Saklý Miras’ýn eksik parçalarý

Yapýmcýlýðýný Rasathane Film’in, yönetmenliðini ise Murat Pay’ýn yaptýðý ‘Miraciyye Saklý Miras’ filmi tasavvuf ve musiki kültürü üzerine önemli bir belgesel.

Süleyman Çelebi’nin1409 yýlýnda 60 yaþýndayken tamamladýðý Mevlid’i az çok biliriz de, biz þimdiki nesiller, 18. yüzyýlda yaþamýþ Mevlevi þeyhi Nayi Osman Dede’nin yazdýðý Miraciyye’yi pek bilmeyiz. Oysa, her ikisi de tasavvuf edebiyatýnýn ve dini musikinin zirvelerindendir. Her ikisi de, ayrý ayrý iki kutlu olayý en güzel þekliyle anlatýr, över. Çelebi’nin Mevlid adýný taþýyan kasidesi, Alemlerin nuru Efendimizin doðumunu kutlarken, Osman Dede’nin Miraciyye’si, Peygamberimizin semalar aþarak varlýk aleminin sýrlarýna vakýf olduðu Miraç hadisesini anlatýr.

Yok diyemezsin! Ya saklýdýr, ya sýrlý

Mevlid geleneði günümüzde dahi varlýðýný sürdürmekte, kandillerde okunmakta. Oysa Miraç gecelerine has Miraciyye, dergahlarýn sýrlanmasýyla birlikte (mutasavvýflar ‘kapatýldý’ kelimesini kullanmazlar) kültürümüzün unutkan hafýzasýnda tozlandý. Ta ki bu tozu üfleyen ‘Miraciyye Saklý Miras’ filmi çekilene kadar… Ýþin ehli, tarikin yolcusu olanlar biliyordu elbet, ancak geniþ kitleler bir edebiyat ve musiki baþyapýtý olan Miraciyye’nin varlýðýndan haberdar deðildi.

Bir çiçekle bahar olmaz fakat bütün baharlar bir çiçekle baþlar… Murat Pay’ýnçektiði Miraciyye filmi bu bakýmdan mühim bir belge. Ayný yönetmenin önceki filminin (Mâþuk’un Nefesi) Mevlit üzerine olduðunu hatýrlarsak, geleneðin ayak izlerini takip eden bir sinemacýyla karþý karþýya olduðumuzu söyleyebiliriz.

***

Ýlk gösterimi geçen yýl Malatya Film Festivali’nde yapýlan Miraciyye’yi geçen Cuma akþamý Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’ndeki özel bir gösterimde izleme fýrsatý bulduk.

Dokü-drama tarzýnda çekilen film, özelde Miracciyye, genelde ise tasavvuf ve musiki kültürü üzerine önemli bilgiler sunuyor. Filmin ana karakteri Raci’nin çocukluðunda ninesinden dinlediði Miraç hadisesinin etkilerinin ileriki yaþlarýnda da sürdüðünü görüyoruz. Çocuk Raci, gençliðinde bir semazen adayý, orta yaþlarýnda ise manevi yolculuðunu tamamlamaya çalýþan bir þahsiyet olarak belirir. Bir yandan Raci’nin hikayesi öte yandan Miraciyye’nin yazýlýþ, okunuþ ve sýrlanýþ (unutuluþ) öyküsü tanýklar ve belgeler eþliðinde izleyiciye aktarýlýr.

Pek bu aktarým ne kadar baþarýlý?

Konu itibariyle filmin içeriðine fazlaca girmeden, þekilsel özellikleri üzerinde durmakta yarar var.

Bendeniz bir filmi, bir tiyatro eserini, yahut herhangi bir sanat olayýný izledikten sonra, salondan çýkarken seyircinin ne düþündüðüne önem verenlerdenim. ‘Akýlda geriye ne kaldý’ sorusunun cevabýný önemserim. Sonuçta, ne anlatýrsanýz anlatýn, (bazen) karþýnýzdakinin anladýðý kadardýr. Miraciyye’de benim  gördüðüm genç bir izleyici kitlesi vardý ve onlardan bazýlarýnýn eleþtirilerinin çok insafsýzca olduðunu buradan yönetmenimiz Murat Pay’a ihbar ediyorum.

***

Birinci genç:O kadar cahilmiþim ki, Miraciyye’yi ilk defa duydum ve kendimden utandým, ve hala ne kadar cahilim ki anlatýlanlarý tam olarak anlamadým.’

Ýkinci genç: Son yarým saatinde uyumuþum.

Bunlarý eleþtiriden saymýyorum… Belki söz konusu iki gencin kiþisel durumlarýyla alakalý bir eksiklik olabilir. Ancak, iþin diðer tarafýnda da Miraciyye’nin seyirciyi sürükleyemediðinin bir iþaretidir. Elbette sonuçta bu bir belgesel, eðlence sinemasý deðil.

Ve fakat Miraciyye’nin hikayesinde yer yer boþluklara düþüldüðünü de söylemeliyim. Raci’nin sevdiði kýzýn (Neva) akýbeti belirsiz mesela. Acaba bu belirsizlikle, Miraciyye’nin bulunmayan Neva bölümü arasýnda bir baðlantý mý kurdu yönetmen? Raci’nin manevi yolculuðu esnasýnda neyi, niçin tutkuyla aradýðýný, yahut gerçekten bir þeye tutkuyla baðlý mý, kestirmek güç.

Sanki filmin, düþünce aþamasýnda drama olarak planlanýp sonradan belgesele dönüþtürülmüþ gibi bir hali var. Belgesel kavramýnýn tanýmýný tam olarak yapmak zordur. Belgeselde kullanýlan teknikler de sürekli deðiþmekte. Eðer iþin içine bir de paralel hikaye giriyorsa, seyircinin ilgisinin ne yöne kayacaðýný kestirmek de zordur.

***

Yine de Murat Pay’ýn bu ilgiyi (anlatý kývamýný) baþarýlý bir biçimde ayakta tuttuðunu düþünüyorum. Hem Raci’nin hikayesini hem de Miraciyye’nin serüvenini ilgiyle izledim.

Ancak yukarýda da ifade ettiðim gibi, belgesel olarak Miraciyye’nin deðilse bile Raci’nin hikayesindeki boþluklar, (neden-sonuç iliþkelerindeki kopukluklar) seyircinin yükünü artýrdýðý gibi, ilgi daðýlmasýný da beraberinde getiriyor. Özellikle de kolay olaný izlemeye alýþtýrýlmýþ genç gözler için…

Filmin parlayan anlarý da var. Ninenin çocuklara Miraç hadisesini hikaye ederken kesilen elektrik ve yakýlan el fenerinin ýþýðýnýn tek tek yüzlere yansýmasý ve paralelinde Peygamberimizin yedi kat semayý aþtýðýnýn anlatýlmasý sinematografi açýsýnda sýra dýþý güzellikteydi.

Raci’nin hýrslarýna yenik (diðer semazen adayýný kýskanýr), merhameti eksik (ilk baþta kedilere yüz vermez) bir insan olarak semazenlik sýnavýný geçememiþ oluþu da gayet yerinde bir ‘hal’ ile seyirciye hissettirilir. Zira, dünya hýrslarýndan arýnmadan insanýn miracý olan semayý dönemezsiniz.

***

Miraciyye’nin yapýmcý firmasý Rasathane Film’e de paragraf açmakta fayda var. Yapýmcý Mustafa Coþar’ýn süpervizörlüðündeki Rasathane, bu coðrafyanýn birikimlerini referans alarak belgesel sinema üzerine kafa yoran, bu uðurda birikimli insan yetiþtirilmesini hedefleyen bir yapýlanma. Gelecek projeleri içinde bilge mimar Turgut Cansever ve musiki tarihi üzerine bir baþka belgesel ile birlikte Dilsiz ve Meczuban gibi filmler de var.

Heyecanla bekliyorum.