'29 Ekim' dolayýsiyle, medya organlarýnda yazýldýðýna ve resmî makamlarca da henüz yalanlanmadýðýna göre, Silivri'de, Beþiktaþ'ta ve Kayseri'de, 8-10 yaþýnda bile olmayan ve üzerlerine bayraklar örtülü körpecik çocuklar okullarýnda, bir köþede bulunan M. Kemal fotoðrafýna yöneltilip, 'secde ediyor' gibi vaziyette, yerlere uzatýlmýþlar.. Yapýlan telkinlerden sonra, o mâsum yavrucuklar nasýl da atýyorlardý yerlere, kendilerini
Fotoðraflar da, video görüntüleri de ortada..
O görüntülerde, tesettürlü bir haným kýlýðýna giren bir -sözde modern- kadýn öðretmen, tesettürlü hanýmlarý hafife alan bir edâ ile, tesettürü, çocuklarýn körpe mantýðýna anlatmaya- yerleþtirmeye çalýþýyordu.
En azýndan, M. Eðitim Bakaný'ndan bir açýklama gerekmez miydi?
*
Bu mâsum yavrucuklarýn öyle bir 'putataparlýk' gösterisine âlet edilmesi, sessizlikle veya sadece, 'Doðru bir þey yapmamýþlar..' diyerek geçiþtirilemiyecek bir durum..
Ve o sahneler 'puta taptýrma' egzersizleri deðilse, 'puta tapma' baþka nasýl oluyor?
*
Hatýrlayalým, Anadolu'da geçene sene de, bir lisede, -güyâ, bir M. Kemal heykelinden gelen ýþýk huzmesi diye-, CHP'nin '6 Ok'unu temsil edecek þekilde altý þeritin ucuna baðlanan 15 yaþ civarýndaki gençler yerlere yatýrýlmýþlardý.
Benzer fotoðraf veya video görüntüleri, bir programda, büyük Müslüman kitlenin inançlarýný deðil de, bir avuçluk laik kesimin görüþlerini istihza bâbýnda sergilenseydi, o zaman görürdük, nasýl kýzýlca-kýyamet koparýldýðýný..
*
Hatýrlýyorum, 1959 yýlýnýn Aralýk ayýydý galiba..
Soðuk ve yaðýþlý bir Ankara günü..
Yatýlý okuduðumuz Saðlýk Okulu'nda, 450 öðrenci, bir gün öðleden sonra, derslerden çýkarýlýp, okulun bahçesinde bir araya getirilmiþtik.. Öðretmenlerimizden, bize, derslerinde, 'Gericiler'in tekke ve türbelerden medet umduklarý'na dair nutuklar çekmesiyle bilinen birisi, orada niçin toplandýðýmýz üzerine ateþli bir nutuk çekmiþti.
Konuyu o zaman anlamýþtýk..
Meðer, Ýskenderun civarýndaki bir öðretmen arkadaþý, bir okulun bahçesindeki bir 'büst'e bir saldýrý olduðunu bildirmiþ imiþ.. 'Çocuklar, bu saldýrýya sessiz kalamýyacaðýmýzý göstermek için, þimdi, Anýt-Kabr'e kadar gidecek ve imanýmýzý tazeleyeceðiz, baðlýlýðýmýzý haykýracaðýz..' demiþti; o türbe ziyaretleriyle alay eden öðretmenimiz..
Ama, kendilerinin 'laik kutsal' bildikleri o kabre, hele de o kabr'in tamamlandýðý 1953'ten beri her fýrsatta, her kademe ve sýnýftan, kamu vazifelilerinin ve hattâ, onlarca/ yüzlerce kez gidip, -bir siyasetçi haným lider'in ifadesiyle-, 'Ýman tazeleyiþ' (!) seanslarýný hatýrlatan þekilde, bizi oraya götürecekti.
*
Ve, biz buz gibi soðuk ve yaðýþlý havada, çoðumuzun üzerinde kalýn bir giyecek yokken, ayakkabýmýzýn içine yaðmur suyu dolarken, titreye- titreye, Kurtuluþ Meydanýcivarýndan Anýt-Kabr'e doðru yola çýkarýlmýþtýk. Yürüyüþü tertib eden öðretmenlerimiz bizi yolun kenarýndan deðil, trafiðin tamamen kesileceði þekilde, yolun ortasýndan yürütüyorlardý.
Yol kenarýndaki bazý insanlar ve yolda hareketsiz kalan arabalarýn þoförleri, 'Evlâdým, n'olmuþ, bu yürüyüþ niye?' diye soruyorlardý..
Yürüyüþ kolunu yönlendiren 'gönüllü resmî ideoloji amigo'larý ise, bazý sloganlarý bizlere de baðýrttýrýyorlar, 450 öðrenci içinde Cuma namazýna gittikleri bilinen sadece 8-10 kadar öðrencinin yanýna yaklaþan gözcüler de, 'Sizin sesiniz niye yüksek çýkmýyor..' diye daha yüksek baðýrttýrmaya zorluyorlardý.
Ertesi günü, o büst saldýrýsý iddiasý, hemen tamamý kemalist olan matbuatta bile yer almamýþ veya tek sütun üzerinden küçük bir haber olarak verilmiþti. Ama, o iddiadan dolayý, sorumlulardan kimse de, bu yürüyüþün kim tarafýndan, niçin, neye dayanýlarak tertib edildiðini sormamýþlardý, bildiðimiz kadarýyla..
Çünkü, devrimci eylemler baþkalarýnca sorgulanamaz, ancak 'devrimci'lerce deðerlendirilebilirdi.
*
Muhalefet'in önde gideni KK bey de, partisinin Meclis Grubu'nda dün yaptýðý konuþmada, 29 Ekim Cuma günü camilerde okunan hutbelerde, 'savaþlarda þehid ve gazi olanlarýn minnet ve rahmetle anýlmasý'yla yetinilip, bir ismin açýkça zikredilmemesini bahane ederek, Diyanet Baþkaný'na bir takým tahrik edici laflar ediyor ve o grubdaki m.vekilleri de, 'Biz... Biz... (.... / filânýn) askerleriyiz!.' dedikçe, KK bey daha bir canlanýyor; 'yaklaþýyor yaklaþmakta olan..' gibi 'intihal' cümlelerle iktidara geleceklerinin muþtuluyor ve o zaman, '20 senedir bozulan düzende neleri, nasýl düzelteceklerini, kemalist-laik devrimci bir hýþýmla anlatýyordu; kendi isteklerine uygun davranmayan kamu vazifelilerine de tehditler savurarak..
*
O mâsum yavrucuklarýn figüran olarak kullanýldýðý o kahredici sahneler bana
Azerbaycan'lý eski bir komünist öðretmenin anlattýklarýný hatýrlattý.
Stalin zamanýnda, ilkmekteb çaðýndaki çocuklarý Stalin'e nasýl tapýndýrttýðýný anlatmýþtý.
Mektebin tavan bölümünde özel bir düzenek yapýlmýþ imiþ..
'-Çocuklar, haydi bakalým, babalarýnýzýn tanrý dediðinden çörek (ekmek) isteyin!' derler , ama gelmezmiþ..
'Haydi bakalým, þimdi de Stalin'den isteyin..' dediklerinde, yukarýdan 'çörek'ler masalarýn üzerine düþmeye baþlýyormuþ.. O zaman, kime dua etmeleri lâzým geldiðini daha iyi anlýyormuþ çocuklar..
*
Birileri bir takým kiþilere mi, heykellere mi, fotoðraflara mý tapýnacaklar, her n'aparlarsa yapsýnlar; ama, mâsum çocuklarý kullanmaya kalkýþmalarýna müsaade mi edeceðiz? Paçamýzdan çekiþtirenlere bir 'hoþt..' da mý demiyeceðiz?
Þair ne demiþti:
'Vicdan bile duymaz sesi çýkmazsa, bir 'âhh..'ý,
Sessiz kölelerdir yaratan, bin-bir 'ilâh'ý..'
*