu bulmaya çalışacağınıza, direkt soldan gitseniz... Önce hakkıyla solcu ve sosyal demokrat olsanız... Aradığınız şeye daha kestirmeden ulaşmış olmaz mısınız?
Bir problem daha vardı:
Baykal’ın açılmak istediği sağ, “değerler” temelinde yükselen bir sağ yahut sağcılık değildi. Değişime, demokratikleşmeye, farklılaşmaya direnen, hatta her türlü farklılaşmayı “ihanet” terimleriyle yargılayan bir sağcılıktı...
Daha doğrusu, “katı muhafazakârlık...”
Hem klasik sağın hastalıklarını sahipleneceksin, hem de “sol” iddiasını sürdüreceksin?
Mümkün müydü?
Bunun mümkün olmadığı görüldü.
Deniz Bey çünkü, asıl problemin, benzemek istediği yapıda (Türkiye’deki cari sağcılıkta) olduğunu göremiyordu. Bir tür “neo-statükoculuk” olarak tanımlayacağımız bu sağcılık türü, tıpkı CHP’nin temsil ettiği doktriner siyaset çizgisinde olduğu gibi “fetiş devlet” telakkisi üzerinden yükseliyordu ve dibine kadar sorunluydu.
Kılıçdaroğlu da sağa açılıyor...
Ne açılması? Sağcılığın kitabını yazıyor.
Deniz Bey’in bulamadığı solu bulacak herhalde.
Demirel’in işaret ettiği bütün sağcı değerleri (Mehmet Heberal’ları, şunları bunları) partiye davet etti. DYP’nin “tapon” isimlerini milletvekili seçtirdi. Aralarına birkaç da “ülkücü” serpiştirdi. Oradan Pensilvanya’ya uzandı...
Uğruna bozkurt işareti yaptığı Mansur Yavaş bu konuda gelinebilecek son noktaydı ama “büyük turp”u heybesinde saklıyormuş: Ekmeleddin İhsanoğlu...
Uzatmayacağım... Kılıçdaroğlu için de aynı şeyleri tekrarlayacağım:
Bırakın “sağdan sağdan” gitmeyi. Direkt soldan gidin. Solcu olun. Fukaralığı, işsizliği, eşitsizliği, adaletsizliği dert edinin... Doktriner sağcılıktan ve katı muhafazakârlıktan ne hayır gördük ki, siz ne hayır devşireceksiniz?