CAS’ın, UEFA Tahkim Kurulu’nun iki senelik Avrupa yasağı kararına ilişkin verdiği yürütmeyi durdurma kararı sonrası bugün (dün) kuralar çekildi ve Fenerbahçe’nin rakibinin Avusturya’nın Salzburg takımı olduğunu öğrendik.
Şampiyonlar Ligi’nin ön elemelerinde olmak, seri başı olarak kura çekmek, önümüze belirleyici bir hukuk kararı çıkmaz ise muhtemelen gruplara kalmak heyecan verici. Açık söyleyeyim, bu ön eleme turlarında muhtemel rakiplerimiz arasında benim gönlümden geçen rakip Yunanistan’ın PAOK takımıydı.
Yunanistan’ın PAOK takımı 1875 senesinde İstanbul Beyoğlu’unda rum gençlerinin kurduğu bir takım, 1926 senesinde ise takım Selanik’e taşınıyor ama Selanik’de bile İstanbul’u resmi isimleri içinde kullanmaktan vazgeçmiyorlar.
Fenerbahçe’nin 1875 seensinde yani yaklaşık yüz elli sene önce Beyoğlu’nda kurulmuş bir takımla ön eleme oynamasını gerçekten isterdim, olmadı.
Bu satırları yazarken ekranlardan Fenerbahçe’nin çektiği kuraya ilişkin yorumları dinliyorum.
İlk maçın Salzburg’da olmasının büyük bir avantaj olduğu dile getiriliyor, doğrudur.
Fenerbahçe’nin kadro olarak Salzburg’dan çok daha iyi bir takım olduğu da dile getiriliyor, bu da mutlaka doğru.
Geçtiğimiz sezon Fener’in UEFA Ligi’nde yarı final oynamış olmasının Salzburg’u moral anlamda zorlanacağı söyleniyor, bu da muhtemelen doğru.
Dünyanın en iyi sağ beklerinden Gökhan’ın bu ön eleme maçlarında forma giyememe ihtimali de Fenerbahçe’nin dezavantajı olduğu söyleniyor, bu da yüzde yüz doğru.
Yeni teknik direktörümüz Ersun Yanal’ın nasıl performans sergileyeceğinin belirsizliği üzerinde de duruluyor.
Ancak, üzerinde konuşulmayan konu ve muhtemelen de en büyük handikapımız bu maçlara Fenerbahçe’nin CAS kararlarının belirsizliği gölgesinde çıkacağı sevimsiz gerçeği. Keşke CAS, bir biçimde, nihai kararı ilk karşılaşmadan önce verebilse idi.