Sanal dünyayı gerçek dünyaya tercih edenlerden misiniz?

Bugünlerde vizyonda “Upgrade” adlı bir yapay zekâ ile ilgili film var. Filmin bir sahnesinde sanal gözlükleri takmış kişilerin sanal dünya içinde yaşamaları gösteriliyor. “Bunlar ne yapıyor” sorusuna, sanal süreci yöneten bilgisayarcı, “gerçek dünyadan daha çok şeyler yaşatıyor” türünden bir cevap veriyor. Anlaşılan sanal dünya gerçek dünyaya tercih edilmiş. 

Leonardo DiCaprio’nun oynadığı “Inception” adlı filmde de klinik gibi bir yerde kimyasal ilaçlarla rüya görür hale getirilmiş bir dizi insanın sahnesi vardı. Bu sahnede de kişiler rüyada yaşamayı gerçek dünyaya tercih etmişlerdi. 

Yine Steven Spilberg’in “Ready Player One” adlı filmi vizyona girmeye hazırlanıyor. Filmde 2045 yılında gerçek dünyada yapacak bir şey bulamayanların, sanal gözlükler üzerinden “Oasis” adlı dünyaya girip orada mücadele eden kişileri anlatıyor. 

Bu üç bilim kurgu filminin ortak özelliği sanal veya hayali dünyanın gerçek dünyaya tercih edilmesi. Gerçek dünyanın vermediği doyumun sanal dünya üzerinden alınmaya çalışılması. 

    

Zihnin sanal gözlükleri  

Aslında insan zihni sanal gözlüklerin oluşturduğu sanal dünyanın daha biyolojik ve güçlü olanını yapabiliyor. Uzun süredir zihinlerindeki hayal dünyasını gerçek dünyaya tercih eden, gerçek dünyadan çok zihinsel dünyanın hayalleri içinde yaşayan kişileri görüyorum. Üstelik bunlar sanal gözlük takmıyorlar, bilgisayar programı kullanmıyorlar veya bir kimyasallara ihtiyaç duymuyorlar. Zihinleri sanal dünya kurma kapasitesine kendiliğinden sahip. 

Çocukluk döneminde acı şeyler yaşayan veya yalnız kalan çocuklar, gerçek dünyadan kaçıp zihinlerine sığınıyorlar. Zihinlerini bölerek birden fazla ayrı zihinsel dünya kurabiliyorlar. Böylece gerçek dünyanın onlara yaşattığı acıdan kaçmış oluyorlar. Hatta bu iç dünyada sevildikleri ve güven içinde oldukları bir düzen kuruyorlar. 

Çocuklukta kazanılan bu aşırı hayal kurma kapasitesi, giderek büyüyor. Giderek kişinin gününün önemli bir kısmını kaplar hale geliyor. Hatta zihinde hayal kurmaktan sorumlu, bu konuda özelleşmiş kimlikler oluşuyor. Sonuçta kişi bir odada, yalnız başına yürürken hayaller içinde yaşar hale geliyor. 

  

Hayal dünyasında yaşamanın maliyeti

Bu hayal içinde yaşamanın gerçek dünyada maliyeti ise ağır. Akademik başarı düşüyor. Kişi genellikle bir sosyal izolasyon içinde bulunuyor. Hayal dünyasındaki arkadaşlardan dolayı gerçek dünyada arkadaşa ihtiyaç duymaz hale geliyor. 

Daha kötüsü gerçek bir yapay zekâ örneği olarak, içeride yaratılan zihinsel kimlikler canlanıp kişinin hayatını yönetir hale geliyor. Zihinsel olarak yaratılan hayali bir kahraman gerçek dünyada, gerçek bir kişi gibi davranıyor. Duyduğum bir sözü hiç unutamıyorum: “Zihnimdeki hayali kahramanlar ile konuşmak güzeldi. Fakat bir gün bana karşı gelmeye başladılar ve artık bizim esirimizsin dediler.” 

Artık öyle bir döneme giriyoruz ki, sanal/hayali dünya ile gerçek dünya arasında gidip gelmenin gerilimi sadece bu şanssız çocukların değil hepimizin gerilimi haline geliyor. Giderek daha fazla insan gerçek dünyadaki hayal kırıklıklarından kaçmak için sanal dünyalara sığınacak.