Saðduyu ve Darbe Dehþeti!

Kimi insanlara ne anlatýrsanýz anlatýn, anlattýðýnýz þeyler, þaþmaz bir kural olarak, onlarýn anlama kapasitesiyle doðru orantýlýdýr. Çünkü çoðu insan ‘’gerçekleri’’ bütünüyle kendi bilgisinden ibaret sanýr. Öyle ki, gerçeklerin varlýðý, sadece onlarýn gerçekler hakkýndaki bilgilerine baðlýdýr! Eðer gerçeklerin varlýðý ve konumu, bizim onlar hakkýndaki bilgimize baðlýysa, o zaman bütün gerçekler iradi ve kontrol altýndadýr. Dolayýsýyla irademizin dýþýnda hiçbir gerçeklik yoktur.

Peki o zaman baþýmýza gelen bunca þey de nedir? Bütün bunlarý nasýl izah edeceðiz? Herþey irademize baðlýysa ve o oranda kontrol altýndaysa ve biz bunun bilgisine önceden sahipsek, neden baþýmýza bu kadar felaket geliyor? Neden felaketleri önceden önleme yeteneðimizi harekete geçirmiyoruz? Öyle ya , madem gerçek sadece bizim ona dair bilgilerimizden ibaretse; bu gerçekler hayatlarýmýzda bir kabusa dönüþmeden, bir büyük yýkýcý canavara dönüþmeden, neden daha embriyon halindeyken, onu tehdit ve tehlike olmaktan çýkarmýyoruz?

Toplumsal hayatýmýzý þekillendiren büyük hakikatlerin varlýðý bizim onlarýn varlýðýna dair bilgimizden ibaret olmasý mümkün deðildir. Her hakikatin kendine özgü süreçleri, aktörleri, yasa ve kanunlarý vardýr; dolayýsýyla bizim bütün bunlardan ne anladýðýmýz ise ancak gündemimizi ifade edebilir ve biz bu gündem hakkýnda da farklý farklý fikirlere sahibiz.

Bunca lafýn benim açýmdan bir önemi var; gündemimizin en dehþetli maddesi hiç kuþkusuz darbe kalkýþmasý ve bu ‘’lanetli’’ kalkýþmayý defeden ‘’gücün niteliðidir’’. Darbe bir topluma yapýlan ya da yapýlabilecek en ‘’barbar’’ saldýrýdýr. Saðduyu sahibi her insan bunu böyle anlar ve deðerlendirir.

2013 yýlýnda þiddet ve vahþetle Ortadoðu’da yaratýlan siyasi konjonktür, Mýsýr ve Libya’yý yuttuktan sonra, DAÝÞ tetikçiliðiyle Suriye’de bütün güç dengelerini hallaç pamuðu gibi sarsarak, Türkiye dahil istisnasýz bütün Ortadoðu ülkelerini iç savaþ ve darbe atmosferine soktu. DAÝÞ siyasi ittifaklarýn sinir uçlarýna basýnç uygulayarak, Türkiye’nin konjonktürdeki konumunu ciddi biçimde her türlü saldýrýya açýk hale getirdi.

Nitekim önce çözüm süreci sonlandý, sonra ‘’hendek/barikat’’ savaþlarý baþlatýldý ve en nihayet 15 Temmuz’da en sona sakladýklarý ‘’kozlarýný’’ harekete geçirerek fiilen iktidar gasp edilmeye çalýþýldý. Ama 2013 yýlýnda baþlayan bu dalga 15 Temmuz gecesi ‘’boðazýn mavi sularýnda’’ halk dalga kýranýna çarpýp, gerçek mezar kazýcýsýyla yüzleþti ve nihayet sonlandý. Alanlara koþan ve canýný feda eden halkýn saðduyusu, büyük para ve þeytani akýlla adým adým örülen ‘’uðursuz’’ bir konjonktüre son noktayý koydu.

Bu bakýmdan 15 Temmuz yepyeni bir siyasi konjonktürün baþlangýcýdýr. Bir eþik ve milattýr. Halkýn kendi seçilmiþ iktidarýna seçimler aracýlýðýyla temsili olarak sahip çýkmasýnýn yaný sýra, bir de alanlara çýkarak, silahlý gaspçýlara bedenini siper ederek, ‘’eylemli ve doðrudan’’ sahip çýkýþý, bu durumun en baskýn karakterinin demokrasi potasý olduðunu açýkça kanýtlýyor.

15 Temmuz zaferi kesinlikle bir demokrasi zaferidir. Demokrasinin temsili karakterinin yanýna konulan ‘’doðrudan demokrasi’’ dersi, herhalde dünya demokrasisi için bile yeni bir olgudur.

Yeni siyasi konjonktür elbette herkes için yeni fýrsatlar ve imkanlar barýndýrýyor; öncelikle, uluslararasý iliþkiler bakýmýndan Türkiye ‘’ahlaki üstünlüðün’’ yaný sýra daha eþitlikçi iliþkiler talep edebilme noktasýna gelmiþtir. Nitekim temel stratejisi ABD ve Batý ile eþit iliþki kurmak isteyen Rusya ile kurulan, sorun çözücü yeni iliþki ve temaslar bu fýrsat ve imkanýn doðru görüldüðü ve doðru deðerlendirildiði anlamýna geliyor.

Darbe devlet düzeninde ciddi tahribatlara yol açtý. Bu tahribatlarýn sabýr ve saðduyu ile onarýlmasý ve birlikçi siyasetlerle sorunlara çözümler arama gayretleri aslýnda, yeni Türkiye’nin olgunlukla inþa edileceðinin bir tür garantisidir.