Sahi Libya’da ne işimiz var?

Libya nere Türkiye nere!

Mehmetçiğimizi oraya ölüme göndermek de neyin nesi!

Libya’da süren kardeş kavgasına biz niye taraf olalım!

Yarın kavga edenler anlaşır biz elimiz böğrümüzde kalırız!

Başımızda yeterince bela var iken bir de Libya belasını başımıza sarmak akıl kârı değil!

Erdoğan ne vakit içerde sıkışsa dışarıya sefer düzenleyip güç kaybeden partisini derleyip toparlamaya çalışıyor!

Bu argümanların adedini çoğaltabiliriz…

Hatta akla hayale gelmedik senaryolar üreterek Türkiye’nin Libya hamlesini gözden düşürmeye kalkışabiliriz.

Bizim muhalefetimizin yaptığı bu!

CHP’nin başını çektiği muhalefetin durduğu yer, Türkiye’nin çıkarlarını koruyan bir yer değil.

Türkiye’nin çıkarları onların umurunda hiç değil!

Tek önemsedikleri şey, Erdoğan karşıtlığı...

İçerde de dışarıda da Erdoğan düşmanlığına yaslanan bir siyaset izlemek...

Eminim ki onların bu siyaseti bugün Libya’da Türkiye’nin çıkarlarını Doğu Akdeniz’de gömmeye çalışan Hafter’in ve arkasındaki güçlerin pek bir hoşuna gidiyordur.

Hiç kuşkum yok:

Yunanistan, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirliği, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi,İsrail ve Fransa gibi Erdoğan’ın şahsında Türkiye’ye düşmanlık eden bilumum güçler bizim muhalefetimizi baş tacı ediyorlardır.

Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’de ve Libya’da konuşlanmış güçlerin içimizde adeta sözcülüğünü yapmaktan utanmayan bir muhalefetimizin olması sahiden üzücüdür.

SİYASİ LEJYONER MİSİNİZ?

Madem lejyonerlik bahsini açtılar, o vakit oradan yürüyüp soralım:

Bu yaptıkları sizce siyasi lejyonerlik değil de nedir?

Bir de reel-politik deyip dururlar.

Reel-politik, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hayati önemdeki varlığını korumak için Trablus’taki meşru hükümetin devamını gerektiriyor.

Hafter üzerinden gerçekleştirilecek bir darbe, sadece Türkiye’nin çıkarlarını değil varlığını da tehdit altına sokar.

Bunu aklı eren çocuklar dahi tahmin eder.

Şimdi soruyorum:

Trablus’taki meşru yönetim olmamış olsaydı Doğu Akdeniz’de bu ölçekte bir “Mavi Vatan”ımız olur muydu?

Libya hükümetiyle imzalanan deniz alanları yetki mutabakatıyla Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki nüfuzu ve gücü artmışsa bunu devam ettirecek statükonun varlığından yana olmak gerekmez mi?

Her şey bir yana sırf bu nedenle bile olsa Türkiye’nin Trablus yönetiminin her anlamda arkasında durması, ülkemizin bekası ve çıkarları adına olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.

CHP ve HDP canibinin umurunda olmayabilir.

Peki, “En hakiki ülkücülük” iddiasıyla MHP’den kopanların kurduğu partiye ne demeli?

O partiyi CHP-HDP bloğunun kuyruğuna takmak mıdır “milliyetçilik” ve “ülkücülük”?

Erbakan hocamızın izinden gittiğini söyleyen SP’ye ne demeli?

SP lideri tezkereye “evet” diyeceklerini açıkladı.

Lakin CHP-HDP-İYİ PARTİ bloğu sayesinde Meclis’e taşınan iki milletvekilinden biri “hayır!” dedi. Ötekisi oylamaya katılmadı.

İki milletvekilini ikna edemeyen veya iki vekiline söz geçiremeyen bir parti görüntüsü vermek ne menem bir şeydir!

Bir de AK Parti’den kopan küçük bir partinin “hayır!”ıyla karşılaştık.

İlginçtir, her konuda CHP ile aynı düşünmeye başladılar.

Eminim ki AK Parti’den kopmamış olsalardı Libya tezkeresine tıpkı Suriye tezkeresi gibi “evet!” diyeceklerdi yüksek perdeden.

“Stratejik derinlik”ten yoksun olan muhalefetin hainliğini de suratlarına çarparlardı billahi...

Ee devran değişti...

Onlar da muhalefet partisi oldular artık!

Üstelik “Erdoğan karşıtlığı”nda muhalefet onların eline su dökemez oldu!

Ha bu arada belirtmeden geçmeyeyim: Libya’da Hafter güçleri bu kadar geniş bir nüfuza sahip haldelerse buna katkı sunanlardan biri de dönemin Başbakanı olan zatın kendisidir.

Merak edenler araştırsınlar derim: O tarihte Hafter güçlerine Türkiye yardım etti mi etmedi mi?

Türkiye o tarihte Trablus yönetiminin arkasında her anlamda kararlı bir biçimde durmuş olsaydı bugünkü tablo ortaya çıkmazdı.

Belki tezkereye bile gerek kalmazdı.

Şimdi kalkmış CHP’nin trenine binip “hayır!” edebiyatı yapıyorlar.

Bizim böyle bir muhalefetimiz var işte!

Düşmanlarımız sevinmesin de ne yapsın!