Şakir Paşa'nın konağı veya Osmanlı'nın çöküşü…

Televizyonlarda gösterilmeye başlayan Şakir Paşa'nın ailesiyle ilgili diziyle birlikte, Osmanlı'nın son dönemi üzerine, farklı bir seyir imkanı doğdu. Genelde Osman Gazi, Ertuğrul Gazi, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Diriliş, Kuruluş, Kurtuluş, Abdülhamit Han çizgisinde seyrettiğimiz ve pek çoğunu da gereksiz abartı, hamaset içinde bulduğum dizilerden sonra, Şakir Paşa'nın anlatıldığı dizideki Osmanlı, bambaşka bir fotoğraf albümü veriyor...

Edebiyat ile hamaseti birbirinden ayırt edemeyenler, ne yazık ki toplumu da gitgide coşkulu birer amigoya veya tellala çevirdiklerinden habersizdirler büyük ihtimalle... Aynı şey tarih için de geçerlidir. Abdülhamit Han'ın kızı Ayşe Sultan'ın hatıralarından okuyacağınız Abdülhamit ve dönemi, TV'lerden seyrettiğiniz ağdalı ağdalı konuşarak nam salan Abdülhamid'lerden çok farklıdır. Okumanızı şiddetle tavsiye ederim...

Osmanlıyı da padişahları da, ne çok abartılı yüceltmeler ne de şiddetli reddiyeler eşliğinde tam olarak anlayabilmek mümkün değildir. Nitekim Şakir Paşa'nın hayatını seyrettiğimiz dizide o ailenin – fert isimleri dışında- neredeyse Türklükle de İslam'la da hemen ilk elden hiçbir hatırlatıcı imaj taşmadıklarını, sanırım pek çok kişi hayretle seyrediyordur. Evde İngilizce, Fransızca karışık bir Osmanlıca konuşuluyor. Çocuklar muhakkak bir Fransız mürebbiyeden ders alıyorlar, piyano çalıyorlar, Latince ders çalışıyorlar, kadınlar örtülü değil, Avrupai modayı yakinen takip ediyorlar. Yemek masası düzeni, yürüyüş ve gardırop terbiyesi, sofra adabı, piknikler, hizmetçi, teşrifatçı koşuşmacalarıyla tam bir Avrupa yaşantısı...

Osmanlının son döneminde bürokrasi içinde kuvvetli makamlara sahip kişilerin kahir ekseriyeti bu tarz yaşıyorlardı. Hatta bizzat Abdülhamit Han'ın, Batı müziği hayranlığı, tiyatro ve opera düşkünlüğü, saltanat hanımlarının tv. dizilerinde gösterilenin aksine tesettürlü olmadığı gibi konular da tarihe merakı olup, tarihi dizilerden öğrenmeyen herkesin malumdur.

Şakir Paşa ile ilgili dizi; mekanlar, dekor, kostüm, oyuncuların oyun gücü çerçevesinde hep tam not aldı uzman gözlerden. Bense diziyi parça parça seyretmiş olmama rağmen, orada bir cihan devleti olan Osmanlı'nın parçalanış ve çöküş ritimlerini okudum. Memleket yangın yerine dönmüş, tüm cephelerden ateş saçılırken, bir kalbur samanı yanmayan, sorumsuzluğu neredeyse ahmaklık seviyesine dönüşmüş bir grup insan... Hayır bir grup insan değil. İstanbul'da, İzmir'de kalburüstü yaşayan kesimin, savaş günlerinin 'hasta adamı' olan Osmanlı'dan haberi yoktur...

Cevat Şakir'in (Halikarnas Balıkçısı) temsil ettiği; genç ve vurdumduymaz, mirasyediliğini baba katilliğine kadar götürecek derecede gözü dönmüş tipoloji, aslında Jön Türklerin tüm reflekslerini ele verecek durumdadır. 'Baba nefreti'! Devletten nefret, milletten nefret, halkı küçük ve zavallı gören bakış, hepsi bu Batı karşısında aşağılık kompleksi ile yanıp tutuşan gençlerin ortak hissiyatındandır...

Bunlar kesinlikle halk değildir, halk olmadıkları gibi halka yakın da değildir.

Bir de Fatma Aliye Hanım'ın 'Ref'et' veya 'Udi' romanlarını okusunlar, aynı dönemde halkın neler yaşadığını merak edenler. O saten ayakkabılar, ipek elbiseler, dantelalı şemsiyeler altında tıkır tıkır gezinen Şakir Paşa ailesinin belki de hiç tanımadığı soğuktan donmak üzere ana-kızlar, çamaşırcı, tahta fırçalayıcı kadınlar, her türlü cefayı çeken beslemeler, hayat pahalılığı, açlıktan ölmek üzere olan çocuklar, ayakkabısı olmadığı için takunya ile okula giden kızlar... Osmanlının bir de bu gerçeği vardır ki, 1911'den sonraki savaş ve mütareke günlerinde esas toplumsal gerçeği de budur...

Şakir Paşa ile ilgili filmi seyrederken, eğitimin sadece elit kesimin elinde oluşu da oldukça dikkat çekiciydi. Kızlarını azınlık okulunda okuturken, halkın kızlarının okuma yazma dahi bilmediği gerçeği onları ne kadar ilgilendiriyordu anlayabilmek mümkün değil. Lakin imparatorluğu çöküşe götüren unsurların başında; bu birbirinden kopmuş ve yabancılaşmış kesimler sayesinde, toplumsal yapısı darmadağın ve paramparça olmuş Osmanlı'nın hikayesi de vardır.

'Ref'et'i ve 'Udi'yi okuduktan sonra, içim titreyerek; iyi ki Osmanlı döneminde yaşayan bir kadın olmamışım dediğimi hatırlıyorum. Şakir Paşa'nın ailesine gelince, ülkeleri yıkılıp kırılırken, halk cepheden cepheye koşarken, kılları bile kıpırdamadan şımarıklıklarını devam ettirmiş ama her zaman da büyük sanatçılar olarak anılma ayrıcalığını ellerinde tutmuş, skandallarıyla namlı bir aile.

Çöküşün hikayesi.

Hak edilmiş bir çöküşün.