Salon demokratları

Adli yıl açılış töreni Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun siyasi şovuna sahne oldu. Feyzioğlu devletin zirvesi önünde ortamın nezaketine uygun olmayacak şekilde şekilde siyasi bir konuşma yaptı. Hukuk nosyonuna sahip olması gereken bir kişinin hukukçular için önemli bir günde teamül gereği kendisine söz verilmişken siyasi içerikli göndermelerde bulunan bir konuşma yapması eski Türkiye görüntüsünden başka bir şey değildir.

Feyzioğlu’nun şu sözleri birkaç açıdan eleştirilmeyi hak ediyor: “Dünya ve Türkiye tarihine bakıldığında, milli irade tabiri daha ziyade, seçimle iş başına gelmiş ancak çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğu benimsemiş ve giderek otoriter eğilimler sergilemeye başlamış siyasi iktidarların tercihi olmuştur”.

Birincisi hükümeti çoğunlukçulukla ve demokrasiyi özümseyememekle suçluyor. Bu iddiaya Adalet Bakanı Ergin şu şekilde karşılık verdi: “Kendileri oturdukları koltuğa çoğunlukçu yöntemlerle gelenler, bu kürsülerden bize çoğulcu tavsiyelerde bulunma hakkına sahip değildirler”. Her gün başbakanın gözünün içine bakarak her türlü eleştiriyi yapanların ‘tahammülsüzlük’ten bahsetmesi çok komik oluyor.

Aslında tahammülsüzlüğe en güzel örnek, Feyzioğlu’nun Eskişehir-Ankara hızlı treninde başörtülü bir bayanla yaşadığı haber konusu olan olaydır. Feyzioğlu, yüksek sesle telefonla konuştuğu için kendisini uyaran bayana “Sen kimsin otur oturduğun yerde, zaten bu ara sizin gibilerle konuşulmuyor” diyor, yanındaki arkadaşı ise “Geri zekalı, rahatsız oluyorsan trenden in” şeklinde çıkışıyor. Bu iddialar doğruysa bir bayana karşı gösterilen bu tepki demokratlıktan nasibini alamamakla eş değerdir.

Ergin, “Barolar Birliği seçimlerinin de barolardan gelen delegelerin seçimlerinin de çoğulcu yöntemle yapılması için öneri getireceğiz” diyor. Barolar Birliği Başkanı samimiyse bu teklifi olumlu karşılar.

İkinci olarak milli irade vurgusu yapan iktidarların otoriter olduğunu söylüyor. Milli irade ve milli egemenlik kavramlarının en güçlü savunucusu ve kullanıcısı Mustafa Kemal’dir. CHP’den siyasete soyunacağı iddia edilen Feyzioğlu’nun Atatürk’ü iyi anlayamadığı anlaşılıyor. Atatürk manevi mirasçılarına yönelik, milli irade vurgusunu şöyle yapıyor: “O yüce kuvveti, onun kaynağını, mahiyet ve işlevini iyi öğren, kafa yor üzerinde, çözümle ve irdele. Bilmeyenlere anlat, öğret: Bu siyasal kudrete ‘Millî irade ve Egemenlik’ denir. O muhteşem gücün kaynağı millettir, sahibi de millettir.. Millî İrade Devletimizin ve Milletimizin yazgısında ve geleceğinde tek hâkim olandır, tek eylem koyandır”.

Biz, bu tür törenlerde demokrasi nutku atan nicelerinin önemli makamlara geldiklerinde demokrasinin tüm değerlerini nasıl hiçe saydıklarını çok iyi biliyoruz.

Seçilmiş iktidara karşı salon toplantılarında racon kesen anlayışın son örneği 28 Şubatçılardı. Onların halk nezdindeki durumu da ortada...

28 Şubat olaylarından iktidarın önemli dersler çıkardığını ve demokratik yapıyı tüm kurum ve kurallarıyla geliştirmeye çalıştığını biliyoruz. Ancak medya, entelektüeller, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarının aynı şekilde dersler çıkarması gerekiyor.

Kendi beceriksizliğini askere davetiye çıkararak aşmaya çalışan muhalefetin cevapsız kalan çağrılar neticesinde daha farklı yöntemlere sarıldığını biliyoruz. 27 Nisan’da da görüldüğü gibi CHP askerden beklediği karşılığı bulamadı. Konsorsiyum şeklinde gerçekleşen müdahalenin diğer ayaklarını organize ederek kendi siyasi boşluğunu kapatmaya çalışıyor. 

Gülay Göktürk, dünkü yazısında 28 Şubat sürecinin en çok da entelektüeller üzerinde kalıcı izler bıraktığını ve geri dönüşün başarılamadığını yazdı. Göktürk şöyle diyor: “Türkiye’nin sol kökenli entelektüelleri 28 Şubat’ta kaybettikleri ilkelerini bir daha asla kazanamadılar. 1997’de takıldıkları yerde kaldılar; demokrasiyle barışamadılar, tam tersine demokratik meşruiyet çizgisinden gün geçtikçe uzaklaştılar. Sloganları değişti, ama onlar değişmedi. O zamanlar ‘Ne darbe, ne şeriat’ sloganının arkasına saklanıyorlardı. Şimdilerde ise ‘Sandık her şey değildir’ sloganının arkasına saklanıyorlar.”

Feyzioğlu’nun demokrasi temalı konuşmasının arkasında tam da böyle bir anlayış seziliyor.